Tezer Özlü’yü edebiyat lisans yıllarımda keşfetmiştim. O zaman, hayatla bir cebelleşme içindeydim. Hayat, bir tuhaftı benim için, katlanılmazlığının ilk sinyallerini almıştım o zaman. “Başka bir hayat”ın içinde bulmuştum kendimi. Çünkü taşrada doğup, büyüyüp, okumuştum. Taşrada belli sabiteler, kurallar içinde geçen çocukluğum… Mesuttum; çünkü kafamı karıştıracak, beni mutsuzluğa itecek bir manzara yoktu. Her şey asudeydi, yavaştı taşrada. Zaman da öyleydi. Sessiz ve yavaştı. Sonra taşradan ayrılış, kentle tanışma. Kentin paradoksları içinde bulmuştum kendimi. Yaşama dair bütün zıtlıklar berrak bir şekilde görünüyordu kentte. İşte, havsalam o zaman beni sürekli rahatsız ediyordu. Kurtulmalıydım. Çare, edebiyat dünyasına dalmaktı. Edebi anlatılara sığınarak kendime bir dünya oluşturmalıydım. Bu dünya, beni sağalatacaktı. Kitaplar konusunda seçiciydim. Sonsuz bir deryaydı edebiyat. Keşfettiğim yazarlardan biri de Tezer Özlü’ydü. Yıllar sonra “benim yazarım” olacaktı.
İlk okuduğum kitabı “Çoçukluğumun Soğuk Geceleri” romanıydı. Kitaplarının beni çeken tarafı güçlü bir duygu olarak içimde hasıl olmuştu. Tezer Özlü’yü okumalıydım. Daha sonra külliyatını okudum. Melankolik ve şiirsel bir anlatısı vardı. Yaşadığımız hayata itirazı vardı, ölümlerle hesaplaşıyordu. İtalyan yazar Pavase’den sürekli bahseder anlatılarında. Pavase, intihar eden bir yazardı. Pavese’nin edebiyatı onu derinden etkilemişti.
Tezer’i rahatsız etmişti bu dünya.
Tezer, kurtulmalıydı bu “küçük dünya”dan. “Ölüler”, Tezer Özlü için sığınılacak limanlardı. Ölülerin, Kafka’nın, Pavase’nin izini takip edecekti:
“Bütün yaşama cesaretini ölülerden alıyorum. Anlatılarında yaşadığım ölülerden. Bu kahrolası dünyayı, yaşanır bir dünyaya dönüştürmeyi başarmış ölülerden. Dünyanın ihtiyacı olan, her olguyu vermiş, söylemiş, yazmış ölülerden”
Her yazarın dünyayla öyle ya da böyle bir sorunu olmuştur. Bazen yazarlar kendini arayabilmek, hayata tutunabilmek, yeryüzünde yaşanan cehennemden kurtulmak için bir panzehir olarak yazıya, anlatıya sarılırlar.
Yeryüzü, bir sürekli cehennemdi…
“Yaşamla ve ölümle hesaplaşmak için yazıyorum”
Tezer Özlü, işte böyle bir yazardı. Yaşadığı hayatla sorunu vardı.
“Neden yazılır? Dünya acılı olduğu için yazılır. Duygular taştığı için yazılır. İnsanın kendi zavallılığından sıyrılması çok güç bir işlemdir. Ama insan bir kez bu zavallılıktan sıyrılmaya görsün, o zaman yaşamı kendi egemenliği altına alabilir. İşte böylesi bir egemenliği bir iki kişiye daha anlatmak için yazılır.(Ya da kendi kendine kanıtlamak için)
Tezer’in her kitabı, okunmayı hak ediyor. Çünkü her metni; lirikti, hüzündü, melankoliydi. “Yeryüzüne Dayanabilmek İçin”1bu kitaplardan biridir.
“Yeryüzüne Dayanabilmek İçin”, Tezer Özlü’nün yurtdışında yaşarken muhtelif dergilere gönderdiği yazılardan müteşekkil bir kitap. Kitapta yazarın edebiyata, resime, sinemaya dair yazılarını görürüz. Kitaba zenginlik katan bir şey varsa o da yazarın Stefan Zweıg ve Kafka ile ilgili yazdıklarıdır. Bu metinler, kitaba olağanüstü bir çeşni katar. Hem yaşamı hem de savaş karşıtı duruşuyla Stefan Zweıg dikkatini çeker yazarın. Bir de intiharı!
Kitabın ekseriyetinde yazarın kültüre, sanata dair yazıları yer alır. Her metin, yazarın hissiyatını dışavurur. Tezer Özlü’de bunu yoğun bir şekilde görürüz. Bu yazıların en önemli özelliği, okuru etkileyecek metinleri içinde barındırması, yazarın derin iç dünyasını yansıtmasıdır.
“Yeryüzüne Dayanabilmek İçin”, Tezer Özlü’nün iç dünyasının koridorlarında yolculuk yapmak isteyen okurlar için zengin bir kitap.
1 Tezer Özlü, “Yeryüzüne Dayanabilmek İçin”, Yayıma Hazırlayan: Sezer Duru, Yapı Kredi Yayınlar
Biyografi yazıları hoşuma gider…İnsanın kendisini keşfetmesi önce kendini iyi tanıması gerekir.