Daha on dördüne gelmeden ergenlik bitirilir bizim oralarda. Daha on beşine yeni girdiğinde ise elin ekmek tutar. Daha yirmisindeyken evliliğin üzerinden yedi ay geçmiştir bizim oralarda. İş güç mesele değil ki. Bizim oralarda ya inşaatçı olursun tuğla niyetine ya da mevsimlik pancar işçisi. 4 ay sulak tarlalarda, elinde kazma, şeker pancarı... Sonrası ne kaldı geriye 8 ay avare. Yaz sonu pancar sökerken çamurdur lastik çizmeler. Sonrası zaten çamur, önümüz sonbahar, sonumuz 5 ay kış. Baharda yağmur yağar; her yer çamur.
Okul, desen zaten beşe kadar. Öyle beş dediysem de ne saati? Daha beşinci sınıftayken allame-i cihan... Sonrası açıktan yalın ayak hayat okulu.
Şeker pancarı dağları fabrika önlerine set yapar bizim oralarda. Babil’in Kuleleri’ne inat yükselirken pancar öbekleri, günlük olarak yevmiye...
Aylık verseler neyine?
Onca millet koca bir kahveye...
Çay desen zaten 15 kuruş.
Günlük iki çay; üç beş lakırtı sonrası zaten akşam ezanı.
***
...dördü biraz geçiyormuş saatin yelkovanı. Hani ne bileyim, sabırsızmışız da işte o demler. Gün doğumunu bile bekleyemeden doğmuşuz gecenin zifiri karanlığına. Kem gözlere hitaben iğde ağacını delip geçmiş toplu iğnenin sivri ucu. Üstüne battal boy nazar boncuğu... Hani öyle nazar değecek gibi bir suratımız yokmuş daha ilk günlerden de, ne yaparsın adet demişler, bulsun işte yerini. O gün bugündür durur sağımda kurumuş iğde çöpü. Sağ kulağıma ezan okumuş komşunun yeni ilahiyat bitirmiş torunu, ardına sol kulağa içli içli bir kamet. Hatırlarım derim de inanmazlar o gün kulağıma üç kere Hüseyin dendiğini. Sırf annemi yedi defa doğurttu diye, bir de ebe en çok Hüseyin ismini sevince bakmamışlar öyle çirkinliğe.
İşte o gece başlamış hikayem. Önce Hüseyin, demişler. Zaman bu durmaz akar. Daha 5 yıl bile geçmeden “Topal Hüseyin.” Sıfatlara boğmuşlar komşu çocuklar vücudumu.
Tandır derler bizim oralarda mikro dalga fırınlara...
Düşmüşüm daha altı yaşında.
Ne yapsın dikkatimin kurbanı?
Yanık bir surat, olmayan saçlar, kısacık bir boy...
Neyse bizim oralarda laf çok, söz uzundur; bitmez anlatıldıkça. Sözün ötesi, öteki yazılara.