Bir ölçüm yapıldı mı, elde sayılı bir veri var mı bilemiyorum ama şu ara İstanbul’da ‘kent içi turneler’le ayakta durmaya çalışan onlarca tiyatro var ve her tiyatro sezonunda birkaç tiyatro ekibi daha ekleniyor bu karnavala.
Söz konusu karnavala; Çek-Fransız yazar Milan Kundera’nın yazdığı, Ayberk Eray’ın dilimize çevirdiği, Ozan Ömer Akgül’ün dramaturgluğunu, Kemal Yiğitcan’ın ışık tasarımını, Ali Yalçıner’in sahne tasarımını, Merih Sualp’in giysi tasarımını, Çiğdem Erken’in oyun müziklerini yaptığı ve Ragıp Ertuğrul’un yapımcı-yönetmenliğini üstlendiği “Jacques ile Efendisi” adlı oyun REST Tiyaro’da 2018-2019 tiyatro sezonunda katılmış. Hayırlı ve uğurlu olsun.
Ben oyunu geçtiğimiz hafta izleyebildim. Oyun, 24 Kasım Cumartesi günü Sahne Pulchérie'de prömiyer yaparak başlamış ve benim izlediğim 14 Nisan Pazar gününe kadar sadece 14 defa sahnelenebilmiş.
Bu sahnelenme sayısı bir tiyatro ekibi için çok az ama devlet ya da belediye tiyatrosu dışında, “ana akım tiyatro”nun içinde yer almadan oynanan oyunların durumu ne yazık ki bu!.. Az sahneleme… Az seyirci… Az alkış ve… Fark edilebilir orada kendinden memnun olma hali…
REST Tiyatro, yukarıda saydığım durumları yaşayan tiyatro ekiplerinden geç kalmış bir yapı olması ve çıtayı içinde bulduğunu iddia ettiğim karnavalın genel işleyişinin üzerine koyarak işe başlaması; metin seçimi, tiyatro dili, reji üslubu ile biraz ayrıcalıklı bir durum arz ediyor gibi görünüyor.
REST Tiyatro’nun arz ettiğini düşündüğüm durumun sebep sonuçları bir başka uzun yazının konusu olabilir belki ama bu duruma yönelik ilk bakışta fark ettiğim şeyi yazmak isterim.
Bu konuda belirleyici olan şey, REST Tiyatro’nun kurucusu Ragıp Ertuğrul’un uzun yıllar tiyatro camiası içinde eleştirmen, jüri üyesi, dramaturg ve oyun metni yazarı olarak yer alması, kendine özgü bir demlenme sürecinin ardından ekip kurup oyun yönetmeye kalkışması olabilir.
Yazının başından beri bahsettiğim tiyatro gurupları içerisinde bu türde örneklerin çok az olduğunu düşünürsek REST Tiyatro'nun biraz gecikmiş ya da acelecilik etmemiş bir topluluk olduğunu ifade etmek mümkün.
Gösteri sanatları çerçevesinde değerlendirebileceğimiz işlerin içinde yazılı eserin varlığını öne koyma ve tüm yapıyı metnin tartıştığı içeriğe yükleme, gösteri alanını metin içeriği tartışma platformuna dönüştürme taraftarı olmayan biri olarak, izlediğim gösteriyi Denis Diderot'nun romanın Milan Kundera’nın sahneye uyarlayışını, Diderot ve Kundera’nın içerik zenginliğini edebiyat tarihçilerine ya da edebiyata dair bir inceleme yapmak istediğim bir zamana bırakıyorum.
Benim için, üzerine tartışma yapılacak olan alan gösterinin performans tarafıdır ve bakışımı da bu bağlamda geliştirmek niyetindeyim.
Bu bakışla benim için “Jacques İle Efendisi” bir gösteri performansı olarak ışığından sahne tasarımına, oyun müziğinden kostüm tasarımına, reji üslubundan oyunculuk üslubu tercihine kadar başarı ile tasarlanmış bir iş.
Tüm bu tercihler bana çok sevdiğim ve hep ilgi ile takip ettiğim Theater an der Ruhr’un Roberto Ciulli rejilerini hatırlattı. Çok keyif verdi ama gösterideki oyuncuların bu değerli tasarım tercihlerinin ihtiyaçlarına yönelik donanımlarda olmadığını görmek üzücü oldu.
Tiyatro sanatını gözlemlediğim yıllar içerisinde fark ettiğim bir şey var ki, tiyatro yönetmeni ya da herhangi bir gösteri sanatları performansı tasarlayıcısı ne kadar değerli bir bağlam, içerik, üslup bulmuş olursa olsun eğer, çalıştığı ekip ya da kullandığı malzeme, plastik; yeterince donanımlı değilse üzerine çok düşünülmüş nesnelerden oluşmuyorsa tüm çalışması heba olabiliyor.
REST Tiyatro’nun ilk yapı “Jacques İle Efendisi” adlı işi için tasarlanan masa başı örgüsü oyuncular tarafından temsil edilemediği için aksıyor ve bu türde bir heba olma durumu çıkıyor ortaya.
Ayrıca, oyunun sonunda yapılan söyleşiden oyunun altı aylık bir prova sürecinden sonra gösterime açıldığını öğrendim ve sahne üzerindeki can sıkıcı duruma daha da çok şaşırdım.
Sahnedeki dokuz oyuncudan altısını ilk olarak bu oyunda izleyebildim. Daha önceden defalarca izlediğim Zeynep Erkekli alışıldık biçimde büyüleyici, Umut Demirdelen alışıldık biçimde normal, Serhan Süsler ise alışıldık biçimde etkisizdi. Diğer altı oyuncuyu da bir daha başka oyunlarda görmek ister miyim bilmiyorum.
Oyunun sonunda yapılan söyleşi vesilesi ile oyuncuların tek tek öz geçmişlerini dinledim. Hemen hemen hepsi eğitimli oyuncular ama sayelerinde tekrar gördüm ki eğitim, donanım sahibi olmaya yetmiyor.
Ez cümle ile; REST Tiyatro’nun “Jacques İle Efendisi” biçim olarak ürettiği başarıyı, sahne üzerindeki aktarım başarısızlığı ile iyi hazırlanmış ama gediğe koyulamamış bir taş gibi duruyor.
Umarım REST Tiyatro bundan sonraki yapımlarında taşı gediğe koymayı başardığını görebilirim.