Röportaj: Murat Erdin
Fotoğraf: Emin Emrah Yerce
Ressam serkan bayer yeni sergisinde yer alacak resimlerini Kadıköy’deki atölyesinde sanatseverlerin beğenisine açtı. 1975 Elazığ doğumlu olan sanatçı ilk çalışmalarına sanatçı Cemal Arslan ile başladı. Ardından akademik eğitim sürecini ODTÜ’de tamamlayan Bayer, herhangi bir ekole bağlı kalmadan, kendi çizgisinin izini sürerek devam çalışmalarını ettirdi. Mitoloji, din ve felsefe temaları üzerinde duran Bayer son çalışmalarında Anadolu motiflerini çağdaş dünya ile birleştirmeyi deniyor.
Mürekkep Söyleşiler'de bu hafta Serkan Bayer ile resimleri hakkında konuştuk.
Kısaca kendinizi anlatır mısınız okurlarımıza ?
Otuz seneyi aşkın süredir resim sanatıyla yaşıyorum. Bağımsız profesyonel sanatçıyım. Sanatçı kimliğimi usta çırak ilişkisi içinde geliştirdim. Ustam Cemal Arslan’dır. Bana göre akademik diplomalarımın pek bir önemi yoktur. Dokuz Eylül Üniversitesi, ile Van Yüzüncü Yıl Güzel Sanatlar Fakültesi hattında akademisyen olarak da görev yaptım. Bir gecede kariyerime profesyonel sanatçı olarak devam etmem gerektiğine karar verdim, akademisyenliği bırakarak atölye hayatına geçtim. Bu hikayenin üzerinden 22 sene geçti. Her gün bu kararımın kendi adıma en doğru karar olduğunu görüyorum.
Anadolu Çağdaş neyi anlatıyor?
Ben Anadolu insanıyım. Elazığ'da doğdum, büyüdüm. Yaz aylarımı belli yaşa kadar annemin memleketi Kırşehir Mucur’da geçirirdim. Uzun yıllardır Anadolu kentlerine yaptığım kısa geziler en büyük keyfim. Binlerce yıl bu topraklarda katmanlar halinde medeniyetler yaşadı. Enformatik çağın standart uyaranlarına rağmen Anadolu halen lehçe, görenek, kültür ve sembol zenginidir. Bu kadar renk, biçim, tarihi dokusu kimi etkilemez ki?
Nemrut Dağı'na ilk çıktığım günü dün gibi hatırlıyorum. Gördüklerim karşısında tüylerim diken diken olmuştu. O dev gibi taşları kusursuz bir şekilde yontmak acaba kaç ustanın işidir? O çağda yaşasaydım ben de o ustalara çırak, kalfa olmak isterdim.
Anadolu, insanlık için büyük hazinedir. Bu fikir, bu hissiyat yıllar boyu beynimi kemirdi ancak tuvale gerememiştim. Olgunlaşmak, biraz daha izlemek, içselleştirmek için kendime zaman tanıdım. Mesele, sadece resim yapmak değil. Bu sürecin tamamlanması mümkün olmayan manifestoya ihtiyacı vardı. İnanın, 46 yaşıma kadar Anadolu üzerine bir çizgi çizmeyi bile cesaret edemedim. Nihayetinde, Dünya Gazetesi'ne özel projeyi hazırlarken Anadolu Çağdaş’ın kolbaşını gördüm.
Ustam Cemal Aslan’ın bana düstur olan bir sözü var: “Ressam, önce resim yapar. Sonra resim kendi kendini yapmaya yönelir. Bu aşamada sana izlemek, düşünmek, anlamak, düşünce üretmek kalır. Bunun anladığında beni anmayı unutma.”
Aslında ilk eser istediğim gibi olmamıştı. Ortaya çıkan sanat Batının etkisi taşımaya devam ediyordu. İkinci denememde ilk ağacımı yaptım: Adak Ağacı. Adak Ağacını, çağdaş sanat diliyle yorumladım. Sembol olarak ağaçlardan başlamamın sebebi yaz aylarında yüreğimizi yakan orman yangınlarıydı. Adak Ağacını, Şaman ve Yaşam Ağaçları takip etti.
Bu noktadan sonra çağdaş sanatın evrensel diliyle sadece Anadolu temelli eserler üreteceğim. Anadolu medeniyeti katman katmandır. Bilgisi sınırsızdır. Bugün üretebildiklerime baktığınızda, Bektaşi, Ahi, Mevlevi düşünce sistemlerinin etkilerini görebilirsiniz. Bu noktada Hüseyin (Özgen) ağabeyimle bir gece yarısı yazışmalarımızı anmalıyım. Mesele semah dönen bir dervişi çizmek değildir. Önemli olan onun verdiği hoşluğu, aurayı yansıtabilmektir. Mesela Yaşam Ağacı adını verdiğimiz eser de gövde semaha durmuştur. Tuvalde espas alanlar korunarak saklı vaziyettedir.
Yağlı boya ile birlikte karışık teknik olarak adlandıracağımız bir teknik kullanıyorsunuz. Resimlerinizi teknik olarak nasıl anlatırsınız?
Zanaat bilmeden sanat olmaz. Zanaat, sadece boya veya fırça kullanma becerisi değildir. Fırça, kullanılmadığı sürece kavanozda yok olana kadar kalacaktır. Kullandığım tekniklerin bir kısmı kendi bulduğum diğer kısmı da geliştirilmiş klasik tekniklerdir. Rönasansın “tempera” tekniğini halen kullanan bir sanatçıyım. Boyayı inceltmek için su yerine başka bir madde kullanıyorum. Değerli koleksiyonerim sevgili Rıfat Düvenyaz kullandığım teknik ve harçları Basel'de tescillememi öğütlemişti. Sadece yağlı boya değil akrilik, su bazlı metalik boya, likit mürekkep, bakır ve gerçek altın varak da kullandığım malzemeler arasında yer alıyor.
Dijital bir dünyada yaşamaya başladık. Resim sanatı bu dünyada nereye ve nasıl evrilecek sizce?
Resim bir yere asla evrilmez. Dijital resim de olmaz. Resim sadece pentür olarak varlığına devam edebilir. Resim sadece kendi içinde gelişir. Evrilen biçim ve biçemdir. İnsanlık varolduğu sürece resim, resim olarak kalmaya devam edecektir. Johannes Vermeer bugün yaşasaydı bana göre şöyle söylerdi: “Resim yapmak için ciddi imkanlarınız var fakat resim sanatının ruhunu katletmişsiniz.”
Pandemi döneminde herkes ressam oldu. Sanki bir gecede bir fabrika bunları yaptı ve hayatımız şenlendi. Görüntü kirliliğinden sosyal medyaya bakamaz olduk. Otuz senedir resim yapıyorum. Biri sorduğuna kısık sesle “sanatçıyım” diyebiliyorum. Sözün kısası önemli olan teknik değil, resmin ruhunu koruyarak yapabilmektir. Bunu bir kalemle de, yeşil dalla da yapabilirsiniz.
Bundan sonraki planınız veya projeniz nedir ?
Ben plan yapmayı felsefi açıdan pek doğru bulmam. Sevmem de… Olması gereken olur zaten. Bakın küçücük bir virüs dünyayı ne hale getirdi. Hani nerede planlar? Doğanın ufak bir müdahalesi tüm planlarınızdan daha güçlüymüş. Benim planım yok fakat hedefim, amacım var. Amaç, Anadolu Çağdaş sanatımı tüm dünyayla buluşturmak. Hedef ise bunu hayat boyu korumak. Benden sonra neler olur bilmiyorum ama lütfen sanatçılarınıza yaşarken değer verin.
Anadolu Çağdaş’ın ilk sergisi Ankara’da Maarif Art Gallery de yapılacak. Sonrasında İtalya’da bir sergi fikri var. Araya pandemi girince görüşmelere mola vermiştik. İstanbul için Fişekhane'de bir sergi veya sergi eşliğinde bir balo düzenleyebiliriz. Menajerim Ahmet Erhan Çelik'le karar verdiğimizde değerli sanat basınını yanımızda görmekten büyük bir mutluluk duyarız.
Söz sırası gelmişken Anadolu Çağdaş’ın atölye lansmanı için bazı isimleri anmam gerekiyor. Ümit ediyorum söyleşinin bu kısmını muhafaza edersiniz. Çünkü “ben” yerine “biz” ifadesi kullanmanın sanat üretimin görünmeyen yüzü bakımından büyük önemi var. Lansman davetinin sahibi Ahmet Erhan Çelik’tir. Ben üreten kısımdayım. Lansmanda Maarif Art Gallery tam bir ekip ruhuyla çalıştı. Davetlilere anı olarak verdiğimiz fine art baskı resimden tutun maun el yapımı çerçevesine kadar bu ekibin emeği vardır. Gecenin kokteyli ve konukların tattığı o muhteşem lezzetler, o zarif sofra sevgili Maarif Art Direktörü Sema Macit’in sanatıdır. Gece bir ara konuklarımız eserleri mi inceleyecek yoksa o muhteşem masayı mı diye düşünmedim de değil. Sanatçı arkadaşım sevgili Derya Gül’ü de bu nokta da anmayalım. Etkinliğin her noktasında emeği vardır.
Atölyenin duvarlarını pek alışılmayan şekilde bezlerle kapattık. Atölyeyi tuval gibi kurgulamaya çalıştık. Yardımıma koşan sevgili dostlarım küratör Tahsin Ceyhan ve Ediz Türer'e şükranlarımı sunuyorum. Anadolu Çağdaş sürecinin başından bugüne kadar düşünsel alanda beni gece gündüz tek başıma bırakmayıp doğum sancımın her anını benimle yaşayan değerli ağabeyim Hüseyin Özgen'e ve yine Ahmet Erhan Çelik'e varlıklarının verdiği güçten dolayı çok teşekkür ediyorum.
Fotoğraf: Emin Emrah Yerce
Ressam serkan bayer yeni sergisinde yer alacak resimlerini Kadıköy’deki atölyesinde sanatseverlerin beğenisine açtı. 1975 Elazığ doğumlu olan sanatçı ilk çalışmalarına sanatçı Cemal Arslan ile başladı. Ardından akademik eğitim sürecini ODTÜ’de tamamlayan Bayer, herhangi bir ekole bağlı kalmadan, kendi çizgisinin izini sürerek devam çalışmalarını ettirdi. Mitoloji, din ve felsefe temaları üzerinde duran Bayer son çalışmalarında Anadolu motiflerini çağdaş dünya ile birleştirmeyi deniyor.
Mürekkep Söyleşiler'de bu hafta Serkan Bayer ile resimleri hakkında konuştuk.
Kısaca kendinizi anlatır mısınız okurlarımıza ?
Otuz seneyi aşkın süredir resim sanatıyla yaşıyorum. Bağımsız profesyonel sanatçıyım. Sanatçı kimliğimi usta çırak ilişkisi içinde geliştirdim. Ustam Cemal Arslan’dır. Bana göre akademik diplomalarımın pek bir önemi yoktur. Dokuz Eylül Üniversitesi, ile Van Yüzüncü Yıl Güzel Sanatlar Fakültesi hattında akademisyen olarak da görev yaptım. Bir gecede kariyerime profesyonel sanatçı olarak devam etmem gerektiğine karar verdim, akademisyenliği bırakarak atölye hayatına geçtim. Bu hikayenin üzerinden 22 sene geçti. Her gün bu kararımın kendi adıma en doğru karar olduğunu görüyorum.
Anadolu Çağdaş neyi anlatıyor?
Ben Anadolu insanıyım. Elazığ'da doğdum, büyüdüm. Yaz aylarımı belli yaşa kadar annemin memleketi Kırşehir Mucur’da geçirirdim. Uzun yıllardır Anadolu kentlerine yaptığım kısa geziler en büyük keyfim. Binlerce yıl bu topraklarda katmanlar halinde medeniyetler yaşadı. Enformatik çağın standart uyaranlarına rağmen Anadolu halen lehçe, görenek, kültür ve sembol zenginidir. Bu kadar renk, biçim, tarihi dokusu kimi etkilemez ki?
Nemrut Dağı'na ilk çıktığım günü dün gibi hatırlıyorum. Gördüklerim karşısında tüylerim diken diken olmuştu. O dev gibi taşları kusursuz bir şekilde yontmak acaba kaç ustanın işidir? O çağda yaşasaydım ben de o ustalara çırak, kalfa olmak isterdim.
Anadolu, insanlık için büyük hazinedir. Bu fikir, bu hissiyat yıllar boyu beynimi kemirdi ancak tuvale gerememiştim. Olgunlaşmak, biraz daha izlemek, içselleştirmek için kendime zaman tanıdım. Mesele, sadece resim yapmak değil. Bu sürecin tamamlanması mümkün olmayan manifestoya ihtiyacı vardı. İnanın, 46 yaşıma kadar Anadolu üzerine bir çizgi çizmeyi bile cesaret edemedim. Nihayetinde, Dünya Gazetesi'ne özel projeyi hazırlarken Anadolu Çağdaş’ın kolbaşını gördüm.
Ustam Cemal Aslan’ın bana düstur olan bir sözü var: “Ressam, önce resim yapar. Sonra resim kendi kendini yapmaya yönelir. Bu aşamada sana izlemek, düşünmek, anlamak, düşünce üretmek kalır. Bunun anladığında beni anmayı unutma.”
Aslında ilk eser istediğim gibi olmamıştı. Ortaya çıkan sanat Batının etkisi taşımaya devam ediyordu. İkinci denememde ilk ağacımı yaptım: Adak Ağacı. Adak Ağacını, çağdaş sanat diliyle yorumladım. Sembol olarak ağaçlardan başlamamın sebebi yaz aylarında yüreğimizi yakan orman yangınlarıydı. Adak Ağacını, Şaman ve Yaşam Ağaçları takip etti.
Bu noktadan sonra çağdaş sanatın evrensel diliyle sadece Anadolu temelli eserler üreteceğim. Anadolu medeniyeti katman katmandır. Bilgisi sınırsızdır. Bugün üretebildiklerime baktığınızda, Bektaşi, Ahi, Mevlevi düşünce sistemlerinin etkilerini görebilirsiniz. Bu noktada Hüseyin (Özgen) ağabeyimle bir gece yarısı yazışmalarımızı anmalıyım. Mesele semah dönen bir dervişi çizmek değildir. Önemli olan onun verdiği hoşluğu, aurayı yansıtabilmektir. Mesela Yaşam Ağacı adını verdiğimiz eser de gövde semaha durmuştur. Tuvalde espas alanlar korunarak saklı vaziyettedir.
Yağlı boya ile birlikte karışık teknik olarak adlandıracağımız bir teknik kullanıyorsunuz. Resimlerinizi teknik olarak nasıl anlatırsınız?
Zanaat bilmeden sanat olmaz. Zanaat, sadece boya veya fırça kullanma becerisi değildir. Fırça, kullanılmadığı sürece kavanozda yok olana kadar kalacaktır. Kullandığım tekniklerin bir kısmı kendi bulduğum diğer kısmı da geliştirilmiş klasik tekniklerdir. Rönasansın “tempera” tekniğini halen kullanan bir sanatçıyım. Boyayı inceltmek için su yerine başka bir madde kullanıyorum. Değerli koleksiyonerim sevgili Rıfat Düvenyaz kullandığım teknik ve harçları Basel'de tescillememi öğütlemişti. Sadece yağlı boya değil akrilik, su bazlı metalik boya, likit mürekkep, bakır ve gerçek altın varak da kullandığım malzemeler arasında yer alıyor.
Dijital bir dünyada yaşamaya başladık. Resim sanatı bu dünyada nereye ve nasıl evrilecek sizce?
Resim bir yere asla evrilmez. Dijital resim de olmaz. Resim sadece pentür olarak varlığına devam edebilir. Resim sadece kendi içinde gelişir. Evrilen biçim ve biçemdir. İnsanlık varolduğu sürece resim, resim olarak kalmaya devam edecektir. Johannes Vermeer bugün yaşasaydı bana göre şöyle söylerdi: “Resim yapmak için ciddi imkanlarınız var fakat resim sanatının ruhunu katletmişsiniz.”
Pandemi döneminde herkes ressam oldu. Sanki bir gecede bir fabrika bunları yaptı ve hayatımız şenlendi. Görüntü kirliliğinden sosyal medyaya bakamaz olduk. Otuz senedir resim yapıyorum. Biri sorduğuna kısık sesle “sanatçıyım” diyebiliyorum. Sözün kısası önemli olan teknik değil, resmin ruhunu koruyarak yapabilmektir. Bunu bir kalemle de, yeşil dalla da yapabilirsiniz.
Bundan sonraki planınız veya projeniz nedir ?
Ben plan yapmayı felsefi açıdan pek doğru bulmam. Sevmem de… Olması gereken olur zaten. Bakın küçücük bir virüs dünyayı ne hale getirdi. Hani nerede planlar? Doğanın ufak bir müdahalesi tüm planlarınızdan daha güçlüymüş. Benim planım yok fakat hedefim, amacım var. Amaç, Anadolu Çağdaş sanatımı tüm dünyayla buluşturmak. Hedef ise bunu hayat boyu korumak. Benden sonra neler olur bilmiyorum ama lütfen sanatçılarınıza yaşarken değer verin.
Anadolu Çağdaş’ın ilk sergisi Ankara’da Maarif Art Gallery de yapılacak. Sonrasında İtalya’da bir sergi fikri var. Araya pandemi girince görüşmelere mola vermiştik. İstanbul için Fişekhane'de bir sergi veya sergi eşliğinde bir balo düzenleyebiliriz. Menajerim Ahmet Erhan Çelik'le karar verdiğimizde değerli sanat basınını yanımızda görmekten büyük bir mutluluk duyarız.
Söz sırası gelmişken Anadolu Çağdaş’ın atölye lansmanı için bazı isimleri anmam gerekiyor. Ümit ediyorum söyleşinin bu kısmını muhafaza edersiniz. Çünkü “ben” yerine “biz” ifadesi kullanmanın sanat üretimin görünmeyen yüzü bakımından büyük önemi var. Lansman davetinin sahibi Ahmet Erhan Çelik’tir. Ben üreten kısımdayım. Lansmanda Maarif Art Gallery tam bir ekip ruhuyla çalıştı. Davetlilere anı olarak verdiğimiz fine art baskı resimden tutun maun el yapımı çerçevesine kadar bu ekibin emeği vardır. Gecenin kokteyli ve konukların tattığı o muhteşem lezzetler, o zarif sofra sevgili Maarif Art Direktörü Sema Macit’in sanatıdır. Gece bir ara konuklarımız eserleri mi inceleyecek yoksa o muhteşem masayı mı diye düşünmedim de değil. Sanatçı arkadaşım sevgili Derya Gül’ü de bu nokta da anmayalım. Etkinliğin her noktasında emeği vardır.
Atölyenin duvarlarını pek alışılmayan şekilde bezlerle kapattık. Atölyeyi tuval gibi kurgulamaya çalıştık. Yardımıma koşan sevgili dostlarım küratör Tahsin Ceyhan ve Ediz Türer'e şükranlarımı sunuyorum. Anadolu Çağdaş sürecinin başından bugüne kadar düşünsel alanda beni gece gündüz tek başıma bırakmayıp doğum sancımın her anını benimle yaşayan değerli ağabeyim Hüseyin Özgen'e ve yine Ahmet Erhan Çelik'e varlıklarının verdiği güçten dolayı çok teşekkür ediyorum.
Instagram serkanbayerofficial