Röportaj: Ali İzzet KeçeciProf. Dr. Namık Açıkgöz'ün "Yunus Deyi Göründüm" isimli kitabı geçtiğimiz günlerde raflardaki yerini aldı. Açıkgöz yeni kitabını yazma gerekçesini: "Türk medeniyet tarihi için son derece önemli bir şahsiyet olan Yunus Emre’nin şiirlerinin genel kabul ve beğeniler dışında ayrıca dikey olarak incelenmesi gerekiyordu.Temelde bu ihtiyaca cevap vermek amacıyla hazırlanan bu eserle şâirin Dîvân’ı, genel anlamda retorik, tasavvuf ve beşeriyet ekseninde yakın okumaya tâbî tutulmaktadır. Ayrıca yunus emre şiirlerinde en önemli unsur, insandır, insanın kendisiyle, eşya ile ve Allah ile olan ilişkileridir. Bu yüzden yunus emre şiirleri okunurken, merkeze “insan” konmalıdır." şeklinde özetliyor. Mürekkep Haber'in kuruluşundan bu yana -ki 9. yılımızdayız- daha önce Namık Hoca'nın iki defa kapısını çalmıştık ve çeşitli vesilelerle röportajlar gerçekleştirmiştik. Bu sefer Namık Hoca ile bizi buluşturan Yunus Emre oldu.Mürekkep Söyleşiler'de bu hafta Prof. Dr. Namık Açıkgöz ile yeni kitabı "Yunus Deyi Göründüm"ü konuştuk.İnsanın Hak ile olan ilişkisini fevkalade güzel bir şekilde eserlerine yansıtan Yunus, kulluk bilincinden Hak’la birlikte varlık bilincine ulaşma yolunda nasıl bir mesaj vermektedir insanlığa?Başta Yunus Emre olmak üzere, tasavvuf geleneğinin varlık felsefesi, tevhidi zihniyetin eseridir. Kulluk, bu dünyaya; yani tasavvuf dilince söylersek “gurbet ülkesi”ne has bir şeydir. Gurbet ülkesi insanının acısı, ıztırabı, vatan-ı aslî olan Hak katından uzak düşmekten kaynaklanır. Yunus’a göre varlığın temeli cevheri olmayan, bu yüzden arazı da olmayan; şekli, rengi sureti olmayan bir olgudur Hak olmak. Kulluk ise bunun idrakinde olup gurbet eldeki zamanını bu bilinçle geçirmek demektir. O yüzden Yunus bu dünyada bir garip gibi hisseder kendini. Öldüğü üç gün sonra duyulan bir kimsesizdir Yunus.Dağda gördüğü bir su dolabı için “Dertli Dolap” şiirini yazan ve bir ağacın başından geçenleri dahi aşk-ı ilahi ile anlatan Yunus, bugün hayatta olsaydı sizce aynı duygu yükünde bu mesajları verebilir miydi?Yunus Emre, tevhidî bir anlayışla hareket ettiği için, yaratılmış olan her şeyi ilahî hikmetin bir tecellisi olarak görür. İnsan ile diğer canlı veya cansızları ayırmaz. İnsanın dertlerinin aynısını diğer canlı ve cansızların da yaşadığını bilir. Bu yüzden bir su dolabı, bir çeşte ve kopuz enstrümanı, bir sarı çiçek, bir dere, bir ağaç, tıpkı insan gibidir ve insan gibi dertlerini dile getirir. Yunus Emre ve bu gelenekte söylenen şiirlerde bu yüzden insan dışı varlıklar aracılığıyla yoğun bir temsili/alegorik anlatma tekniği kullanıldığı görülür. Dert sadece insana özgü değildir. Her yaratılmışın derdi mutlak âlemden uzak olmaktır ve her şey de bu ayrılık derdini anlatır.“YÖNETİCİLER YUNUS EMRE’Yİ ANLAMIŞ OLSAYDI DÜNYADA SAVAŞ OLMAZDI”Sadece Türk medeniyet tarihinde değil, dünya tasavvuf ve sufizm alanında da önemli bir yere sahip olan Yunus Emre’yi tarih boyunca özellikle yönetici katında bulunanlar gerçek manada anlayabildiler mi?Yöneticiler Yunus Emre’yi okumuş ve anlamış olsalardı, dünyada savaş olmazdı. Çünkü onu okumak ve anlamak insanı “Aşk gelicek cümle eksiklikler biter” çizgisine getirirdi ve sevgisizlik hâkim olmazdı dünyaya. Bütün insanî ilişkilerin merkezine “aşk”ı koyan Yunus, “yaradılmış”ı Yaradan’dan ötürü sevmeyi tavsiye ediyor; biz söz ile savaşın bitirilebileceğini söylüyor. Böyle bir insanı dünya yöneticileri okusaydı, dünyada savaş olmazdı.Aşk-ı ilahi, hakkın varlığı, vahdet-i vücut gibi kavramları şiirlerinde sıkça gördüğümüz Yunus’un bugüne, günümüze ulaşan ve bizlerin anlaması, idrak etmesi gereken en önemli mesajları nelerdir?Sevgi… Aşk… Muhabbet… Yunus şiirlerinde başka mesaj aramaya hiç gerek yoktur. Aşk zeminli bütün mesajları insanlığa şiir diliyle; yani gönle hoş gelecek, ezberlenecek ve bütün zamanlarda bilinecek bir teknikle söylemiştir Yunus.Yunus’un tabii olarak tüm eserleri sevilir, fakat özellikle sarıldığınız vazgeçemediğiniz şiiri hangisidir?“Gel gör beni aşk neyledi”, “Bir garip ölmüş diyeler”, “Yaradılanı severiz Yaradan’dan ötürü”, “Gök ekini biçmiş gibi” ve ontolojik bir kabulü zikrettiği “Ete kemiğe büründüm/Yunus diyü göründüm” şiirleri, birini ötekine tercih edemeyeceğim şiirleri olarak dilime pelesenk ettiğim şiirleridir.“YUNUS’UN İNSAN MERKEZLİ OKUNMASI GEREK”Bugünün yaşayanlarına, özellikle gençlerine Yunus’un hangi özelliklerini tavsiye edersiniz, onu nasıl okumalı ve anlamalılar sizce?Yunus’un insan merkezli okunması gerek. Tabii, bu basit bir “hümanist anlayış” değildir. Başta mutlak olana aşk olmak üzere, bu aşkın beşerîleşmesi ve toplumsallaşması çerçevesinde okuma yapılması gerekir. Merkezinde aşk ve insan olan Yunus şiirleri, zaten başka tür okumalara da izin vermez.“Bana seni gerek seni!” Bizler Yunus’u en çok bu dizileri ile biliriz. Yunus Emre nasıl bir hayat yolcuğu yaşadı ki tüm dünya nimetlerinden kendini soyutlayıp yalnız hakkı arayan bir kul oldu?Yunus Emre “Bana seni gerek seni” şiirinden dolayı yargılanmıştır. Evet… Yargılanmıştır… Yunus yargılanmaya alışık bir şahsiyettir. Önce Molla Kasım sigaya çekerek yargılamıştır; sonra -16. yüzyılın ikinci yarısında- Yunus’u Şeyhülislam Ebussûd Efendi yargılamış ve bu şiirin ilahi olarak okunduğu dergahtaki herkesin ve hatta bu ilahinin okunduğunu duyduğu halde müdahale etmeyen komşuların katlinin vacip olduğunu söylemiştir. Ama iki şahsiyet de Yunus’u maşerî vicdandan silememiştir. Bırakın bu dünya nimetlerini, öbür dünya nimeti olan cenneti bile Allah’a kavuşmakla mukayese edip istemeyen Yunus Emre var karşımızda. O sonlu olan hiçbir şeye değer vermemiştir.“YUNUS EMRE İLAHİ COŞKUNLUKLA ŞİİR SÖYLÜYOR”Türk medeniyet tarihinin mihenk taşlarından Yunus Emre’yi kaleme almak, onun edebi ve kişisel duruşunu yansıtmak daha açık ifadeyle Yunus gibi olmak sizin için nasıl bir duygu yansımasıdır?Yunus Emre ve benzeri tarihî şahsiyetler, kendi birikimleri çerçevesinde bir şeyler üretirler ama çok büyük bir kısmı, ürettiklerinin öneminden ziyade anlık mutluluk peşindedirler. Yunus Emre ilahî coşkunlukla şiirler söylüyor ve bundan mutlu oluyordu. Onlar, bir medeniyetin temelini attıklarını bilmiyorlardı ama o metinler bir medeniyet temelini teşkil etti. O ve ondan sonra gelenler bir Türk medeniyeti tesis ettiler. Günümüz aydını, 14. yüzyıl aydınlarıyla aynı eseri verip medeniyet tesis edemez ama medeniyet mantığını onlardan alıp yeni bir medeniyet tesis edebilir. Yunus bunu söz, inanç ve insaniyet etrafında yaptı ve bir medeniyetin sosyal dokusunu kuranların başında geldi. Yeni Yunuslar, yeni medeniyeti kurmak için insan cevheri açısından Yunus Emre’yi bilmek, anlamak ve onun gibi saf, temiz ve güçlü bir edebî estetik anlayışıyla yeni eserler vermelidir.Yunus üzerine yazılan ilk eser olmamakla birlikte, kitabınızı Yunus değerlendirmelerinden ayıran en önemli özellikler nelerdir?Yunus Emre ile ilgili yapılan çalışmaların büyük bir kısmı nesnel; yani objektif değil. Hayranlık, acıma, “nerde o devirler?” psikolojisiyle yapılan çalışmalar. Ben bu yolu tercih etmedim. 1991’den beri yazdığım yazıları bir araya getirdiğim kitapta, insan, tasavvuf ve retorik çerçevesindeki konuları dile getirdim. Şunu gördüm ki, Yunus Emre, dinî metinleri, Allah’ın ayetlerini; yani Allah kelamını kul kelamı ile anlayarak; ilahî kelamdaki hikmeti, beşerin günlük diliyle anlatarak insanlara ulaştırmış. Bu yüzden ben Yunus Emre’nin insan anlayışını yazdım ve mesela divanda geçen insanların hangi özellikleriyle metne katkıda bulunduğu üzerinde durdum. İnsan psikolojisine yaklaşan şiirleri ele aldım ve karlı dağlar başında durup yağmur yağdıran bulutun yas tutan bir anayı anlatmasını işledim. İnsanların genç ölümleri nasıl karşıladığını “gök ekini biçmiş gibi” mısraı etrafında ele aldım. Ayrıca Türk şiirinde tasavvufî terimlerin şiirde imgeyi oluşturmak üzere nasıl kullanıldığının ilk örneği olarak Yunus şiirlerini inceledim. Şunu gördüm ki sonraki zamanlarda tasavvufî şiir söyleyenlere söyleyecek yeni bir şey bırakmamış Yunus Emre. Ben bu tür verileri objektif olarak değerlendirdim yazılarımda.Son olarak kitabınızı okuduğumuzda aklımızda nasıl bir Yunus Emre imajı kalacak, onu sizin kaleminizden nasıl okumuş olacağız, bilgilendirirseniz seviniriz?Yunus Emre gibi şahsiyetlerin yaşadığı dönem, kapitalizm örgütlenemediği ve dünyaya egemen olamadığı için, günümüz insanına göre “her şeyin rast gittiği çağ” olarak görülür. Elbette modernizm ve kapitalizm insanı kirlettiği andan itibaren, insanlık kendisine yabancılaştı. Modernizm, ideolojik dönemleri de doğurunca, insanlığın yerini ideolojiler aldı ve böylece insanlar pek çok kategoriye ayrıldılar. Ayrıca modernizm ve kapitalizm “varlık biriktirme” fetişizmi yarattığı için insanlar, insanî değerden daha fazla “varlık biriktirme” sevdasına düştüler ve zenginler ve fakirler diye ayrılan toplumda sosyal barış yok edildi. Yunus zamanında bankalar yoktu ve kimse para ve kıymetli maden biriktirme sevdasına kapılmamıştı. Kıymetli madenler, günlük hayatın basit bir parçası idi; gizli yerlerde saklanan ve özel ihtimam gerektiren şeyler değildi. Yunus bütün bu kategorileri reddeden bir insan olduğu için, onun şiirini okuyanlarda iki husus çok etkili olacaktır: 1) Mutlak ve saf insan, 2) Aşk… Aşk olmayınca insan biyolojik bir varlık olmaktan öte gidemez. Kitabım okunduğunda okuyucuda, aşk ve onun değerlileştirdiği insan imajı kalacak.
Röportaj
Yayınlanma: 21 Şubat 2020 - 18:47
Güncelleme: 21 Şubat 2020 - 19:12
Prof. Dr. Namık Açıkgöz: Yöneticiler Yunus Emre'yi anlamış olsalardı dünyada savaş olmazdı
Mürekkep Söyleşiler'de bu hafta Prof. Dr. Namık Açıkgöz ile yeni kitabı "Yunus Deyi Göründüm"ü konuştuk.
Röportaj
21 Şubat 2020 - 18:47
Güncelleme: 21 Şubat 2020 - 19:12