Bekleyerek öğrenir insan her şeyi. Öğretici olduğu için, bekler. Ailede öğretilir ilk. 'Bekle evladım, bekle,' diye. İlkokula gittiğinde, aşinasındır artık. Beklemen gerektiğini anlarsın. Öğretmeninden duyduğun bu sözün anlamını idrak edemesen de, beklemek öğretilir insana, hayat boyunca.
Anlamlıdır; bekletilmeye değer her ne ise, her kim ise. Vuslatlar olmadan da besleyebiliyorsa insanı, ya da kavuşmanın kıymetini anlayabiliyorsa insan... Anlamlı bir hayat için, kabullenme halidir. Vuslatlar olsa da olmasa da, kabullenebilmektir.
Sabır işidir. Sabrı öğretir insana. Sabrın özü de, inanma duygusundan doğar. İnandığı kadar sabreder insan.
'Bekleyen her şey soğur, acır ve bayatlar' diye yazıyordu bir duvar yazısında. Yüreğindeki duygularsa eğer, doğrudur. Ancak, insan için, beklemek; irade ve kararlılık ister. Her bekleyişin bir amacı olmalıdır. Yoksa kolay aldanır insan. Yenilir ve hedefini kaybeden yılgın bir savaşçı gibi dolaşır âlemlerde. Çarçur eder, yüreğindeki duyguları. Ne beklediği amacına sarılabilir, ne de sönmüş duygularına.
En iyi rehberdir. İnsan, bekledikçe duymaya başlar iç sesini. Ya susturmak için, sesini yükseltir; bağırır çağırır. Ya da susar ve içine sokulur. Anlamak için, dinlemeye başlar, iç seslerini. O zaman başlar işte, rehberin işi! Önce, türlü düşüncelerle boğulur insan. Sakinliği tercih edebilirse, yüreğindeki sesler, başlar tane tane sözcük olup akmaya, içten dışarı, oluk oluk.
Beklediği olmaktır. Mesela, beklenen bir sevgilinin heyecanı bile, bir başkadır. Heyecandır bazen, ödülü vuslata ermekse. Vuslatlar yaşanmasa da, direnebilmektir. Bekleyişin hazzını alıp, sabrın kadehinden içebilmektir, yudum yudum. Necip Fazıl ustanın 'Beklenen' şiirinde dediği gibi;
Ne hasta bekler sabahı,
Ne taze ölüyü mezar.
Ne de şeytan, bir günahı,
Seni beklediğim kadar.
Geçti istemem gelmeni,
Yokluğunda buldum seni;
Bırak vehmimde gölgeni,
Gelme, artık neye yarar?
Sabırla beklenen sevgilinin, gelmeyeceği inancıyla yaşadığı direnişi, öyle güzel ifade etmiş ki… Artık, beklemenin hazzını alarak, sevgilinin gelişini istemez olur. Uzun bekleyişlerin ardından yaşanılan bıkkınlığın, hazza dönüşebilmesini, etkileyici bir biçimde anlatmıştır, Necip Fazıl.
Öğrendiğim en kıymetli eylemdir. Bekleyerek, çok yönümü değiştirdim mesela. Yönümü değiştirdikçe, başka başka yolların fethiyle, kâşifliğe soyulur oldum ayrıca. Kâşifliğin sırrı da, uzun ve sabırlı bir bekleyişin mükafatı gibi gelir bana.
Bekle dedi, gitti
Ben beklemedim, o da gelmedi...
Ölüm gibi bir şey oldu
Ama kimse ölmedi...
Özdemir Asaf'ın, “Bekle” şiirinde dediği gibi; bekleyememek, ölüm hissi gibi umutsuzluğun girdabında, boğulma hissini anımsatır bazen. Çünkü beklemek, inanmaktır. İnanarak, umut tohumları eker insan. İnancın tükendiğinde, bekleyemezsin o yüzden.
Emek verebilmektir. İnanan insan, emek verir. Verilen her emeğin ardında, bir amaca hizmet vardır. Hizmetin en güzeli, bilinçli yapıldığında, anlamlıdır. Beklemek, hakkıyla emek verilebildiğinde, manidardır.
Beklemenin düşmanı, vazgeçmektir. Umudu yitirmektir. Umudu tükenen insanın kalbi, acı acı atar. Çünkü beklemek, direnmektir ve insan, direnme gücünü yitirmiştir. Direnişi tükenmiştir ve vazgeçmiştir artık. Aklın girdaplarında bedenini, ruhunu, gönlünü savurur önce. Bir şeylerin eksik olduğuna inanır ve yolunu değiştirmeyi tercih eder, etmeli, edebilmeli! Ardından, tükenen umudu yerine, yeni umut tohumları ile başka bekleyişler eker yüreğine.
İnsan en çok neyi, kimi bekler hayatında? Kıdem alacağı günü mü, sevgiliye kavuşacağı günü mü, ev/araba/eşya satın alacağı günü mü, yoksa evlenip, aile olacağı günü mü? Verilen cevaplar, insanı, hayallerine götüren nedenler olacaktır. Bu açıdan bakıldığında, insan; beklemekle, hayaller arasındaki bağlantıyı, anlayacaktır. 'İnsan, hayalleridir,' derler ya... Bence insan, neleri ya da kimleri ne için ve nasıl bekliyorsa, hayallerini, ona uygun inşa eder.
Merak etmektir. İnsanın beklediği şeyler, gecikse bile, vazgeçememesinin nedeni budur. 'Ertelendi,' der. Serinlik çöker içine. 'İptal edilmedi,' diye, sevinir içten içe. Çünkü merak; insana, umut edebilmesi için, nedenlerini aratır. Hâlâ umutlu olan insan, merak eder. Bu yüzden, kolay kolay vazgeçmez.
Önemsemektir. Çünkü insan, önemsediğini bekler. Sevgilinin, buluşma vaktinde gelmeyişinde, duyulan endişe ve korku, onu hâlâ önemsediği içindir.
Bir şeylerin arayışında olmak demektir bazen. Henüz gerçekleşmemiş bir şeyi, arayışta olmaktır. İnsan, arayışını tamamlayıp, istediklerine sahip olmak için bekler.
Beklenti üretir. Çoğu zaman, insanın canını yakar. Çünkü, her beklenti, içinde bir düş kırıklığı taşır. Düşlerin gerçekleşmesine de düş kırıklıklarına da, hazır olabilirse insan, bekleme eylemi öğreticidir.
İnsan, neyi, niçin umduğunu bilerek bekleyebilmelidir. Bilinçsizce, hayal dünyasında yaşayarak beklemek, zarar verir insana. Rasgele sevmek, ne kadar anlamsızsa, bilinçsizce ummak da, fayda sağlamaz insana. İdeal bir bakış açısıyla; beklemek, bilinçli bir eylem olmalıdır.
İnsan, ne kadar 'çok' olabilmeyi başarırsa, kendinden, o denli çok beklentileri olur. Kendinden beklentileri olan insan için beklemenin adı, şükredebilmektir. Şükrü bol olan insan, sabır inşa eder düşlerine, düşüncelerine. Sabırlı bekleyişleri olur.
Her bekleyiş, umutlu değildir şüphesiz. Bazıları, yüreğini söker alır, okyanusun derinliklerine savurur… Ancak, yine de, anlamlı bir nedeni olan insan, hayatına lezzet katmak için, bekler. Beklemek için yaşamayı tercih etmez. Yaşam gayesi vardır ve gayesi uğruna umar, umursar. Umutlu yaşayabilmek için bekler.
Ateşte yanmaktır bazen. Ya pişirir insanı, ya da yakar. Hayatı öyle yaşamalı ki insan, her bekleyişte pişebilmeli. Piştikçe, büyüyebilmeli, gelişebilmeli, değişerek dönüşebilmeli. Şayet, bekleyiş yakıyorsa insanı, neden yandığının peşine düşmeli insan. Nedenlerini arayıp bulan insanın, peşine düşeceği bir davası olur. Bu dava uğruna bekleyebiliyorsa insan, anlamlıdır. Hem, bekledikçe, emeğin kutsallığı büyümüyor mu? Vefa karışmıyor mu zamana?
İnsan, doğmayı beklemedi şüphesiz, ölümü beklediği gibi... İnsan, ya ölümü bekler umutla ve var oluş gayesi için çalışıp çabalayarak, hayatına sıkı sıkı sarılır. Ya da, sürekli, korkuyla son nefesini vereceği anı hatırlayarak, hayatı, gereğinden fazla ciddiye alır. Kendini, oyun dünyasındaki geçici hırs ve öfkeye kaptırarak, hayatını kahreder.
İnsanın, dünyaya gelmek için bir seçim hakkı yoktu. Ancak, kendisine ikram edilen hayatta, seçimlerini yapabilmesi için, gerekli iradeye sahiptir. Ummaktan doğan güven duygusuyla yaşarsa, beklediklerine sahip olabilir. Sürekli korkuyla yaşarsa, beklediklerine bağımlı olabilir sadece.
İnsan, anlaşılmayı bekler çoğu zaman. Kendini anladığı gibi, başkalarının da, aynı şekilde anlamasını umar. Beyhude bir çabadır bu! Giden sevgilinin, kendisini anlayacağını umarak, geri dönüşünü beklemek gibi... Ya da ailesinin; kendisini, anlattığı gibi anlamasını beklemek gibi... Beklemek; dönmeyecekse giden, yahut gerçekleşmese de ümit ettiklerimiz, ne büyük bir ızdıraptır!
Hayatımız boyunca, bize öğretilen bir eylemdir. İyiyi kötüden, güzeli çirkinden, doğruyu yanlıştan ayırabilmemiz için, olmazsa olmazımızdır, ayrıca. Bu vesile ile öğreniriz; kendimizi, hayatı, insanları... Hayatımızı kazanabilmek için de muhtacız! Kimi zaman ızdırapta olsa; doğru zamanda, doğru sebeplerle, doğru insanlarla, doğru ilişkiler yaşayacaksak eğer, beklemeye değmez mi?
Bu sebeple,
"Ömür kısa, beklemeler uzun,
Mutluluk kısa, sabretmek uzun...
Mutluluklarımız ömürlük,
Kalan her şey sabırlı bekleyişlerimiz olsun..."
diyerek, yeniden buluşmak için bekliyorum.