Zaman zaman kültür ve tarih içerikli belgesellerini seyrettiğim bir tv kanalında arkeolojiye ve Türk arkeolojisine uzun yıllardır emek veren ve daha çok uzun yıllar bu mesleğin içinde görmek istediğimiz Akdeniz Üniversitesi Arkeoloji Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Nevzat Çevik hocamızın bir röportajını dinledim. Dr. Çelik hocamızın tarihi eserler hakkında söylediği ve benim pür dikkat dinlediğim bir sözü çok netti ve beni bu yazıyı hazırlamaya itti.
Dr. Çevik hocamız; “Miras kavramı milletimizde pek iyi gözle bakılan bir kavram değildir, nasıl olsa babamdan, dedemden, atamdan kaldı istediğim gibi kullanabilirim ve tasarrufta bulunabilirim gibi bir sonuca itmektedir. Ancak emanet kavramı hem kutsaliyeti olan hem de insan ilişkileri bakımından titizlik arz eden bir konudur. Öyle ki; Emanete hıyanet etmek ile ilgili onlarca atasözü bulunmakta ve emaneti asıl sahibine iade etmenin önemi vurgulanmaktadır.” demiştir. Hocamızın sözleri kelimesi kelimesine böyle olmasa da anlatmak istediği tamda budur.
Uzun yıllar gerek eğitim sistemimizin sonucu gerekse toplumsal anlayışımız gereği tarihi eserlere hep bizden önceki toplumların bizlere kalan mirası gözüyle baktık, ilk bakışta yanlış bir şey yok gibi görünmekte ve gayet olumlu anlaşılmaktadır. Ancak Dr. Çelik hocamızın da temas ettiği gibi, miras kaldı deyince onu gelecek nesillere aktarma konusunda pek dikkatli davrandığımız söylenemez.
Talan edilen, tahrip edilen, kaçak kazı ve definecilik gibi amaçlar uğruna yok edilen ve ve gerek kaçak gerekse bilim kurulları raporlarına rağmen yasal yolla yapılan yapılaşma gibi nedenlerle beton bloklar arasına sıkıştırılan onlarca kültür mirasımız! bulunmaktadır.
Sondan başa doğru gittiğimizi düşünelim, kültür mirası değil de kültür emaneti desek ne değişecek. Birincisi olaya bakış açımızın değişeceğini düşünmekteyim, çünkü toplumumuzda bulunan bazı sakat anlayışlardan dolayı; “ Bu eserler bize ait değil, bizim milletimize ait değil, bizim dinimize ait değil ne varda çıkarmak için onca emek sarf ediyorsunuz, yapılacak onca projeyi böyle basit kalıntılar için geciktiriyorsunuz.” gibi sözlere ve saldırılara! maruz kalınmaktadır.
“Kültür Emaneti” dediğimiz ve bu kavramı yerleştirdiğimiz zaman, kimse taşınabilir ve taşınamaz kültür varlıklarını babasının malı yada atasının hazinesi gibi göremez ve üzerinde tasarrufta bulunamaz. Bilinir ki, o varlıklar korunacak ve bir sonraki nesle yine emanet edilecektir.
Peki “Kültür Mirası” dediğimizde bu işler böyle yürümüyor mu, işin sırrı sadece bir kelimenin değişmesinde mi? yani olay bu kadar basit mi?
Tabiî ki hayır, işin sırrı sadece bir kelime değişikliğinde değil o kelimeyi anlama ve yaşayabilme becerisinde. Daha açık bir ifade ile, “Miras” kavramı ve kelimesi yerine “Emaneti” kavramı ve kelimesini getirmekle birlikte bu kavramların zengin içeriklerini de toplumsal anlayışımıza yerleştirmemiz gerek. Yolda gördüğü bir liranın dahi sahibini bulmak için emek sarf eden bir milletin fertleri olarak emanet konusunda çokta kötü durumda değiliz aslında.
Özellikle kırsal kesimde korumasız alanlarda bulunan ve bırakın kazma vurulmayı henüz yüzey araştırması dahi yapılmamış onca alan varken bu emanet-miras ikilemine takılıp kalmak doğru mu? diye eleştiren kişiler olabilir.
Niyetimiz kavramlara takılıp gerçeği göz ardı etmek değil, yada büyükşehirlerde yaşayıp, bilgisayarlarımızdan köşe yazılarımızı yazıp gerisine karışmamak ta değil.
Aydın sorumluluğu ile hareket etmek hepimizin görevidir, aydın olmak için çok emek sarf etmek gerektiği bu aydın kavramının sadece isim olmadığı ve hiçbir yerde satılmadığı açıkça bilinmektedir.
Toplumsal duyarlılık konularında en önde kılıç sallayan aydın duyarlılığı eminim bu konuda “Kültür Emaneti” demenin daha doğru olacağına işaret eder ve emanete hıyanet etmeyi çok kötü bir olay olarak kabul eden milletimizi bu konuda aydınlatır.
Kültür Emanetlerimizi korumak ve gelecek nesillere tıpkı emanet aldığımız gibi eksiksiz teslim etmek ve aydın sorumluluğu ile onları yaşatmak en büyük temennimizdir. Bugünden itibaren en azından aydın sorumluluğunda hareket etmeye çalışan fertler olarak bizler artık bu kavramı yani “Kültür Emaneti” kavramını kullanmalı ve çevremizi bu konuda bilinçlendirmeliyiz.
Kültür Emanetlerine uzun uzun yıllardır emek veren, Dr. Çevik hocamız ve daha pek çok isimsiz kahramana ve aydına şükranlarımızı sunmakta yine en büyük borcumuzdur. Her zaman var olun, kültür emanetlerinin emekçileri, her zaman var olun yıllanmış toprak kokan elleri öpülesiler…