’Yaşam acılarla yoğurur insanı… Bazen anan, bazen baban, bazen de eşindir… Ama en unutulmaz acıdır adı yavrun olan.’’
Kutsal doğaydı bize kırları bahşeden, usta elleriyle kentleri inşa eden de insan!
Bulutların üzerindeymişçesine yaşam uçsuz bucaksız ve derin..Bir nefes kadar yakınında, bir bakışçasına uzağında tüm güzelliklerin…
Gün doğarken yıldızlar sönerde belli olmaz,
Hayal içinde dünya döner de belli olmaz,
Mevsimler, gece, gündüz gelir geçer ömrümüz,
Bahtımıza yağar kar, silinir hatıralar…
Maziyi nasıl taşlara çizmişse denizler,
Aşkın ezeli talihidir yüzdeki izler…
Aşk, ölümsüz bir hayattır.
Hayat ise sevince güzeldir…
Bitmez zannetsek bile, aşklarda biter bir gün,
Ardında kalır yalnızca acı ve hüzün…
Ve hüznü de yaşamalısın, namusluca bütün benliğinle,
Çünkü acılarda, sevinçler gibi olgunlaştırır insanı…
Duygular birikir bazen hüzünlü bir sel olur.
Gözlerdeki pırıltılarla çağıldaşır gönlümüze eş olur…
Tüm sevdiklerin birer, birer gittiler,
Ardına bak yılların birer, birer bittiler.
Bir gün sıra sana da gelecek o gün!
Çok gül, hüzünlü bitmesin bu ömür…
Ya vatansız kalırsa ömrün?
Hüznün en unutulmazıdır, gönderden inen Al Bayrak.
Seni kimliksiz bırakandır,
Düşmana itaat.
Eğer yaşamak bu ise kendi topraklarında boynun bükük ve tutsak.
O zaman buna hüzün de denemez; Acı diye tanımlasak bile az gelir bu sıfat!
Yer küre yarılsa da geçsek dibine,
Bayrağın yok artık. Uğruna Şehit düşülen vatanın ise kayıp!
Bunun adı ne hüzün, ne de acı;
Buna sadece ‘Utanç’ derler…
Ya utancı seçersin yaşarsın düşmanınla..!
Ya da vatanım dersin yaşarsın onurunla.