Uzun soluklu rüyalar, sonsuzluğa uzanan masal âlemi, yumuşak yastık ve sıcak yatak… Uyuma sürenizi bazen iki haneli sayılara çıkaran ve size güzel saatler geçirdiğinizi hissettiren tüm bu saydıklarım, gerçekten de hayatımıza renk katan bir oyun mu, yoksa gerçek dünyadan alıkoyan bir belâ mı?
Uyku meselesi, gündemde her dâim kalmış bir meseledir. İnsanoğlu var olduğu günden beri uyku üzerine çeşitli fikirler üretmiş; kimisi rüyalarla kaderini öğrenmeye çabalamış, kimisi rüyayla telepatiyi birlikte incelemiş, kimisi ruh-beden ilişkisinin uykudaki haline dikkat çekmiş… Kimileri de uykuyla ilgili “uyutulmak” gibi deyimler üretmek sûretiyle, uykuyu kandırmaca ile bağdaştırmış. Peki, sizin için uyku ne ifade ediyor? Siz “hipnoz” dediğimiz sûni uyku ile uyku süresini artırmak isteyenlerden mi, yoksa uykunun vakit kaybı olduğunu düşünenlerden misiniz?
Uyanıkken kitap okuyabilir, film izleyebilir, çeşitli hobilerle ilgilenebilir, yeni bir dil öğrenebilir, dünyayı keşfedebilirsiniz. Peki, uyku halindeyken neler yapabilirsiniz? Hiçbir şey… Zihninizdeki sanrısal dünyada, beyninizdeki elektronların hareketleriyle sizin kontrolünüzün dışında oluşan ve muhtemelen uyandıktan birkaç dakika sonra unutacağınız rüyaları seyretmek dışında hiçbir şey yapamazsınız uyurken… Gün içerisinde algıladığınız sesler ve görüntülerin üst üste gelmesiyle birlikte, üç dört farklı ortamda aynı anda bulunduğunuz rüyaların hayatınıza hiçbir etkisi olamaz. Belki de gerçek hayatta yapamayacağınızı düşündüğünüz bir takım melekeleri, rüyanızda yaptığınızı görmek size çekici geliyor.
İdeal uyku süresi 5-6 saattir. Yastığınıza sarıldığınız sürece, dünyaya bir yenilik getiremezsiniz. Haydi, “uyusun da büyüsün” söylemini bir kenara bırakalım ve hızlı geçen zamanda daha aktif bir yaşam sürelim. Güneşin doğuşuna ve batışına şahit olalım; o dakikalardan öğreneceğimiz çok şey var…
Bir konuda üzüldüğümüz zaman, kasvetin etkisinden kurtulmak için kendimizi uykunun kollarına bırakırız. Elemleri atmış oluruz zihnimizden birkaç saatliğine de olsa. Ama daimi bir çözüm olmuyor bu… Tüm bunların geçmesini istiyoruz ama olmuyor öyle; hiçbir şey geçmiyor. Saatlerce, hatta günlerce de uyusak, sorunlara müdahale etmedikçe hiçbir şey rayına oturmuyor ve hatta geçen her saat aleyhimize işliyor, yani uyku bizi bizden çalıyor. Eğer uykuyu sorunlardan kaçmak olarak değil de gün içerisinde yaptığımız kahramanlıkların verdiği yorgunlukları üzerimizden atarak daha büyük planlarımızı gerçekleştirme aracı olarak görürsek, kendimize çok büyük bir iyilik yapmış oluruz.
“Saatlerce uyumak” kulağa çok hoş gelse de biyolojik olarak bedenimizin herhangi bir uzvuna hoş gelmiyor. Uyku, beden için yorgunluktan arınma süreci olduğu halde, fazla uyku da yorgunluğa sebep oluyor.
Uykunun fazlası zararlı olduğu gibi azlığı da bedeni olumsuz etkiliyor. Şeker hastalığı riskini artırmasıyla beraber, aşırı şişmanlığa ve yüksek kan basıncına sebep olabiliyor. Profesör Doktor Matthew Walker bu konuda: “Sadece gaz pedalınız var, freniniz yok!” diyerek kişinin uyku süresindeki değişikliklere dikkat etmesi gerektiğini anlatıyor.
Normal uyku sürenizi 2 SAAT azalttığınızı düşünün ve bu süreyi nasıl değerlendirebileceğinizi… Her gün 2 SAAT spor yaparsanız, ciddi bir kilo sorununu birkaç ayda ortadan kaldırabilirsiniz. Aynı süreyi kitap okumaya ayırsanız, bu sizin okuma hızınıza bağlı olsa da, ayda 2800-3300 sayfa kitap okuyabilirsiniz. Ya da bu süreyi iş hayatınıza taşıyarak meslektaşlarınızın önüne geçebilir, bu yönde gelişerek kendinizi standartlarınızın ötesine taşıyabilirsiniz. Günlük 2 SAAT’in size katacaklarını düşünün; bir günü size özel 26 saat yapmak gibi olur bu…