Türkiye'de çocuk edebiyatı, uzun uzun tartışılan bir konu. İyi bir çocuk kitabı nasıl olmalı? Çocuk kitabı seçerken nelere dikkat edilmeli? Yazarların ve yayınevlerinin sorumlulukları neler?.. Sorular uzadıkça uzuyor. Aile ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının “Çocuk Dostu Kitap” listesi ve son dönemde bazı kitapların "sakıncalı" ilan edilmesi de tartışmaları iyice alevlendirmiş durumda.
"Türkiye'de Çocuk Edebiyatı" başlıklı yeni röportaj serimizde hem çocuk edebiyatının önemli yazarlarıyla hem de sektörün temsicileriyle bu sorulara cevap arıyoruz.
Yazar Ahmet Büke ile başladığımız yolculuğumuzda sıradaki isim Elif Demirbolat Aksoy. Serimizin bu bölümünde Elif Demirbolat Aksoy'un yazdığı, Çağrı Odabaşı’nın resimlediği Annemin Kabarık Etekleri'ni ve Türkiye'de çocuk edebiyatını konuştuk.
Niçin çocuk kitapları yazıyorsunuz?
Annemin Kabarık Etekleri benim ilk kitabım. Onun özelinde cevap vermem gerekirse; bu kitabı yazma sürecini “belki saliseler içerisinde beni harekete geçiren bir fikrin bir kaç saat içinde kaleme alınması hali” olarak tanımlayabilirim. İlk kitabımın bir çocuk kitabı olmasının temelindeyse, herkes gibi benim de çocukluğumdan bugüne taşıdığım izlerin çeşitli çağrışımlar yoluyla yeniden karşıma çıkması yatıyor olmalı. Çağrışımlar yaratıcı üretim sürecini fazlasıyla tetikliyor. Bir yandan da, şu an 10 yaşında olan bir kız çocuğunun yaşamına rehberlik ve tanıklık ediyorum. Kendi yürüdüğüm yollara sıkça dönüp bakıyorum. Kızımı anlamaya çalışırken, kendi çocukluğuma, artık yaş almış Elif olarak mercek tutuyorum. Bu durum da çocuk öyküleri yazmak adına çok zengin bir kaynak sunuyor.
İyi bir çocuk kitabının olmazsa olmazları nelerdir?
Hikâyenin özgün olması çok önemli bir konu. Özgün bir hikâye elbette ki doğru pazarlama stratejileriyle tatmin edici finansal sonuçlar da sağlayacaktır. Ancak asıl mesele bu değil. Özgün bir çocuk kitabı; çocuklara haz duygusu yaşatabileceği gibi, hayal gücünün sınırlarının tanımsızlığı konusunda da onlara bazı ipuçları verecektir. İşte bu yüzden “özgünlük” konusu benim için bir öncelik ve motivasyon kaynağı. Bir diğer unsur ise metnin dil bilgisi ve imla kurallarına uygunluğu. -de, -da, -ki kullanımı konusunda takıntı derecesinde hassas olanlardan biri de benim (gülüyor). Dil bilgisi ve imla uygunluğuna özen gösterilmemiş bir kitap ve hatta bu kitabı yayınlamış olan yayınevi ikinci ligde kalmaya mahkûm oluyor bence. Adını koyalım: İyi bir editör her kitaba lazım. Özellikle belli yaş grupları için çocuk kitaplarını konuşurken illustrasyon konusundan da mutlaka bahsetmeliyiz. Bu noktada “iyi çocuk kitabını” tanımlarken metin ve illustrasyonu birbirini tamamlayan bileşenler olarak gördüğümü belirtmeliyim. Konu çocuk kitabıysa ve amaç çocuğa okuma alışkanlığı kazandırmaksa illustrasyonların da metin kadar özgün ve albenili olması gerektiğini düşünüyorum. Özellikle 8 yaşa kadar olan grup için illustrasyonlar, kitabın vazgeçilmez ve belki en keyif veren bileşenleri. Bunu çoğu ebeveyn gözlemlemiştir: Çocuğa okunacak kitabı seçme şansı verildiğinde, çocuk dikkatini en fazla çeken kitap kapağına yönelir. Son olarak öykünün analitik bir bakış açısı ile kurgulanmış olması da çocukları keyif içinde kitabın sonuna ulaştırabilmek adına önemli. Aslına bakarsak, bu temel gerekliliği taşımayan hikayeler zaten okuyucuyla da buluşmuyor.
Çocuklara mı yoksa yetişkinlere mi yazmak daha zor?
Yetişkinlere yönelik kitaplar yazmanın daha zorlu ve uzun bir süreç olduğunu düşünüyorum. Kısa film ve uzun metrajlı film karşılaştırmasına da benzetebiliriz. Hepimiz çocuk olduk ve çocukken ortak olduğumuz duygular çoğunluktaydı; karanlıktan korkmak, çikolataya bayılmak, utanmak vb. Ancak yaş aldıkça; yaşamlar da, insanlar da çok daha karmaşık ve birbirinden farklılaşmış hallere evriliyor. Bu noktada yetişkinlere hitap edebilmek ve hikayedeki unsurları kurgulamak daha karmaşık bir sürece dönüşüyor diye düşünüyorum. Bir çocuk kitabında olayı örmek, metnin ana unsurlarını yerleştirmek, öyküdeki iniş çıkışları okuyucuya aktarabilmek daha pürüzsüz bir süreç. Özellikle 3-8 yaş grubu çocuklarına özgü kitaplarda, bu yaş grubunun doğası gereği, genellikle öyküde çok sayıda yan olaya yer vermez, karakterleri derinleştirmezsiniz. Tabiİ az kelimeyle, çok şey anlatabiliyorsanız bence bu da sizi iyi bir çocuk kitabı yazarı yapıyor.
Türkiye’de çocuk edebiyatına yeterli özen gösteriliyor mu?
Edebiyata özen gösterecek olanlar edebiyatsever okurlar ve yazarlardır. İletişim araç ve mecralarının çok gelişmiş olduğu yıllarda yaşıyoruz. Bu özeni göstermek ve edebiyatı yaşatmak için çokça imkana sahibiz. Ne mutlu ki, bugün sosyo-ekonomik olarak kısıtlı imkanlar içinde çocuk yetiştiren birçok ebeveyn, kitap okumanın gerekliliğine dair bir bilince sahip. Bu noktada birey ve sivil inisiyatiflerin kitap bağışlarını çok değerli buluyorum. Bu vizyona sahip insanların da, ilgili aksiyonları alırken edebi nitelik anlamında yerinde seçimler yapacaklarını düşünüyorum.
"BİZİM ÇOCUKLARIMIZ İÇİN KİTAP OKUMAK KÜLFET HALİNE GELDİ"
Günümüzde okuma alışkanlığı kazanmak çok daha zorlaştı. Çocuklara okuma alışkanlığı kazandırmak için neler yapılmalı?
Bir anne olarak cevabını bulmakta zorlandığım bir soruyla karşı karşıyayım. Bizim ebeveynlerimiz için kitap okumak bir ihtiyaçken yine bizim çocuklarımız için kitap okumak sanki bir külfet haline geldi. Bu durumu, önceki jenerasyonun alternatifsizliği ve şimdiki jenerasyonun çok çekici bir alternatifler paletiyle karşı karşıya kalmış olmasıyla açıklayabilirim. 15 saniyelik video içeriklerle faydalı faydasız birçok bilgiye hem görsel hem işitsel bir zenginlik içinde erişen çocuklarımızın, kitap okumaya karşı mesafeli olmasını yadırgamıyorum. Değişime direnerek yaşamak mümkün olmadığı için, kitaba ulaşılacak mecraları başkalaştırmak bir çözüm olabilir. Bunlara en basit örnek benim de kızımla birlikte deneyimlemiş olduğum yurtdışı menşeili dijital uygulamalar. Belki ülkemizde de Türkçe içerikli bu tip uygulamalar geliştirilmeye başlanmıştır. Bu uygulamalarda yaş ve türe göre kategorize edilmiş çok zengin kütüphaneler, harika illustrasyonlarla dolu kitaplar mevcut. Tabii sektörün tüm bileşenlerinin katılımıyla uygulanabilmesi olası bir durumdan bahsediyorum. Bir diğer tavsiyem şu olabilir: Ebeveynler yeni bir kitap almak istediklerinde, internetten alışveriş yapmak yerine mümkünse çocuklarıyla birlikte kitabevine gitsinler. Oradaki çeşitlilik çocukları heyecanlandıracak, kitap seçme deneyimi onları motive edecek ve kitabevinin atmosferi, kitap okuma kültürlerinin gelişmesine katkı sağlayacaktır.
Grup halinde kitap okuma etkinliklerine katılmak da olumlu sonuçlar verebilir. Klişe ama çok doğru bulduğum bir gerçeği de buraya iliştireyim: Çocuğun yetiştiği ortamda rol model kabul ettiği yetişkinler kitap okumuyorsa o çocuktan kitap okuma alışkanlığı kazanmasını beklemek büyük bir lüks olur. Şimdi tüm bunları bir kenara bırakalım. Samimi fikrimi sorarsanız, teknolojinin gelişmesi ve yaşamlarımıza kuvvetle nüfuz etmesi sonucunda bir gün gelecek ve bizim bildiğimiz türden “kitap okumak” pratiği ortadan kaybolacak. İnsanlar, farklı dillerde üretilmiş dahi olsa, bilgiye ve hikâyeye ulaşmanın çok daha kısa yollarını kullanmaya başlayacaklar. Belki “kitap okumak”, kitabı “farklı şekillerde deneyimlemeye” evrilecek. Aslına bakarsanız, sesli kitaplar bu sürecin ilk adımlarından sayılabilir. Normalde kitap okurken araba kullanamazdık. Ancak kitabı dinlemekte olduğumuz zaman diliminde araba da kullanabiliyoruz, yemek de yapabiliyoruz. Kısacası, dijital ve işitsel simultane çevirmenler, dijital gözlükler ve hatta zihne veri aktarımı gibi şu an çok fütüristik görünen birçok yöntem ve araçla birlikte, kitap ayraçlarının tarihe karışacağını düşünüyorum. Biraz daha ileri gideyim: Belki de edebiyat, sadece bazı zümrelerin kıymet verdiği elit bir zevke dönüşecek.
Aileler çocuklara kitap seçerken nelere dikkat etmeli?
Bu benim de çok önemsediğim bir konu. Kızıma aldığım 3-4 tane kitabı kimse okumasın diye deforme ederek çöpe attığımı çok iyi hatırlıyorum. Çocuğun yaş grubuna ya da mizacına uymayan, çocuğu zamansız korku ve endişelerle tanıştıran, bir de kötü bir Türkçeyle yazılmış kitaplara bizim kütüphanemizde yer olmadı. Özellikle çocuk gelişiminin ilk yıllarında -ki yaklaşık sekiz yaşa kadar devam eden bir zaman dilimini kastetmekteyim- ebeveynin kitabı almadan önce, ayak üstü de olsa, kitabı mutlaka okuması gerektiğini düşünüyorum. Buna vakti olmayan anne ve babalar elbette olacaktır. Bu durumda da bağımsız ve nitelikli birçok çocuk kitabı yorumcusunun içeriklerini takip edebilirler ya da diğer ebeveynlerle fikir alışverişinde bulunabilirler. Ezcümle, bence ebeveyn ve çocuk kitapla aynı anda tanışmamalı.
Türkiye ve dünya edebiyatını karşılaştırdığımızda ne gibi farklar var?
Tabii çok geniş kapsamlı bir soru. O nedenle bu soruyu Türkiye’nin kaynakları açısından ele almak istiyorum. Ülkemiz, doğu ve batının birleştiği noktada, milattan önce 10 bin yıllarına ışık tutacak kalıntılara ev sahipliği yapmakta olan eşsiz topraklarda kurulu. Doğu ve Batı’dan çok zengin ve yoğun bir kültürle besleniyor. Bu kültürlerin zaman zaman çarpışması ve zaman zaman barışmasından çok özgün üretimler ortaya çıkıyor. Günümüze kadar uzanan, on yıllar boyunca birçok okuyucunun evine giren, yabancı dillere çevrilen edebiyat eserlerimiz ve zamansız edebiyatçılarımız bunun en güzel kanıtı. Bu anlamda ülkemizde işlenebilecek sınırsız bir kaynak olduğu kanısındayım. Bu da sadece edebiyat alanında değil, yaratıcı üretimin her dalında ülkemize büyük bir avantaj sağlıyor.
Annemin Kabarık Etekleri isimli kitabınız geçtiğimiz ay okurla buluştu. Bu kitapta ne anlatıyorsunuz?
Annemin Kabarık Etekleri, huzur bulmak istediği anlarda annesinin eteklerinin katları arasına saklanmayı tercih eden çekingen ve utangaç bir kız çocuğunun, bir pastaya ulaşmak için cesaretini toplayarak kalabalığa karıştığı günü anlatıyor.
Annemin Kabarık Etekleri’ni yazarken ilham kaynağınız neydi? Kendi çocukluğunuz mu?
İlham pek çok yerden gelebiliyor. Evet, benim çıkış noktamda da çocukluğuma dair bir anıdan esinlenme var. Annemin Kabarık Etekleri belki saliseler içinde doğdu. Sarı saçlı, kabarık etekli bir kadının suluboya resmini yapmıştım. Resimdeki bolca kabarmış fuşya rengi eteğe kendi kendime bakarken, gözümün önünden geçmişe dair bir an geçti. Bu an, daha önce hiç gitmediğim bir evin kapısından girerken annemin eteğinin kloşları arasına yerleşmeye çalıştığım birkaç saniyeye aitti. Hatırladığım kadarıyla, oradaki kimseyle merhabalaşmak istemiyordum. Tüm bunların aklımdan geçmesiyle, bilgisayarın başına oturmam arasında geçen zamanı açıkçası hatırlamıyorum bile. Yaklaşık iki saat içinde Annemin Kabarık Etekleri tamamlanmıştı. Çekingen çocuklara cesaret vermek için kurgulanmış bir öykü ortaya çıktı. Amacım çocuklara, yaşadıkları çekingenlik duygusunun aslında olağan olduğunu anlatmaktı. Bir diğer dileğimse, çocukları buna benzer dönemlerden geçen ebeveynlere, kendi çocukluklarını hatırlatmak ve gelen nesillere zaman tanımaları yönünde ilham olabilmekti…
Kitapta annemin kabarık etekleri benim herkesten sakladığım gizli dünyamdı, diyorsunuz. Nasıl bir dünyaydı orası?
Annem çok ender etek giyen bir kadındır. Nasıl olduysa o gün etek giymeyi tercih etmiş. Çok da iyi yapmış bence (gülüyor). O kırk yılda bir giydiği etek, bir gün geldi benim ilham kaynağım oldu, bir metafora dönüştü. Burada annenin kabarık etekleri, kahramanın sığınmak için mesken tuttuğu yer ve aslen anne karnını temsil ediyor. Hepimizin belki en çok huzur ve güven bulduğu yerdir anne karnı. Kahramanımız Dünya da annesinin eteğinin katları arasında; anne karnının sunduğu huzuru ve konforu buluyor. Orada kendini dış etkenlerden soyutluyor, hatta hayaller kuruyor. Ancak hikaye ilerledikçe ve dışarıda olup bitenler kahramanımıza göz kırptıkça, içeride kalmak ve dışarıya çıkmak ile ilgili çelişkiler yaşamaya başlıyor.
Aile ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı “Çocuk Dostu Kitap” listesi adı altında bazı kitapları çocuk dostu olarak belirledi. Bu liste hakkında ne düşünüyorsunuz?
Bu uygulamadan ve listeden haberdar değilim. İstikrarlı ve nitelikli bir eğitim politikasının sonucunda topluma kazandırılmış her erişkin bireyin, kendi çocuğunun yaşına ve mizacına uygun kitapları seçebileceğini düşünüyorum.
Benim kendi çocukluğumun popüler kitapları arasında Cin Ali bulunuyordu ve Cin Ali’nin maceraları hala aklımda. Günümüzün çocuk kitapları çocuklara yeterli etkiyi oluşturabiliyor mu?
Ben de René Goscinny’nin Pıtırcık serisine bayılırdım. Bence kitabın etki oluşturma gücü, okurunun duygu dünyasına hitap edebilmesi ile doğru orantılı. Çocukların zihni de bembeyaz bir sayfa. Zamanı geldiğinde, yıllar önce okudukları ya da dinledikleri bir kitaptaki küçük bir ayrıntıyı hatırlayıp o an deneyimledikleri olay ya da duygularla ilişkilendirebiliyorlar. Bizden farkları, kitaplar haricinde üzerlerinde iz bırakacak çok daha fazla üretimle etkileşim içinde olmaları. Örneğin internette izledikleri 15 saniyelik bir video…