Yeni yılın bu ilk yazısında içerisine dahil olduğumuz 2015 yılının önemine değinmek istiyorum. Öyle ki; Büyük savaşın, yani 1. Dünya Savaşı’nın yüzüncü yıldönümü anma programları geçen yıl itibariyle başladı ve savaşın sona erdiği tarih olan 1918’in yüzüncü yılı olan 2018 yılına kadar devam edecek.
İçerisinde bulunduğumuz 2015 yılı, başta Sarıkamış Harekatı olmak üzere, Çanakkale deniz ve kara muharebelerinin de yüzüncü yılıdır. Bir olay daha vardır ki yine yüzüncü yılına geldiğimiz, hepimizin yakinen bildiği 1915 tarihli Ermeni Tehciri olayıdır!
Türk asıllı yönetmen Fatih Akın’ın yönettiği,” The Cut” Kesik isimli filmi hepiniz duymuşsunuzdur. Mardinli bir Osmanlı Ermenisi olan Demirci Nazaret usta ve ailesinin tehcir döneminde ve büyük savaş yıllarında yaşadıklarını anlatan film daha vizyona girmeden pek çok olumlu ve olumsuz eleştiri aldı. Vizyona girdikten sonra gelen eleştiriler ise umulandan daha fazla.
Filmi, film tekniği, oyunculuklar, yönetmen, senaryo, sinema etiği vs. konularında eleştirmek ya da değerlendirmek gibi bir niyetim yok. Nitekim bu benim uzmanlık alanımda değil ve uzman olmadığım bir konuda bu denli yorumda bulunmak istemem. Ayrıca Mürekkep Haber ailesinde bir filmi bu şekilde eleştirip değerlendirebilecek değerli kalemler de mevcut, onların alanına da girmek istemem doğrusu.
Bu filme değinme sebebim, yüzüncü yılında tehciri ve büyük savaşı daha iyi idrak edebilmek ve gerekli dersleri çıkarabilmektir. Sadece ülkemizde değil dünyada da 1. Dünya Savaşı’nın başlangıcının yüzüncü yılı çok ciddi etkinlikler ve anma toplantıları ile değerlendirilmedi. Yüzüncü yılına girilen sanki o döneme kadar yaşanmış en büyük savaş değildi. Hatta çoğu kişi 1. Dünya Savaşı’nın başlangıç yılını dahi birkaç afişle hatırladı ve 2014 yılına gerekli önem verilmedi. Savaşın ikinci senesine tekabül eden ve pek çok önemli olayı içinde barındıran 1915 yılı ise içerisine girdiğimiz 2015 yılı ile yüzüncü senesine ulaştı. Yüzyıllık acılar ve yaşanmışlıklar bu yıl yeniden hatırlanacak. Sarıkamış, Çanakkale Muharebeleri, Ermeni Tehciri ve daha niceleri ve nice acılar...
Tekrar filme dönecek olursak; Mardinli Demirci Nazaret usta ve ailesinin çevresinde şekillenen olaylarda büyük savaşın insanları ne hale getirdiği ve yurdundan edilmiş insanların hiç de kolay olmayan bir duruma düştükleri gözler önüne serilmektedir.
Osmanlı Mardin’inden başlayıp, Amerika’da son bulan hikaye konunun asıl uzmanları tarafından belki eksik ve yetersiz bulunabilir ancak bu konuda hiçbir fikri olmayan ya da sadece karşıt olanların eminim yaşanan acıları bir nebze anlayabilmelerine yardımı dokunacaktır. Filmin Ermeni toplumu tarafından yorumu da tabii olarak önemlidir. Bu konuda Agos gazetesinden Bercuhi Berberyan’ın yorumu da dikkatle okunmalıdır.[1]
En başta niyetimizin bir film analizi olmadığı yaşanan büyük acıların yüzüncü yıldönümüne girdiğimizi ve 2015 senesinin bu konularda çok şeye ev sahipliği yapacağını belirtmektir. Savaşın ve zorunlu göçün insanları nasıl açlığa, yokluğa, çaresizliğe ve vahşete yönelttiğini gözler önüne seriyor film. Çok uzağımızda değil hemen yanı başımızda Suriye’de şu sıralar yaşanan olayların 1915’in modern hali olduğunu ve bunu hissetmemiz gerektiğini sanki gözümüzün içine sokuyor.
Savaş esnasında ölenlerin din, dil, ırk ayrımı yapmadan her kesimi kuşattığı ve savaş cehenneminin herkesi yuttuğunu yani kazananın olmadığını gösteren bir yapıt ve sadece soykırım iddialarına takılıp kalmamak gerektiği, milletlerin yüzyıllar boyunca birlikte yaşarken nasıl bir anda düşman kesiliverdiklerini de bize hatırlatıyor.
İnsanoğlunun ilk insan Adem’den ve onun oğullarından bu yana süren kavgasını dünya olarak ilk kez tümden yaşatan 1. Dünya Savaşı ve onun en şiddetli yılı olan 1915’in yüzüncü yılında, acıları hatırlamak ve tüm toplumların acılarını paylaşmak gerektiğini dile getirmek gerek. Acıları paylaşalım ki azalsın ve acıları hatırlayalım ki kaybedilenler unutulmasın ve acıları hatırlayalım ki dersler çıkarılıp bir daha aynısı yapılmasın.
Yeni yılın ve yüzüncü yılında 1915’in iyi bir şekilde değerlendirilmesi ve birkaç salon toplantısına hapsedilmemesi en büyük arzumuzdur. Bir kesikten bakarak tarihi acıları tam olarak anlamak tabii ki mümkün değildir ancak en azından bir kesikten bakarak acıların yaşanmışlığını hatırlayabiliriz ve Fatih Akın da filmi “The Cut”ta bunu yapmak istemiş.
Yüz senedir, soykırım mıydı, değil miydi? iddiaları ile hep politik bir malzeme olarak kalan ve önümüze konan tehciri yüzüncü yılında insani olarak değerlendirelim. Eminim o zaman çözüm bulmamız daha kolay olacaktır. Acı çeken kişinin dinine, milletine yada rengine bakarak acı olup olmadığına karar verecek olursak o karardan insana da insanlık tarihine de hayır gelmez.
Yüzüncü yılında tüm acıları hatırlamak, acı çekenleri yâd etmek ama yeni acılara kapı açmamak ümidi ile...
1915’e nispet edercesine acısız ve kardeşçe bir 2015 olsun.
[1] http://www.agos.com.tr/tr/yazi/10101/kesik-ama-kisa-degil