Röportaj: Ömür Bayramoğlu
İş Sanat Kibele Sanat Galerisi, 22. sezonuna seramik sanatçısı Beril Anılanmert’in “Seyir Defteri” başlıklı sergisi ile merhaba diyor. Anılanmert’in Tunus, Makedonya ve Çanakkale’de yaptığı çalışmalar ve tanık olduğu kültürel yapıları ele aldığı sergi, 8 Ocak 2022 tarihine kadar ziyaret edilebilecek. Farklı tekniklerdeki seramik formları ile tanınan Anılanmert’in “Seyir Defteri”nde sanatçının önceki yıllarda açtığı pek çok sergiden örneklerin yanı sıra son zamanlarda ürettiği yeni eserleri de yer alıyor. Sergide seramik formlar, pentür karakterindeki karolar, enstalasyonlar, kâğıt üzerine karışık malzeme ile yapılmış desenler ve resimler sanatseverlerle buluşuyor.
Mürekkep Söyleşiler'de bu hafta Beril Anılanmert ile “Seyir Defteri” sergisini konuştuk.“Seyir Defteri” çok kapsamlı bir sergi. Kibele Sanat Galerisi’nde sergilenecek eserleri nasıl belirlediniz, süreç nasıl gelişti?
Nisan 2020 yılında açılması düşünülen sergim, pandemi nedeniyle İş Bankası Kibele Sanat galerisinin bu sezonun ilk sergisi olarak açıldı. “Seyir Defteri” bir gemicilik terimi. Geminin seyri süresince tüm olayların kayıt altına alınması gibi, sanat serüvenimi, yaşamımı, izlenimlerimi, duygu ve düşüncelerimi yansıtması bakımından “Seyir Defteri” ismini seçtim. Bu nedenle, 1980 sonundan 2020 yılına kadar yurt içi ve yurt dışı sergilerimden, düşünsel devamlılığı yansıtan eserler yer aldı.
Sergide farkı dönemlerde yaptığınız eserleriniz yer almakta. Bu anlamda “Seyir Defteri” retrospektif olarak da değerlendirilecek bir sergi. Bunu neden tercih etmediniz?
Halen çalışmalarımı sürdürmekteyim ve gelecek planlarım yoğun. Retrospektif kavramı bende bir sonuç hissi uyandırmakta olduğu için devamlılığı belirten bu adı kullandım.
Bir önceki sorumun devamı olarak, “Entropi”, “ Kod 5205”, “ Sunaklar”, “Gezi Tabletleri” gibi farklı serilerinizden işleriniz sanatseverlerle buluşuyor. Bu serileriniz üretim aşamasını, bu süreçte yaşadıklarınızı öğrenebilir miyiz? Beril Anılanmert’i yaratım sürecinde neler etkiler?
Yakın çevremde yer alan olayları, insanlığın paylaştığı ortak görüşleri sorgulayan kavramlar yanı sıra, bir seyahat izlenimlerimi yansıtan çalışmalarım bulunmakta.
Kavramlar üzerinde düşüncelerim netleşince, eskizlere yönelir ve bunu en iyi şekilde yansıtabilecek üretim yöntemini saptar, stüdyoya girerim. Üretim sürecinde tesadüflere çok yer vermem. Sonuç beni tatmin etmezse tekrarlamaktan çekinmem.
İstanbul Devlet Güzel Sanat Akademisi’nde okuma kararını nasıl aldınız? Seramik sanatı ile tanışma sürecinizi öğrenebilir miyiz?
Okul yaşamımda ve ailemde, sanat alanında çalışma isteğim teşvik edildi. Güzel Sanatlar Akademisi, bu konuda eğitim alabileceğim en üstün yerdi. 1963 yılında sınavlara girdim. Seramik ile ilgili bilgim yoktu ancak üç boyutlu işlerin beni daha ilgilendirdiğini gördüm. 1966'da Venedik Bienali'nde ilk defa hareket eden heykeller gördüğümde bu görüşüm netleşti.
O sırada Akademi'de, Belçika’dan büyük bir sergi gelmişti ve içinde Marino Marini’nin seramik atları vardı. Çok hoşuma gitmişti. Belki bundan etkilendim. Seramiğin renk ve şekillendirme imkanları, sanatçıya görüşlerini ifade etmekte bir çok alternatif sunabilmesi de önemli bir faktör.
Türkiye’de Seramik Sanatının yerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sanat her yerde zor bir uğraş. Ülkemizde daha da zor çünkü stüdyodan izleyicisine, sanat pazarına giden yoldaki kurumların kural ve sistemleri belirsiz ve sanatçının aleyhine işleyen bir durum.
Türkiye’de seramik sanatı, süsleme, işlev ve malzeme odaklı geleneksel değerlendirmenin ve modernitenin “low art” damgasının etkisinde uzun süre kalmıştır. 1992 yılında Mimar Sinan Üniversitesi Seramik Bölümü'nün düzenlediği uluslararası sergi, birçok sanatçı için açılım oluşturduğu kanısındayım.
Üretim sürecinin uzunluğu, sergi salonlarının üç boyutlu işlerin sergilenmesine uygun olmaması ve “kırılır” endişeleri ile uzak durulması, seramik malzeme ile yapılan eserlerin izleyici ile buluşmasını sınırlamıştır. Ayrıca, dünyadaki çağdaş seramik sanatının yeterince izlenmemesi, bilgi eksikliği de bu sanatın etkinliğini engellemiştir.
Türkiye’ de sanatçı olmayı, kadın sanatçı olmayı, seramik sanatçısı olmayı nasıl tarif edersiniz?
Kadın ve çocukların sorunları çalışmalarımda yer alan temaların başında gelir. Türkiye’de seramik sanatı üzerine yazılmış pek çok sunumum ve makalem bulunmaktadır.
Akademisyen olarak uzun süre görev yaptınız. Türkiye’de gençlerin seramik sanatına ilgisini nasıl?
Uzun akademik hayatım boyunca çok öğrencimiz oldu. Bugün önemli çalışmalar yapan seramik sanatçıları kadar, seramik alanı dışında da isimlerini duyurmuş mezunumuz var. Onlarla gurur duyuyorum.
Akademik hayatım boyunca sanat çalışmalarımı kesintisiz yürüttüm. Her iki alandaki çalışmalarım birbirini besledi. Programlarımızda eksik gördüğüm konuları araştırıp müfredatlara dahil etme, Türk seramik sanatçılarını yurt dışında tanıtma, yabancı sanatçıların eserlerini ülkemizde sergilenmesi gibi çalışmalarım oldu.
Eşiniz Oktay Anılanmert’ i de anmadan söyleşimizi bitirmek istemiyorum. Oktay Bey resim sanatında çok iyi işlere imza atmıştı. İki sanatçının aynı evi paylaşması nasıl bir duygu idi? Eserlerinize, yaratım sürecinize etkileri oluyor muydu?
Eşim Oktay Anılanmert çok iyi bir ressamdır. Onu 2018 de kaybettik. Aynı evi paylaşmamıza rağmen, atölyelerimiz ayrıydı. Ben birinci katta, Oktay, üçüncü katta çalışırdı. Birbirimizin atölyesine girmezdik ve çalışma süresince kapılar kapanırdı, adeta gizlenirdi. Çalışma sonuçlanınca görüşlerimizi paylaşırdık.
www.murekkephaber.com
İş Sanat Kibele Sanat Galerisi, 22. sezonuna seramik sanatçısı Beril Anılanmert’in “Seyir Defteri” başlıklı sergisi ile merhaba diyor. Anılanmert’in Tunus, Makedonya ve Çanakkale’de yaptığı çalışmalar ve tanık olduğu kültürel yapıları ele aldığı sergi, 8 Ocak 2022 tarihine kadar ziyaret edilebilecek. Farklı tekniklerdeki seramik formları ile tanınan Anılanmert’in “Seyir Defteri”nde sanatçının önceki yıllarda açtığı pek çok sergiden örneklerin yanı sıra son zamanlarda ürettiği yeni eserleri de yer alıyor. Sergide seramik formlar, pentür karakterindeki karolar, enstalasyonlar, kâğıt üzerine karışık malzeme ile yapılmış desenler ve resimler sanatseverlerle buluşuyor.
Mürekkep Söyleşiler'de bu hafta Beril Anılanmert ile “Seyir Defteri” sergisini konuştuk.“Seyir Defteri” çok kapsamlı bir sergi. Kibele Sanat Galerisi’nde sergilenecek eserleri nasıl belirlediniz, süreç nasıl gelişti?
Nisan 2020 yılında açılması düşünülen sergim, pandemi nedeniyle İş Bankası Kibele Sanat galerisinin bu sezonun ilk sergisi olarak açıldı. “Seyir Defteri” bir gemicilik terimi. Geminin seyri süresince tüm olayların kayıt altına alınması gibi, sanat serüvenimi, yaşamımı, izlenimlerimi, duygu ve düşüncelerimi yansıtması bakımından “Seyir Defteri” ismini seçtim. Bu nedenle, 1980 sonundan 2020 yılına kadar yurt içi ve yurt dışı sergilerimden, düşünsel devamlılığı yansıtan eserler yer aldı.
Sergide farkı dönemlerde yaptığınız eserleriniz yer almakta. Bu anlamda “Seyir Defteri” retrospektif olarak da değerlendirilecek bir sergi. Bunu neden tercih etmediniz?
Halen çalışmalarımı sürdürmekteyim ve gelecek planlarım yoğun. Retrospektif kavramı bende bir sonuç hissi uyandırmakta olduğu için devamlılığı belirten bu adı kullandım.
Bir önceki sorumun devamı olarak, “Entropi”, “ Kod 5205”, “ Sunaklar”, “Gezi Tabletleri” gibi farklı serilerinizden işleriniz sanatseverlerle buluşuyor. Bu serileriniz üretim aşamasını, bu süreçte yaşadıklarınızı öğrenebilir miyiz? Beril Anılanmert’i yaratım sürecinde neler etkiler?
Yakın çevremde yer alan olayları, insanlığın paylaştığı ortak görüşleri sorgulayan kavramlar yanı sıra, bir seyahat izlenimlerimi yansıtan çalışmalarım bulunmakta.
Kavramlar üzerinde düşüncelerim netleşince, eskizlere yönelir ve bunu en iyi şekilde yansıtabilecek üretim yöntemini saptar, stüdyoya girerim. Üretim sürecinde tesadüflere çok yer vermem. Sonuç beni tatmin etmezse tekrarlamaktan çekinmem.
İstanbul Devlet Güzel Sanat Akademisi’nde okuma kararını nasıl aldınız? Seramik sanatı ile tanışma sürecinizi öğrenebilir miyiz?
Okul yaşamımda ve ailemde, sanat alanında çalışma isteğim teşvik edildi. Güzel Sanatlar Akademisi, bu konuda eğitim alabileceğim en üstün yerdi. 1963 yılında sınavlara girdim. Seramik ile ilgili bilgim yoktu ancak üç boyutlu işlerin beni daha ilgilendirdiğini gördüm. 1966'da Venedik Bienali'nde ilk defa hareket eden heykeller gördüğümde bu görüşüm netleşti.
O sırada Akademi'de, Belçika’dan büyük bir sergi gelmişti ve içinde Marino Marini’nin seramik atları vardı. Çok hoşuma gitmişti. Belki bundan etkilendim. Seramiğin renk ve şekillendirme imkanları, sanatçıya görüşlerini ifade etmekte bir çok alternatif sunabilmesi de önemli bir faktör.
Türkiye’de Seramik Sanatının yerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sanat her yerde zor bir uğraş. Ülkemizde daha da zor çünkü stüdyodan izleyicisine, sanat pazarına giden yoldaki kurumların kural ve sistemleri belirsiz ve sanatçının aleyhine işleyen bir durum.
Türkiye’de seramik sanatı, süsleme, işlev ve malzeme odaklı geleneksel değerlendirmenin ve modernitenin “low art” damgasının etkisinde uzun süre kalmıştır. 1992 yılında Mimar Sinan Üniversitesi Seramik Bölümü'nün düzenlediği uluslararası sergi, birçok sanatçı için açılım oluşturduğu kanısındayım.
Üretim sürecinin uzunluğu, sergi salonlarının üç boyutlu işlerin sergilenmesine uygun olmaması ve “kırılır” endişeleri ile uzak durulması, seramik malzeme ile yapılan eserlerin izleyici ile buluşmasını sınırlamıştır. Ayrıca, dünyadaki çağdaş seramik sanatının yeterince izlenmemesi, bilgi eksikliği de bu sanatın etkinliğini engellemiştir.
Türkiye’ de sanatçı olmayı, kadın sanatçı olmayı, seramik sanatçısı olmayı nasıl tarif edersiniz?
Kadın ve çocukların sorunları çalışmalarımda yer alan temaların başında gelir. Türkiye’de seramik sanatı üzerine yazılmış pek çok sunumum ve makalem bulunmaktadır.
Akademisyen olarak uzun süre görev yaptınız. Türkiye’de gençlerin seramik sanatına ilgisini nasıl?
Uzun akademik hayatım boyunca çok öğrencimiz oldu. Bugün önemli çalışmalar yapan seramik sanatçıları kadar, seramik alanı dışında da isimlerini duyurmuş mezunumuz var. Onlarla gurur duyuyorum.
Akademik hayatım boyunca sanat çalışmalarımı kesintisiz yürüttüm. Her iki alandaki çalışmalarım birbirini besledi. Programlarımızda eksik gördüğüm konuları araştırıp müfredatlara dahil etme, Türk seramik sanatçılarını yurt dışında tanıtma, yabancı sanatçıların eserlerini ülkemizde sergilenmesi gibi çalışmalarım oldu.
Eşiniz Oktay Anılanmert’ i de anmadan söyleşimizi bitirmek istemiyorum. Oktay Bey resim sanatında çok iyi işlere imza atmıştı. İki sanatçının aynı evi paylaşması nasıl bir duygu idi? Eserlerinize, yaratım sürecinize etkileri oluyor muydu?
Eşim Oktay Anılanmert çok iyi bir ressamdır. Onu 2018 de kaybettik. Aynı evi paylaşmamıza rağmen, atölyelerimiz ayrıydı. Ben birinci katta, Oktay, üçüncü katta çalışırdı. Birbirimizin atölyesine girmezdik ve çalışma süresince kapılar kapanırdı, adeta gizlenirdi. Çalışma sonuçlanınca görüşlerimizi paylaşırdık.
www.murekkephaber.com