‘’Sonsuzluk kimi zaman bir nefes kadar yakın olur, veda ederiz hayata… Bazen de o nefesle tutunuruz yaşanacak yıllarımıza…’’
Veda yaşanan en yoğun duygudur, dayanılması zor olan..! Sayısını bilmeden kaç kez veda ederiz kim bilir? Kaç kez hoşça kal deriz, kedere, neşeye, sevgiye ve sevgisizliğe?
Bazen birkaç cümle söyleriz giderken! Bazen de bir bakışla söylenmesi gereken her şeyi anlatırız sevdiklerimize…
Kimi zaman sözcüklerimiz düğümlenir, sesimiz bile çıkmaz; gözyaşlarımız da çözemez ayrılığı… Bakışlar kilitlenir, kalp sesleri uğuldar beynimizde elveda sevgilim derken! Aslında bu veda değil, hayata isyandır sevdiğini gönderirken…
Bazen de yalnızlığımıza isyan eder, hoşça kal deriz bu isyana… Feryat eder, ‘yetti artık’ diyerek, sesleniriz çevremizdeki karanlığa. Sonrasında ise; ‘bu gün hayatımızın geri kalan kısmının ilk günüdür’ der, sığınırız yalnızlık limanına…
Hayatın en zor anıdır veda etmek, hoşça kal demek. Hele bir de sevdiğineyse bunu söylemek; tüm ömrünce hatırlanacaktır, beynine kazınmışçasına…
Elveda deriz kimi zaman! Kimi zamansa hoşça kal! Bazen de hiçbir şey söylemeden gideriz kaybolurcasına…
Veda zamanı geldiğinde hüzne yoğunlaşır tüm duygular! Bakışlar şaşırır, ne yapacağını bilemeden çarpar kalpler. Sözcükler karışır, sesi olmayan mırıltılara döner.
Ne düşüneceğini bilemez beynimiz, ilk akla geleni yapar. Çoğu kez duygu karmaşası yaşarız ama yaşanacak sondan da kaçamayız..!
Vedanın ne çok çeşidi vardır?
Zordur vatana veda etmek, bir daha geriye dönememek! Doğduğun, özgürce yaşadığın toprakları bir daha görememek… Ya da, tüm bu güzellikleri yaşarken; değerini bilmeden, ‘vatan’ bellediğin bu toprakları bir başka millete teslim etmek!
Her şeyi unutursun ama vatansız olmayı asla. Kimliğin, milletin ve vatanın olmadan, bir başına olmak ne zordur, bir düşün! Düşüncesi bile korkunçtur, bu hüznün…
Anne ve Babaya veda ederken içimiz acır, tekrar onları görecek olsak bile. Hani hep o korku vardır ya içimizde! Dönerde bir gün onları bulamayız diye…
Hoşça kal diyen evlattan ayrılmak; ‘her Vedanın’ ötesinde aklını, beynini, bedenini onun yanında bırakandır. Onu öpüp koklayamayacağın geceleri düşünmek bile, yüreğini parçalayan en zor vedadır… Bir de ebediyen kaybetmişsen canından, can kattığın o evladı! Hele, hele ‘vatan sağ olsun’ diyerek, sarıp, sarmaladıysan ay yıldızlı al bayrağa, göndermişsen o sonsuz yolculuğa… Kanın çekilir bedeninden, yaşasan ne fayda? Yaşayan ölüye dönersin, onsuzlukla dolu kalan yıllarda…
Hiçbir acıyla ölçülmez sevdiğine veda etmek! Sen, sen olmaktan çıkarsın. Kalbin, beynin, beş duyunla artık yaşayamayacağını sanırsın! Ama gün gelir, ‘zaman’ her Vedanın ilacı olur, yaşadıklarını hüzünlü bir anı olarak saklarsın…
İşte, ‘Veda’ ederken hep bunlardır bizimle olan, tüm bu duyguları yaşatan…
Ben ise; veda ederken son bir kez şöyle veda etmek isterdim evrene:
Yağmur damlalarıyla yıkanan yüreğim şimdi tertemiz… Uçuşan kar tanelerinin getireceği o ilk sevginin heyecanını düşlüyorum yeniden. Rüzgârla veda etmiştim tüm anılara, şimdiyse; şafak vaktinin büyüsüyle bütünleşen yeniden doğuşu bekliyorum!
Hiç gelmeseler de, yanıt vermeseler de bu çağrıma sevdiklerim, yaşadığım sevdalar! Veda kelimesini sonsuza değin beynimden silip atıyorum…
Son nefesimi verirken bile hayata, hoşça kal demiyorum yaşanmış tüm vedalarıma…