Yakup Almelek’in kaleme aldığı oyunda Murat İpek, Emre Yetim ve İbrahim Cem Tek rol alırken oyunun yönetmen koltuğunda ise Murat İpek yer alıyor.
Mürekkep Söyleşiler'de bu hafta Oda Komşum Richard Wagner oyununun oyuncuları Murat İpek, Emre Yetim ve İbrahim Cem Tek ile bir söyleşi yaptık.
Öncelikle Murat Bey’le başlamak istiyorum. Murat Bey, pandemi sürecinde Kültüral Performing Arts oyunlarını hibrit olarak sahneledi. Hatta kısmi olarak da bunu devam ettiriyor ve Oda Komşum Richard Wagner’de olduğu bazı oyunlarını çevrim içi olarak sahneliyor. Bundan sonraki süreçte çevrim içi tiyatro hayatımızda yer alacak mı?
Evet, artık bundan böyle korona günlerinden sonra bize hediye etmiş olduğu dijital bu platform elbette ki kalıyor olacak çünkü tiyatro kendi içerisinde başka bir format oluşturdu. Bu kaçınılmaz bir süreçti. Böylece bir tek İstanbul’da değil İstanbul dışında olup da oyunu izleyemeyen seyirciye de ulaşma şansımız oluyor. Keza bu çekimlerde ve ortaya konulan biçim olarak da gelecekte tiyatronun çok başka kapılarda açılacağını düşünüyorum.
Emre Bey ile devam etmek istiyorum. Aslında eskiden oyunculara şöyle yüz yıllık klişe bir soru sorulurdu: “Tiyatro mu zor yoksa dizi oyunculuğu mu?” Bence artık oyunculara yeni bir soru sorulması gerekiyor: Tiyatro mu zor, dizi oyunculuğu mu zor yoksa kamera önündeki performans oyunculuğu mu? Siz bu konuda ne dersiniz?
Bunlar teknik olarak birbirinden farklı olmakla birlikte aynı mesleğin icra edildiği farklı platformlar. Yani tiyatronun kendi teknik gereklilikleri, imkânları, zorunlulukları; o zorunluluk içerisinde bir performans ortaya koyulması ile sinemanın teknik imkânları ve oradaki kameranın, ışığın ve diğer unsurların neticede bir araya gelmesi ile bir performans ortaya koyulması teknik olarak birbirinden ayrı şeyler. Biri birinden daha zor gibi değerlendirebileceğimiz bir noktada da yaklaşmıyorum konuya. Genel kanı olarak tiyatronun sonuçta bir seyirci karşısında olması hem avantaj hem de dezavantaj, çünkü orada yaptığınız bir hata canlı bir performans olduğu gerekçesi ile seyirciye görünecektir ama orada da sizin o seyirci ile kurduğunuz iletişim, sinerji ve etkileşim sizin performansınızın bazen daha iyi olmasını sağlayabilir.
Peki, olmayan seyirciye karşı kamera önü tiyatro oyunculuğu nasıl bir his?
Yani olmayan bir seyirciye karşı kamera önünde tiyatro gibi oynamak enteresan bir deneyim. Belki izleyici için de ekrandan izlemek enteresan bir deneyimdir. Herkesin böyle değişik duygular yaşadığı bir süreç oldu karantina süreci.
Oda Komşum Richard Wagner’i ben çevrim içi izlediğim için kendi deneyimimden bahsedebilirim: Bir tiyatro oyununu durdurarak izlemek, kahve molaları vererek izlemek değişik bir deneyim.
Dilerseniz sevgili İbrahim Cem ile devam edelim. Siz oyunda Richard Wagner’i çok seven bir öğrenciyi canlandırıyorsunuz. Bu teklif size geldiğinde ne hissettiniz? Wagner ile aranız nasıl?
Wagner ile aram nasıl? Wagner ile oyundan sonra tanıştık. Kendisinin Hitler hayranlığı ile ilgili bilgi sahibi oldum, eserlerini dinleme fırsatı buldum. Tabii, oyunda doğrusal anlatılan bir hikâye var fakat aynı zamanda Wagner’in hayatı ile Wagner’in Hitler hayranlığı ile ilgili bir şey de var. Oyunda Amerika’nın kapital sisteminin içerisinde kısılıp kalmış; muhafazakâr, tutucu bir ailede büyümüş bir genci canlandırıyorum.
“BANA GÖRE ÖZGÜRLÜK, DÜŞÜNCE ÖZGÜRLÜĞÜDÜR”
Murat İpek ile devam edelim. Siz de oyunda bir ev sahibini canlandırıyorsunuz. Aslında oradaki ev sahibi sanıyorum kapitalist sistemi simgeleyen bir metafor. Oyunda kullandığınız bir cümle var: “Amerika, verginizi ödediğiniz müddetçe özgür bir ülkedir.” Size göre özgürlüğün tanımı nedir?
Tabii, özgürlüğün tanımı kültürden kültüre değişen bir kavram. Amerika’ya göre evet özgürlüğün ana şartlarından biri kapitaldir, paradır. Bana göre ise Anadolu’da yaşayan ve Türkiye’de sanatını gerçekleştiren biri için özgürlük, düşünce özgürlüğüdür. Bu anlamda önceliği buradan tanımlıyorum bu sorunun.
Şimdi Emre Bey ile devam etmek istiyorum. Oyunda iki öğrenci yer alıyor: Biri Wagner’i seven öğrenci biri de Anadolu’dan gelmiş Yahudi öğrenci. Oyunun sonlarına doğru bu öğrenciler birbirlerini tanıdıktan sonra ön yargıları yıkılınca aslında korkulacak çok da bir şey olmadığını görüyorlar. Sonrasında da bir yolculuğa çıkıyorlar. Türkiye özelinde düşündüğümüzde çok fazla kutuplaşma var. Sizce bu kutuplaşmanın tek sebebi bu ön yargılar mı?
Benim kanaatimce tam olarak benzerlik taşımıyor çünkü bir ülkenin içerisinde toplumsal yapıların kutuplaşması ile dünyada farklı medeniyetlerden, farklı köklerden gelen, farklı kültürlerden gelen iki insanın birbirini anlaması aslında farklı şeyler. Türkiye’deki kutuplaşma dediğimiz şey, siyasal bir noktadan kaynaklanıyor; diğeri kültürel kodlardan, birbirini anlamaktan, algılamaktan kaynaklanıyor. Bunların ikisinin de çözümü, birbirinin yerine kendini koyabilip bunu anlamaya cesaret etmekten geçiyor bence. Bunun için birbirini tanımak, birbirini anlayabilmek ve soruna bence haklılık noktasından değil uzlaşı noktasından bakabilmek. Yani bir şeyi tartışabilirsiniz, sizin haklı olmanız da önemli değil ama Konuşarak uzlaşmanız önemli. Bu noktadan yaklaşılması belki sorunu çözebilir ama dediğim gibi toplumsal yapının içerisindeki bu özellikle son yirmi yılda yaşadığımız şey, siyasal bir tercihin tezahürüdür bence.
Cem Tek ile devam edelim. Oyuna baktığımızda oyunun bütününde verilmek istenen mesajlardan biri de şu: Nereye giderseniz gidin, kapitalizmden kurtulmak mümkün değil. Sahi kapitalizmden kurtulmak mümkün mü?
Kapitalizmden kurtulmak mümkün mü? Mümkün olması yine insanlığın elinde olduğunu düşünüyorum. Şu anda içinden geçtiğimiz bu dijitalleşen çağ ile birlikte, değişen dünya ile birlikte belki kapitalizmin sonu gelebilir gibi bir umudum var. Tabii, kapitalizmin sonunun gelmesi bizim hayrımıza mı olur yoksa şerrimize mi olur, çok emin değilim.
Şimdi Murat Bey ile devam edeceğim. Oyunda hiçbir karakterin ismi yok. Sizin canlandırdığınız karaktere baktığımızda da benim gözümde Huysuz Virjin canlandı. Herhangi bir etkilenme oldu mu? Böyle bir niyetiniz var mıydı yoksa sadece benim benzetmem mi?
Galiba biraz senin benzetmen oldu çünkü Huysuz Virjin tabi ki sonuçta kuir bir karakter. Huysuz Virjin, sahnede ve televizyonda hep aynı karakterini bir tip olarak çıkardı ve bunu kullandı. Kapitalizmin değişken yüzünü ve bir şekilde insanları kavrayan, kapsayan, sınırlar koyan yanını ortaya koymak açısından çok avantajlı olduğu için seçtim bu karakteri. Tabi ki bunun da kendi içerisinde toplumsal, cinsel yapılanmada nasıl bir rol oynadığını ve çok da çabuk istismar edilebileceğini bir alt metin olarak içine koymuş bulunduk. Huysuz Virjin ile sadece kuir yapılanması açısından benzerlik var.
“BÜTÜNÜYLE EN İLKEL CİNSEL DÜRTÜLERİMİ KULLANDIM”
Peki, bu karakteri canlandırırken nelerden beslendiniz?
Gay bir birey olarak kimlik, cinsel kimlik ve cinsel kimliğin benim üstümdeki, toplumun üstündeki yansımalarını izlemek zaten refleks. Oyundaki bu drag karakter, sonra kaptana dönüşüyor, ardından kraliçeye dönüşüyor ve birçok yüzünü gösteriyor. O yüzden bir ismi yok. Faydalandığım nokta ise yazarken ve yönetirken de bütünüyle en ilkel cinsel dürtülerimi kullanarak ve anarşist yanımı daha çok kullanarak oluşturduğumu söyleyebilirim çünkü öyle ya da böyle toplum içerisinde, toplumun öngördüğü cinsel yapılanmaların dışındaysanız zaten anarşistsiniz.
Aynı zamanda iyi bir astrologsunuz, bununla ilgili bir soru sormak istiyorum. Yıldızlar Türkiye’deki sanatın geleceği hakkında bize ne söylüyorlar?
Açıkçası hiç beklemiyordum böyle bir soruyu. Astroloji tabi ki Türkiye’ye bir bütün olarak bakıyor. Akrep ve yengeç etkisinde olan bir ülkeyiz ve bu etki tabi ki sürekli kendini hissettirecek çünkü bu biraz da Emre’nin dediği gibi coğrafya kader mevzusu ve haritanın da kaderi bu. Sanatçı olarak haritanın üzerine nasıl çıkılabilir, çok daha iyi bir noktaya nasıl gelinebilir aslında bu önemli. Bunda da tabi ki devletin ve devlet yapısının desteği olmadan hiçbir haritanın hiçbir şekilde bir üzerine çıkamıyorsunuz.
www.murekkephaber.com