Gerçekler masalların bitiminde kaldıkları yerden devam eder..
Sabahın kör vakitlerindeki banka kuyrukları... Olacak şey midir?
Sormayın bu upuzun kuyrukları. Yaşlı teyzelerin donuk bakışları, "ah be evladım bakıver hele bir, kaç sıra kalmış bana", "çok sıra var teyzecim, çok". Kibirli memur serzenişleri...
"Sıra uzun, sessizce beklemek gerek hayatı" derken yaklaştı bir bey, sordu sessizce:
- Saatiniz var mı aceba?
- On var bilmem kaça.
- Ne kadar teşekkür etsem azdır size.
- Sadece bir saat için mi bu kadar kapandınız yerlere?
- Ne münasebet, güzelliğiniz için. Sabah sabah içimi aydınlattınız. Ruhumu parlattınız. Cilalık vazifeniz yok değil ama esası gözleriniz büyüledi beni. Kendimi kaybettim bulamamışken hiç bir zaman kendimi.
- Laubalilikte de üzerinize yokmuş anlaşılan. Bir saati söylemek nelere mal olacak sizin gibilere uysam. Gözlerim başkasına bakar, yüzüm bir başkasının ruhunu cilalar. Evliyim üstelik ben. Yüzüklü kadınlara laf atmak da neyin nesi...
- Ah öyle mi? Ne kadar da kabalık etmişim oysa ki. Ama bağışlayın beni, gözlerinizden yayıldı fitne odakları, ruhum bakışlarınızdan galeyana gelirken, kalp ordularım hızlandı.
- Uzaklaşın lütfen hayatımdan. Küstahlık sınırını aştınız. Rotasını kaybetmiş gözleriniz yanlış sularda yüzüyor. Basın ve gidin uzaklara...
- Öyleyse kırdınız kalbimi. Halbuki ne yüzüklü kadınlara laf atmak niyetim, ne de kendimden bir başkasını rahatsız etmek. Ben sadece gözlerinize kapıldım. Kaybolacakken açık denizde uyardınız beni ve uyandım ben de.
Bu kadar da lafın belini kırmışken sustu adam bir anda. Alınmıştı anlaşılan. Ne yalan söyleyim keyifli de gidiyordu üstelik laf atılmak...
- Bakın öyle demek istemedim. Olur olmaz insanlarından kendimi hep muhafaza ettim. Ben Sibel yeri gelmişken. Amma da baş ağrıtıyor bu ılık hava üfleyen makinalar.
- Ne güzel bir isim, yere düşmemiş yağmur tanesi, ben de Boran, ardından yağış getiren şiddetli rüzgar...
- Evet haklısınız baş ağrıtmakta üzerlerine yok. Eski usül en güzeli; bir kağıt parçasını bir o yana, bir bu yana dürüp, oluşan kıvrımlı şekille kendini yellemek...
Zaman da geçmiş ansızın sıramız gelmiş belki de geçecek.
- Bu hoş sohbet için ne söylesem az...
- Gitmeyin ne olur, nice hoş sohbetler edelim. Ben beklerim, bir kaç bardak çay içelim, üç beş lafın daha belini kıralım.
Bu kadarı da fazlaydı ama. Kahverengi gözleri bana bakıyordu, garip bir mahçupluk vardı üzerinde. Üstelik ben yüzüklü bir kadındım. Olur deyiverdim, sustum sıramın gelmesini bekledim. Elektrik kabarıktı bu ay, suya diyecek yok. Nüshalardan biri onlara bir diğeri bana... Dürüp büküp çantama koydum. Gidelim dedim Boran`a, gidelim...
BUGÜN GÜNLERDEN PİŞMANLIK
Balkon parmaklıkları arasında bakıyorum hayata. Balkonda kuruyan sarmaşıklar... İçimden onlara su vermek gelmiyor. Susuyorum çoğu zaman. Aşağıda özgürce atılan adımları sayıyorum kimi zaman da.
Dünya dönüyor tekme tokat. Bazen az pişmiş yumurta neden oluyor elimin, yüzümün morarmasına, bazen de gerek kalmıyor bir nedene. Diyorum ya dönüyor dünya tekme tokat.
İlk başta mutluluğu kendiniz için arıyorsunuz. Daha sonra sizden bir parça daha meydana geliyor. O zaman diyorsunuz ki mutluluk sadece benim için değil aynı zaman da benden olan için. Zaman geçiyor öyle olaylar oluyor ki, bu sefer düşünceniz yine değişiyor. Artık kendinizden vazgeçiyorsunuz, sadece o mutlu olsun diyosrunuz.
Boran bir deli, Murat`ım henüz masum bir bebek; bense neyim bilmiyorum. Zaman bazen akmayı bir kenara bırakıyor olmalı. Sabrım bazen Murat`a rağmen yenik çıkıyor savaşlardan. Yaralanıyorum; hastahane köşelerinde nöbet bekliyorum günlerce. Sargı bezleri, tuhaf kokular, ağlayanlar, inleyenler...
BUGÜN GÜNLERDEN YENİ BİR BAŞLANGIÇ
Geride aslında başkalarını değil, kendimi bırakıyorum. Aklım ağlayan bebek seslerinde kalıyor. Ilık sütler, bebek bezleri, kocaman bir gelecek...
Hayatın bize daha iyisi bu diye sundukları aslında hep yanlış şıklar. Bize karşı yapılmış kötüce bir oyun bunlar. Yetinmeyi bilmemek bir başkası. Sevginin en ideali delice aşık olmak değil; onu sevmek. Benimsemek, fırtınalarda dallarını kırmamak, kökünden sökülmemek... Bir başkasına rağmen yoluna devam etmek.
Artık hayatımda bir Boran yok, Murat`ı ben ıkınmadım, sancılarım bir hayal ürünü. Bakabildiğim yer kadar uzağım artık kendimden. Gideceğim yer en başta kendim. Sonrasını bilmiyorum henüz düşünmedim. Biliyorum çünkü düşündüklerimi yapamayacağımı. Sağda solda bir korkak, yavrusunu bırakıp gitmiş bir zavallı olduğumu söyleyenlere ise verilecek bir cevabım yok. Artık pişman değilim yaşadıklarımdan. Eğer yaşadıklarıma bir bedel ödemek gerekiyorsa ben o bedeli fazlasıyla ödedim...
BUGÜN GÜNLERDENSE...