GİRİŞ:
Türkçe bizim dil bayrağımızdır. Türkçe bizim en değerli varlığımızdır. Değerlerimiz önem sırasına göre sıralanırsa, denilebilir ki O’nun yeri, candan aziz vatanımızdan da, yüce dinimizden de önde olmak gerekir: Dilini kaybedenler, önce millî kimliklerini, sonra da vatanlarını kaybederler. Tekrar millî kimliklerine ve vatanlarına kavuşmaları mümkün olmaz. Devletler, tarih sahnesinden silinebilir. Ancak devleti meydana getiren millet, dilini unutmamışsa, millî kimliği de kaybolmamış demektir ve tekrar vatan topraklarına sâhip olabilir.
Dinimizi öğrenmek için de dilimizi bilmek mecburiyetindeyiz. İbâdet ederken, âyetleri ve bir kısım duaları Kur’an diliyle (ki o dil, kimilerinin zannettiği gibi Arapça değildir) okuyor olsak bile, din yalnızca ibâdetten ibâret değildir. İyi bir Müslüman’ın ilmihal bilgilerini de öğrenmesi gerekir. O bilgileri anlayabilmesi, benimsemesi, özümsemesi ve uygulayabilmesi için ana dilini bilmesi gerekir.
Türk olmanın en belirgin göstergesi Türkçe konuşmaktır. Türkçe konuşmak yetmez. Türkçeyi; doğru ve güzel konuşmak, ‘konuşmadaki imla’ demek olan telaffuz kaidelerini bilmemiz gerekir. Yazarken de imla ve dilbilgisi kaideleri ile diğer bilgileri…
Burada tanıtılan kitaplar, Türkçeyi güzel konuşmak ve doğru Türkçe ile yazmak isteyenlere rehber olacak değerli kaynaklardan birkaçıdır.
İyi okumalar…
Türk Dili ve Edebiyatı Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Argunşah, Dil Yarasıisimli kitabını 2006 yılında yayınladı.
Kitap, bir ilim adamının; Türkçe ve Türklük üzerine yazdığı yazıların bir araya getirilmesiyle oluşmuştur. Şuurlu bir Türk Milliyetçisi olan Prof. Argunşah, Türkçe sevgisinin, Türklük ruh ve şuurunu geliştirecek, pekiştirecek konularla da ilgilenmekte olduğundan; Kıbrıs, Kırım, Kerkük ve eğitim meselelerimiz konusundaki makalelerini kitaba dâhil etmiştir.
Argunşah, Türkçenin gücüne inancını şöyle açıklıyor: ‘Türkçenin beş bin yıllık tarihi, bin beş yüz yıllık yazılı kaynakları vardır. Çin içlerinden Balkanlara, hatta Batı Avrupa’ya, Amerika’ya, Kanada’ya, Avustralya’ya kadar koskocaman bir coğrafyaya yayılmış; en çok konuşuru olan beş dilden biridir. Türkçenin ayrıca ihtiyacımız olan bütün kelimeleri türetme yeteneğine sâhip sağlam bir yapısı vardır.’ Yazar kitabında sık sık Türkçenin farkında olmadığımız bu gücünü vurguluyor.
13,5 X 19,5 santim ölçülerinde 318 sayfalık kitapta Argunşah Hoca’nın katılmış olduğu ülkemizde ve milletlerarası toplantılarda sunduğu bildiriler de yer alıyor. Bu bildirilerle kitap, ilmî bir hüviyet de kazanıyor.
Dil ilmi ile meşgul olanlar, aynı zamanda edebiyatçıdırlar. Edebiyat ile tarih; yalnızca edebiyatın tarihi, tarih yazımının da edebî yönü olduğu için değil, kültürümüzün yapısının gereği olarak ülkemizde ayrılmaz bir bütün teşkil eder. Bu özelliği, Prof. Dr. Mustafa Argunşah’ın eserinde rahatlıkla görmek mümkün. Herhalde, fizikî ve/veya mânevî rahle-i tedrisinden feyz aldığı kişilerin etkisi olmalı.
Kitaptaki yazılar, okur-yazar her seviyedeki insanımıza hitap eder niteliktedir. İlmî konular işlenirken bile; ilmî sıkıcılıktan uzak, akıcı ve okuyucuyu saran, çeken bir üslup kullanılmıştır. Kitabın bütününe hâkim olan bu üslup, okunmayı kolaylaştırdığı gibi zihinlerde kalıcılığı sağlıyor.
Yazar; ‘Bizi gelecek asırlara Türkçe taşıyacak. Millet olma vasfımızı devam ettirme gücünü ve yeteneğini o verecektir. Bu yüzden annemizin ağzımızdaki ak sütü olarak gördüğümüz Türkçemiz konusunda daha hassas olmamız gerektiğini defalarca yazdım.’ Diyor.
Güzel Türkçemizi severek kullanan ve koruyan sessiz çoğunluk karşısında; dilimizi bilerek tahrip etmeye çalışan mâhutların, farkında olmaksızın yozlaştıran gafillerin çığırtkan azınlık olarak daha etkili olduklarının farkında olan Argunşah, ‘Ömrüm oldukça, bıkıp usanmadan yazmaya devam edeceğim.’ Diyor.
Mutlaka sözünde durmuştur. Taşranın sınırlı imkânları içerisinde Türkiye’nin tamamına seslenebilmek, kurumuş toprağın suya hasreti gibi, güzel Türkçeyi özleyenlere ulaşabilmenin zorlukları herkes tarafından biliniyor. Renkli medyamız, Türkiye’yi ve Türkleri batılıların görmek istediği şekil ve muhteva ile göstermeye çabalayan kalem, mikrofon ve ekran taifesine daha çok imkân veriyor. Millî meselelerimizle ilgilenen yayınevleri kıt imkânları ile gönüllerindeki hizmet aşkını kitaba dönüştürmekte zorlanıyorlar. Bol imkânlara sâhip eyyam ağaları ise ‘ideolojik’ dedikleri fikrî eserlerden köşe bucak kaçıyorlar. Bu durumda bilgiyi ulaştırmanın, bilgiye ulaşmanın en pratik ve ucuz kaynağı internet siteleri oluyor. Onu da duyurabilmek, ihtiyaç sâhiplerini varlığından haberdar edebilmek kolay değil.
Bu olumsuzluklar, gelmiş geçmiş yönetimlerin belli ve devamlı bir kültür politikalarının olmayışının tabîi neticesidir.
* * *
Prof. Dr. Mustafa Argunşah’ın kitabı, 6 bölümden oluşuyor. Birinci bölümde Türk dili üzerine makaleler ve bildiriler yer alıyor. İkinci bölüm; ‘Türkçülük ve Türkçüler’ başlığını taşıyor. Bu bölümde; ‘Türkçü tavır’ kavramı hakkında bilgi veriliyor, Türkçülük fikriyatının oluşmasını ve gelişmesini, şuur hâlinde beyinlere ve benliklere yerleşmesini sağlayan Türkçüler tanıtılıyor. Üçüncü bölüm, Türk’ün millî bayramı Nevruz’a tahsis edilmiş. Dördüncü bölümde Eğitim ve kültür konuları işleniyor. Beşinci bölümde Türklük şuuruna sâhip insanlarımızın gönüllerindeki mutenâ köşeler olan Kerkük, Kıbrıs ve Kırım ile diğer Türk yurtları ile ilgili konular ele alınıyor. Altıncı ve son bölüm; bizi biz yapan her türlü değerlerimizi törpüleyen, aşındıran ‘Avrupa Birliği Masalı’na ayrılmış.
Masal denilip de geçilmemeli. Varlığımızı tehdit eden tehlikenin nereden hangi görünümle geldiğini bilen şuurlu gençlerimize ve Türklük ülküsünün genç nefer adayları olan gençlik öncesi dönemini yaşayan insanımıza tesir etmiyor olsa bile, olaylara mide, cep ve/veya kasa deliğinden bakan kocamanları-kodamanları kolayca kafa-kola alıveriyor. Nasıl oluyorsa, kafa-kola alınan aymazları, bir müddet sonra seçilmiş ve tâyin edilmiş yöneticiler olarak geleceğimizi belirleyen mevki ve makamlarda görmek talihsizliğine uğruyoruz.
Türkiye şüphesiz kozmopolitlerin kümelendiği büyük şehirlerden ibâret değil. Buralarda görünen, aysbergin su üzerindeki bölümüdür. Bizi şanlı mâzimize bağlayan, geleceğimizi oluşturacak dallarımızı besleyen köklerimiz Anadolu’dadır. Anadolu insanı; ezilmişliğinin, kavrulmuşluğunun sıkıntılarına rağmen diridir. Olayları yakından tâkip etmektedir, işin farkındadır. Prof. Argunşah’ın eserinden de öğrendiğimiz gibi; ilköğretim çağındaki gençlik öncesi çağların mensupları bile, millî meselelerimizle yakından ilgilenmekte ve kendi çapında çözümler üretmektedir.
Kendimizi tanımadan geleceği güvenle bakmamız mümkün değildir.
Dil Yarası isimli eserde okuyucuya, geleceğe güvenle bakmamızı sağlayacak gelişmeler ve geleceğimizi şekillendirecek projeler bir arada sunuluyor. Özellikle lise çağındaki gençlerimiz başta olmak üzere, her yaşta, her eğitim seviyesinde olan kişilerin mutlaka okuması gereken kitaptır.
Böyle bir kitabın her yıl birkaç baskı yaparak içerisinde bulunduğumuz 2015 yılında; en az 10’uncu baskıya ulaşması gerekirdi. İnşallah kısa zamanda rötar kapatılır.
TÜRK OCAKLARI KAYSERİ ŞUBESİ YAYINLARI:
Esenyurt Mahallesi, Türk Ocağı Caddesi Nu: 5 Melikgazi, Kayseri. Telefon: 0352-225 80 10 Belgegeçer: 0.352-225 80 11
www.kayseriturkocagi.org.tr
PROF. DR. MUSTAFA ARGUNŞAH 1961'de Tokat'ta doğan Prof. Dr. Mustafa Argunşah ilk ve orta öğrenimini bu şehirde tamamladı. 1979 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'ne kaydoldu. 1982-1983 döneminde okulunu bitirdi. Aynı yıl Marmara Üniversitesi'nde yüksek lisansa başladı. Aralık 1983'te Marmara Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesinin açmış olduğu Türk Dili araştırma görevliliği imtihanını kazandı ve Ocak 1984'te bu fakültede göreve başladı. Marmara Üniversitesi'nde, merhum Prof. Dr. Mehmet Akalın'ın danışmanlığında 1986 yılında ‘Şükrî-i Bitlisî, Selimnâmesi ve Eserdeki Doğu Türkçesi Unsurları’ isimli yüksek lisans ve Muhammed b. Mahmud Şirvanî, Tuhfe-i Murâdî, (İnceleme-Metin-Dizin) isimli doktora tezini 1989 yılında tamamladı. 15 Aralık 1988'de Erciyes Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümüne öğretim görevlisi olarak tayin edildi. Doktorasını tamamladıktan sonra aynı bölümün Türk Dili Anabilim Dalında 1989 yardımcı doçent oldu. 20 Ekim 1995'te bilim imtihanını vererek doçent unvanını aldı. 23 Mart 2001 tarihinde ise aynı bölümde profesörlük kadrosuna tâyin edildi. 15 Eylül 1998-31 Temmuz 2000 tarihleri arasında yaklaşık iki yıl KKTC’de Doğu Akdeniz Üniversitesi Fen ve Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünde misafir öğretim üyesi olarak çalıştı. Halen Erciyes Üniversitesindeki Türk Dili ve Edebiyatı Bölüm Başkanlığı görevine devam etmektedir. Basılı kitaplarının yanında ilmî dergilerde çok sayıda makale, bildiri ve tenkit-tanıtma yazıları da bulunan Prof. Dr. Mustafa Argunşah’ın yayınlanmış eserleri: Telif kitaplar: Gagauz Türkleri, Dil-Tarih-Folklor ve Halk Edebiyatı: (Harun Güngör ile birlikte) Ankara, 1991. Dünden Bugüne Gagauzlar: (Harun Güngör ile birlikte) Ankara, 1993. Şükrî-i Bitlisî, Selim-nâme: Kayseri, 1997. Gagauzlar: (Harun Güngör ile birlikte) İstanbul, 1998. Muhammed bin Mahmud Şirvanî, Tuhfe-i Murâdî: (İnceleme, Metin, Dizin) Ankara, 1999. Kirdeci Ali, Kesik Baş Kitabı: (Baskıda) The Gagauz: (Harun Güngör ile birlikte) Londra, 2001 Yayıma hazırladığı eserler (Redaktörlük): Milletlerarası Hoca Ahmet Yesevi Sempozyumu (26-29 Mayıs 1993) Bildirileri: (Abdulkadir Yuvalı ve Ali Aktan ile birlikte) Kayseri, 1993. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Kuruluş ve Gelişmesine Hizmeti Geçen Türk Dünyası Aydınları Sempozyumu (23-26 Mayıs 1996) Bildirileri: Kayseri, 1996. Kayseri ve Yöresi Kültür, Sanat ve Edebiyat Bilgi Şöleni (12-13 Nisan 2001) Bildiriler: (İsmail Görkem, Hülya Argunşah ve Atabey Kılıç ile birlikte) 2 cilt, Kayseri, 2001 Tercüme ettiği eser: Kırım Tatarcasında Yapım Ekleri (İlhan Çeneli) Ankara, 1997. |