“Masal” denilince aklımıza kimler geliyor? Belki yeni kuşak bu soruya ilk başta cevap veremeyebilir. 80’lerde 90’larda çocuk olanlar daha net hatırlar. Ölümünün üzerinden 24 yıl geçen Orhan Hançerlioğlu’yu saygıyla anıyorum. Edebiyat alanına şiirle başlayan ve TRT radyosunda “Bin Bir Gece Masalları” adlı programı yapan duayen sanatçının anlattığı masallar, eminim ki bir çok kişide iz bırakmıştır. Peki Masal anlatmak bir sanat mıdır? Dilerseniz işin biraz güncelliğini irdeleyelim:
Edebiyat tarihinden ziyade, masalların günlük hayatımızda kullanım alanları oldukça sınırlandırıldı. Eskiden televizyonlarda, sabah kuşağında çocuklar için masallar anlatan bir çok program sunucusu varken, şimdilerde pek de ortalarda gözükmüyorlar. Onların yerini daha çok çocuk dizileri, çizgi filmler ve farklı konseptler almış durumda. Masalın çocuk gelişimindeki yeri yadsınamaz. Bebeklerin gelişiminde ve yaratıcılıklarında olumlu bir etken oluğunu biliyoruz. Peki neden artık masallara önem verilmiyor? Maalesef ki bu konunun ciddiye alınmadığı kanaatindeyim. Yapımcıların ve televizyoncuların “masal” üzerine yoğunlaşmalarını isterdim. Masal, sadece ebeveynlerin ve kreşlerin tekelinde olmamalı.
Masalcı dedeler, nineler artık yok!
Çevremizdeki en yakın yaşlılar bile artık masal anlatmaz oldu. Hem kime anlatacak ki? Elinden akıllı telefonunu bırakmayan Mehmet’e mi, yoksa arkadaşıyla online oyun oynayan Sude’ye mi? Kimseler kalmadı… Çocukların bu güzel edebi türden mahrum olmaları ne denli büyük kayıp ah bir bilseniz. Masalı anlatan kişi de en az masalı dinleyen kadar anlattığı olaydan etkilenir. Çünkü anlatılan masalın karşı tarafta nasıl bir etki yaratacağı, masalcıyı heyecanlandırır. En tatlı sonucu da ertesi gün yine aynı saatte, aynı yerde ve aynı çocuklar tarafından farklı masalların dinlenilmek istenmesidir. Masalcı konuşurken bir emek harcar. Bu emeğin karşılığını verelim. Masalcılarımıza sahip çıkalım.