Röportaj: Ömür Bayramoğluİllüstratör mustafa delioğlu 1946’da Erzincan’da doğdu. 1968’den beri illüstrasyon çiziyor; 1975’te kurduğu atölyesinde özellikle kitap kapağı ve çocuk kitapları resimliyor. Bu alanda özgün bir üslup oluşturan ve sayısız kitabın deseninde imzası bulunan Delioğlu’nun resim çalışmaları da sergilerde yer aldı.Mürekkep Söyleşiler'de bu hafta Türkiye’nin figüratif ressamlarından, her çalışmasında yeni teknik ve tavır geliştiren ressam-illüstratör Mustafa Delioğlu ile Caddebostan Kültür Merkezi'nde 26 Ocak'a kadar devam edecek olan “Eskiden-Yeniden” resim sergisi ve Delioğlu'nun çalışmaları üzerine konuştuk.
“Eskiden – Yeniden” resim serginiz Kadıköy Belediyesi Caddebostan Kültür Merkezi sanat Galerisi’nde 26 Ocak’a kadar devam ediyor. Sanatseverleri neler bekliyor sergide?Sergide 15- 20 yıllık çalışmalarım, işlerim var. Hatta 2020’de son fırça darbesini vurduğum işim de var. Toplamda burada 65 adet resim sergileyebildik. Sanatseverler, izleyiciler benim yirmi yıllık çalışmalarımın bir kısmını toplu halde bu sergide görebilirler.
Benim çalışmalarımı dışavurumcu eserler. Her zaman samimi olmaya ve bunu tuvalime yansıtmaya çalıştım. Kitaplardan, resimlerden öğrenerek, iç güdülerimle, çok çalışarak, kendimi tekrar etmeyerek resim yaptım. Sanatseverlerde bu sergide çabamı, samimiyetimi, sevgimi göreceklerdir diye düşünüyorum.Resim yapmaya nasıl başlıyorsunuz? Ön hazırlık yapıyor musunuz?Eskiz yapmıyorum. Tuvalim hazır duruyor. Benim bir işimde çocuk kitapları resimlemek. 2.000’den fazla çocuk kitabı resimlemişimdir. Planlamıyorum resim yaparken. O anda tuvalin karşısında çıkıyor her şey. Başlıyorum, resim beni nereye götürürse oraya kadar gidiyorum. Resim bitince de o serüven bitiyor. O bitti anını yakalamak irade gücü istiyor. O anı kaçırdığınızda resim de bozuluyor. O anı iyi yakalamak, o anı tespit etmeye dikkat etmek gerekiyor.
Resim yapmayı şöyle de düşünebiliriz. İçinizden resim yapma isteği geliyor ve resim yapıyorsunuz ve işte o zaman iyi resim ortaya çıkıyor. İstekle yapmak önemli.Resim yapmaya nasıl başladınız? Ben okullu değilim. Çocukken kitaplarda gördüğüm resimleri yapardım. Onlar kadar iyi yapamadığım için de çok üzülürdüm. Erzincan Paşağı köyünde doğdum, 14 yaşında da İstanbul’a göç ettik Feneryolu’na. Eskiden köyden gelenler burada kasap, bakkal ve kömürcü çırağı olarak çalışırmış. Abilerim de öyle yapmış, ben de öyle yaptım ve abimin kasap dükkanında çırak olarak işe başladım. Ama bu arada resim yapmaya da devam ediyorum. Bunlar olurken en çok yaptığım şey de okumaktı. Elime o zamanın şartlarında ne geçse okuyordum. Kitap okumak demek ufkumum açılması demek. 16-17 yaşlarında ben bu işleri yapmayacağım dedim. O kasap dükkanına sığmıyorum. Gravürleri kopya ediyor, onları camcının vitrinine koyuyordum. Resimle ilgili sadece ilkokulda öğretmenimden öğrendiklerim vardı. Ben devamlı okuyordum ve bakıyordum. Tabii, o zamanlar resimle ilgili fazla kitap da yoktu. Kasap dükkanında çalışırken de devamlı resim yaptım, resmi hiç bırakmadım. 68’de ilk resim sergimi açtım Beyoğlu Şehir Galerisi’nde.
Bu arada para kazanmam da gerekiyor. Reklam ajansına girdim; tabela yaptım, filmlere fon yaptım. O dönemlerde film Bağdat’ta geçiyorsa panoramik Bağdat resmi yaptım film için. Geçinmem için para kazanıyorum, resim yapmaya da devam ediyorum ve ressamlar tanıyorum, arkadaşlar ediniyorum. Ben mutlaka kitap okunması gerektiğini düşünüyorum. Eğer sanatçı iseniz daha çok okumanız gerekiyor. Beni buralara getiren kitap okuma tutkumdur.Çocuk kitaplarını resimleme dönemi nasıl gelişti?Reklam şirketinde çalışıyorum. Cağaloğlu benim için çok önemli bir yer. Taksitle kitap alabiliyorum, daha çok kitaba ulaşma ve alma şansım var. O dönemde en büyük isteklerimden biri kitap kapağı yapabilmek. Kitap dükkânı olan bir arkadaşım yayınevleri ile çalışıyor. Benim bu isteğimden bahsedince teklif geliyor. O dönem bu işi yapan çok kimse yoktu. Ustalarımız var tabii; Sait Maden, Ayhan Erel...
Ostrovski’in “Fırtına Çocukları” kitabı için yaptığın kitap kapağı tasarımım o dönem çok ilgi gördü 1970’lerin başından sonra da diğer siparişler gelmeye başladı. 1973’te de Erdal Öz’ün isteğiyle Truman Capote’nin “Para Dolu Damacana” adlı kitabının kapak tasarımını ve resimlerini yaptım ve böylece çocuk kitapları resimleme dönemi başladı benim için.Sonrasında Cağaloğlu’na atölye açtım. Grafik işler de yapıyordum ama amacım, resim ve illüstratör olarak çalışmak ve onlardan para kazanmaktı.Çocuk kitapları resimlerken nasıl çalışıyorsunuz?Elinizde bir metin var, onu ince ince okurum. O metni resimleyerek görsel hale getirirken her şeyin en iyisi olması için çabalıyorum. Yoğun boya kullanıyorum, desen tadını muhafaza etmeye çalışıyorum. Çocuklara elimden geldiğince en iyisini sunmaya gayret ediyorum. Çocuk, kitapla beraber içinde görselle karşılaşıyor. İnsan bakarak algılar. İyi şeylerle karşılaşınca beğenisi de böylece gelişiyor. İnsan beğenisinin gelişmesi çok önemli ben öyle düşünüyorum.Kitap kapağı yaptığınız dönemlerde yapmak isteğiniz kitap kapağı oldu mu?Şöyle cevaplayabilirim: O dönemde aslında sevdiğim bütün yazarlara kitap kapağı yaptım. Maksim Gorki, Jack London, Ernest Hemingway, Jack Steinbeck’in kitaplarına kapak yaptım. Çağdaşlardan Paul Auster’in kitap kapaklarını çalıştım. Artık günümüzde kitap kapakları tasarımı farklı ilerlediğinden ben daha çok çocuk kitapları resimliyorum. Yaşar Kemal’in kitap kapaklarını yaptım. Yusuf Atılgan’ın çocuk kitabı “Ekmek Elden Süt Memeden”i resimledim. Son olarak Azizi Nesin’in bütün kitaplarının kapaklarını yaptım. Bir dönem “Kumbara Dergisi”nde resimli romanlar vardı. Bekir Yıldız, Tarık Buğra, Halikarnas Balıkçısı’nın resimli romanlarını yaptım dergiye.Son olarak şöyle diyebilirim iyi resim yapan bütün ressamları, iyi yazan bütün yazarları çok seviyorum ve onlarla çalışmak çok güzeldi-güzel.




