Perde kapandı. Gerçekler karanlığına gömüldü. Bir kez daha saklanılan gerçekler sahnenin önünde görünenlere yenildi.
Oyuncular kulise geldiklerinde yapılan alkışalardan göğüsleri kabarmıştı. Kendilerini o kadar kaptırmışlardı ki, rol yaptıklarının farkına bile varmadılar.
Alkışlar....
- Beni sizler yarattınız!
- Sağ olun, var olun.
Ve yere yapışırcasına eğilmek... Arkanı dönmeden sahneyi terketmek...
Her şey buraya kadar. Her şey bu kadar...
İyi insan buraya kadarmış birlikteliğimiz.
Çıkan kostümle birlikte, çıkan sahne kişilği...
- Seninle olmak güzeldi.
Gerçek alkışlara karşılık sahte kişilik... Üstelik eller patlarcasına ve üstelik ayakta.
Stop..! Lambalar sönsün, perdeler kapansın.
Bu kadar alkış yeter. Başka bir şehirde, başka bir oyunda görüşmek üzere.
Büyük oyuncu rolünü güzel yaptın. Gercekten büyük oyuncusun. Baksana kendini bile kandırdın.
- Suflör yeter bu kadar boş söz. Haydi git evine.
Ben hep iyiydim, ve hala en iyiyim ve de hep en iyi olacağım.
- Yönetmen sen de sus artık. Senin işin buraya kadar.
Son seyirci de ayrıldı..
- Yine bekleriz efendim.
- Arabam nerede?
- Sorun değil senarist, dert etme be yönetmen. Biz de yürüyerek gideriz.
- Tamam kabul ediyorum evimiz uzak. Gerekirse otobüse bineriz.
- Haydi durmayın yürüyün! Daha yapacak çok işimiz var.
- Daha, çok kişiliksize kişilik üreteceğiz. Sahnemize yeni yeni kahramanlar koyacağız.
- Peki bugün otobüse binelim. Ama yarın yürüyerek gideceğiz.