Müzik zevkinin merkezinde türkü olan biriyim. Biraz da klasik şarkılar... Bekir Sıdkı Sezgin ve Meral Uğurlu ile sınırlı bir klasik zevktir benimki. İcrada da Cinuçen Tanrıkorur..
Dağ yamacındaki bir Yörük köyünde doğan bir çocuktan, bundan öte nasıl bir müzik zevki beklenir ki?...
Şehirler arası yolculuklarda, zorla dinletilen arabesk müzikten başka hiç aranesk dinlemedim. Bundan sonra dinleyeceğimi de zannetmiyorum. Ama bu, arabesk müzik düşmanı olduğumu göstermez. Arabesk müziğe karşıyım ama ortaya çıkış sebeplerinden dolayı, bu olguyu mazur görüyorum.
Cumhuriyet döneminde, müzikte de batılılaşma dayatması yaşanmış; Türk müziği bir dönem yasaklanmıştır. Yani, bu halkın sese yansıyan duygu dili de ç/alınmıştır. Radyodaki yasak kalktıktan sonra, gene Batı müziği dayatması devam etmiş; okullardan Türk müziği müfredatı kaldırılmış; yerli enstrümanlara da öcü muamelesi yapılmıştır. Bu millet, okullarda, yıllarca detone mandolin sesine mahkum edilmiş; zaman zaman da yanına flüt eklenmiştir.
Kopuz, kabak kemane, kemençe ve bağlama geleneğinden gelen halk, ne mandoline ısınabilmiştir ve ne de flüte!... Buna bir de Muzaffer Sarısözen’in, “enstrümanları tekilleştirme” projesi eklenince, bu millet sesini kaybetmiştir tek parti devrinde. Elitin müziğinden anlamamıştır. Çünkü o müzik dili, halkın hikâyesini, halkın müzik diliyle anlatmıyordu.
1950’lerdeki demokratik ortamda, halk tekrar kendi hikâyesini, kendi sesiyle anlatmak istedi... Olmadı!... Başaramadı!... Çünkü, habitatından uzaklaşmış; habitatına giden yolları kaybetmişti... İşte bu ortamda piyasayı kasıp kavuran Hint filimlerindeki müzik sesi, halkın dikkatini çekti. Habitatından kopan halk, hatıralarındaki müzik sesi ile Hint filmlerindeki müzik sesini birleştirdi. Nota düzeni ve icra, klasik gelenekten koptu. İcra sesine yeni ve baylan tınılar eklendi. Arabesk ortaya böyle çıktı. Yani tabiri caizse, müzik konusunda halk kendi göbeğini kendisi kesti. Yeni kompozisyonlar, klasik geleneğe göre dejenere de olsa, arabesk müzik, devletin dayattığı müziğe karşı, protest bir tavır olarak gelişti. Ezik bir ses tavrıydı ortaya çıkan ses tavrı. Halk, tam olmasa da, kendi duygusunu, kendi hikâyesini buldu arabeskte.
1950’ler, arabeskin doğum yılları ise, 1960 ve 70’ler de yayılma yıllarıdır. Tam iç göçyılları yani... Kırsaldan şehre göçenlerin; varoşlara köylerini getiremeyenlerin ama şehre de adapte olamayanların yılları... İki arada bir derede kalmış, şehrin eziciliği karşısında çığlıklarını arabeskte bulan insanların gündeme oturduğu yıllar...
İşte Müslüm Gürses, böyle yıllarda girer müzik piyasasına. Yapmak istediği müzikte, radyonun sınırlarından taşan bir özlem vardır. Ayrılır radyodan ve plak piyasasına girer. Artık özgürdür. İcrası ve tavrı, tamamen protesttir.
Şehirlerle özdeşleşemeyen göçmenler, Müslüm Gürses’in müziğinde kendi çığlıklarını bulurlar ve ona bağlanırlar. Artık Müslüm Gürses bir idoldür; varoşlarda yaşayanlar da o idolün mü’minleri...
Sonra ayinler başlar... Pagan kültürün tapınma ayinlerine benzeyen ayinler... Yani konserler...
Tıpkı Pagan kültür ayinlerindeki gibi, ışık oyunları, enstrümanla desteklenen ses oyunları (ilahiler gibi yani), idolün söylediği sözleri huşu içinde tekrar eden mü’minler, tütsüler, buhurdanlar...
İdol sahnededir... İdole dokunmak ve dokunarak idolün gücünün kendisine geçtiği zannına kapılan mü’minler... İdole rengârenk ışık yansımaları.... Yan taraflardan sahneye verilen buharlarla oluştuurlan büyülü ortam... İdolün şarkısına başladığında, sesin ve ritmin verdiği trans hâli... Bu trans ile kendinden geçmeler... Trans halinde atılan çığlıklarla idole ulaşma ve bu vasıtayla idolle rabıta kurma gayretleri... Ve hepsinden önemlisi, trans halindeyken, jiletle kol kesmeler... Yani idol için, tıpkı Pagan tapınaklarında olduğu gibi, kurban kesip kan akıtmalar...
Müslüm Gürses, cumhuriyet döneminde, ruhu boşaltılmış ve habitatından koparılmış insanların düştükleri boşlukta, yeni mitolojiler yaşatan bir çağdaş mitolojik kahramandır... Müziğiyle, sahnesiyle, ışığıyla, buhur ve tütsüleriyle, mabetteki mü’minleriyle ve akıtılan kurban kanıyla tam bir mitolojik kahraman!...
Evet... Azrail 2013’te mesaiye ünlülerle başladı, ünlülerle devam ediyor. Son kurbanı Müslüm Gürses oldu. Allah rahmet eylesin.