Röportaj: Oğuz Çetinoğlu
Mürekkep Söyleşiler'de bu hafta Oğuz Çetinoğlu Azerbaycan Millî İlimler Akademisi Üyesi Dr. İbrahimli ile bir söyleşi gerçekleştirdi.(BİRİNCİ BÖLÜM)Oğuz Çetinoğlu: Kimilerine göre 40.000 yıl, kimilerine göre 4000 yıllık târihimiz, bu târihten günümüze gelen köklü kültürümüzün mahsulleri olan Ergenekon, Göç, Türeyiş, Oğuz Kağan, Yaratılış ve Satuk Buğra Han gibi destanlarımız var. Orhun Kitâbeleri, Dede Korkut Kitabı, Dîvânu Lugati’t-Türk, Kutadgu Bilig, Atebetü’l-Hakayık ve daha niceleri gibi yazılı eserlerimiz olduğu biliniyor. Bunlar bizim ortak değerlerimizdir. Bu ortak değerlerimize rağmen, elem vericidir ki ‘
Ortak Alfabemiz’ yok.Ortak
alfabe ile alakalı olarak giriş mâhiyetinde lütfedeceğiniz izahatınızla mülâkatımıza başlayabilir miyiz?
Dr. İbrahimli: Türkçenin binlerce yıllık geçmişinde birçok alfabe kullanılmış ve bu alfabeler üzerinde değişiklikler yaşanmıştır. Aynı dilde konuşan Türk kabile ve toplulukları zamanla büyük alanlara yayıldıkları için daha sonraki dönemlerde aynı dili konuşan topluluklar farklı ağızlarda konuşmaya başladılar. Zaman geçtikçe bu kabile ve topluluklar geniş arazilerde birer birer devlet kurdular; özellikle bu etkiler aynı dili konuşan toplulukların farklı lehçelerde konuşmasına sebebiyet verdi. Buna rağmen Türkler, yakın dönemlerde bâzen birden çok alfabeyi birlikte kullanmışlardır. Bu durum sonucunda da edebiyat ve dil çevresinde değişiklikler ortaya çıkmış ve bu, farklı gelişmelerin yaşanmasına yol açmıştır.N. A. Baskakov'un yazdığı gibi ‘
Türkçe Kaşgar'dan İstanbul'a kadar arazide (bu arazi Çin Seddi'nden Tuna nehrine kadar) kullanılan ve anlaşılan edebî dil olmuştur.’
Çetinoğlu: Bu gelişmeyi, Gaspıralıİsmâil Bey’e borçluyuz. Türk dünyâsında ‘Ortak Alfabe’ üzerinde anlaşma sağlanırsa, (ki buna mecburuz, hatta mahkûmuz) Gaspıralı’nın başlattığı hareketi devam ettirme imkânı bulmuş olacağız. Ne dersiniz?
Dr. İbrahimli: ‘Dilde, fikirde, işte birliğin sağlanması düşüncesini dile getiren ünlü Türkolog Gaspıralı İsmail Bey'in büyük ülküsünün günümüzde gerçekleştirilmesi için siyâsî, kültürle alâkalı ve teknolojik şartlar şu anki durumda en üst seviyededir.Günümüzde Türkler için en güncel mesele olan ortak konuşma dili için de en önemli konu alfabe meselesidir. Bugün bunun basit bir iş olmadığını savunanlar, sâdece târihe baktıklarında, yanıldıklarını görebilirler. Geçmişte birbirlerini anlamak şimdikinden daha kolay olmuştur. Hatta Ruslar, Türkler arasındaki medenî konuşma ve anlaşmayı kısıtlı şekilde ve planlı olarak bozmak için çaba sarf etmiştir. 19. yüzyılda bu durum şimdikinden daha kolaydı. Zamanında, aslında en az bin yıl süresince Türk lehçelerinin birbirine yakın olmasını, Türklerin birbirini okuyup anlayabilmesini şartlandıran sebeplerin başında,
ortak alfabe ve aynı imla kurallarının kullanılması gelmiştir. Mâlûm olduğu gibi, bir zamanlar (kastımız bin yıl süresince) Doğu, Batı ve Volga nehri kenarındaki Türkler, bütün Müslüman Türkler Arap alfabesini ve onun imla prensiplerini kullanmışlardı. Onun için Ahmet Yasevi, Yunus Emre, İmadeddin Nesimi, Mehmed Fuzûlî vb., hatta daha sonraları, yani Türkçeler arasında büyük farklılıkların olduğu zamanlarda (19. yüzyılın ikinci yarısı ve 20. yüzyılın başları) İstanbul'da yazan Namık Kemal, Şamahı'da yazan Mirze Alekber Sabir, Kazan'da yazan AbdullaTukay ve diğerleri hem Anadolu'da hem Bakü'de hem Kazan'da hem de Taşkent'te rahatlıkla okunuyordu.Bir zamanlar Bahçesaray'da basılan Tercüman gazetesi, Tiflis'te çıkan Molla Nasreddin dergisi; Volga nehrinde, Türkistan'da, Kafkas'ta, Anadolu'da, Kırım'da ve başka Türk coğrafyalarında elden ele dolaşmıştır. Büyük Azerbaycan edibi, Molla Nasreddin dergisinin kurucusu Celil Mametkuluzade şöyle yazıyordu: ‘
Bizim dilcilerimiz edebî, akademik dil arayışında oldukları zamanlarda bile 'Molla Nasreddin' dergisi açık ve basit Türkçesiyle kısa zamanda herkes tarafında beğenilen ve okunan bir dergi olmakla kalmadı, Kür, Aras nehirlerini de geçerek Hazar ve Kara deryaları da vurup Türkiye'ye ve Türkistan'a, oradan da uçarak Kafkas dağlarını aşarak Kırım'a ve diğer Türk ülkelerine geçti...’
Çetinoğlu: Molla Nasreddin Dergisi Türkiye Türkleri için olduğu kadar dünyâ Türklüğü için de çok mühim bir isim. Biraz daha bilgi verebilir misiniz?
Dr. İbrahimli: Molla Nasreddin dergisinin 7 Nisan 1906'daki ilk sayısında derginin editörü Mirza Celil bizi düşündüren meseleler karşısında şöyle yazmıştır: ‘
Birlikte Kafkas Türkleri için genelde bir dil konusunda anlaşmaya varmamışlardır. Peki, Osmanlı Türkleri, peki Kırım ve Kazan Tatarları, peki Türkistan Türkleri ve Özbekistan, peki İran'da yaşayan Azerbaycan Türkleri? Peki, biz bunu itiraf ediyoruz ki evvel ve sonda ilelebet Türkler için edebî dile ve imlaya, alfabeye çok büyük gerek vardır. Tüm varlığımızla inanıyoruz ki ortak bir alfabe esasında ortak konuşma dili vücuda gelecektir.’
Sallı: Gecikmeler olmasına rağmen Türk dünyâsı hâlâ o ümitle yaşıyor. Sizce durum nedir?
Dr. İbrahimli: Dikkat edilmesi gereken en esas konu, Azerbaycan aydınının daha 1906 senesinde Türkler için ortak bir konuşma dilinin var olacağına inanmasıdır. Şimdi ise en önemli konuyu belirtmek isterim: Târihten de belli olduğu gibi, Sovyetlerin en sert olduğu bir dönemde onun zulmü altında sıkışan ve ezilen Türk edibinin böyle umutla, inanışla söylediği sözü, bugün biz, bağımsız Türk devletlerinin adımlarını tartışıyoruz, hatta bazılarımız buna inanmamakla kalmayıp karşı da çıkıyoruz.
Çetinoğlu: Lenin öldü, ideolojisini yaşatmaya çalışanlar var… Biraz daha sabredeceğiz, eski kafaların nesli tükeniyor…
Dr. İbrahimli: Günümüzde Türk dünyâsı için büyük mesele olan alfabe ve alfabe birliği bir alfabe tipini seçmekle bitmiyor. Mesela, bugün Kiril alfabesinden çıkan Türklerin hepsi Latin alfabesini kabul etmiş. Ancak bu tek alfabe ölçüsüne sığıyor mu? Aynı ses için gereklidir ki aynı harfi kullanmış olasın. Bu bakımdan aynen Sovyetler dönemindeki durumdayız, belki de ondan da kötü durumdayız. Şöyle ki Sovyet döneminde bozgunculuk işi bir merkezden, Moskova'dan yönetiliyordu. Ancak şimdi her bir Türk devletinde başka başka taraflardan farklı bakışlar, farklı1926 yılında Bakü'de Birinci Türkoloji Kongresi'nin yapılması ve bu kongrede uzun tartışmalardan sonra Latin kaynaklı bir alfabe benimsenmesi ve buna birleştirilmiş Türk alfabesi adı verilmesi, Türkler için yeni bir alfabe sürecini başlatmıştır. Kongreden sonra Türkler ‘birleştirilmiş Türk alfabesi’ni kabul edildi. 1928 yılından itibaren ‘birleştirilmiş Türk alfabesi’ aşamalı olarak Sovyetlerdeki Türk cumhuriyetlerince kullanılmaya başlandı. 1928'de Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Atatürk, en büyük atılımlarından birini gerçekleştirerek Türkiye'de Latin alfabesine geçişi sağladı.1930'ların başında neredeyse bütün Türk dünyâsı aynı kaynaklı ortak yazıyı kullanıyordu. Bu durum bu şekilde devam etseydi, belki de Sovyetlerdeki Türklerin birbirleriyle anlaşması ve iletişim kurması daha kolay olacaktı. Ancak Stalin'in 1930'larda başlattığı kıyım sırasında Sovyetlerdeki Türk halklarının Latin yazısının kullanılmasına son verdi. Böylelikle Türkler arasındaki târihî bağların kopma dönemi başlamış oldu. 1940 yılında Türk dilli milletler yeniden Kiril alfabesine geçtiler ve böylece Türklerin ikinci Kiril dönemi de başlamış oldu.
Çetinoğlu: Sovyetler Birliği dağıldıktan sonraki durum hakkında da bilgi lütfeder misiniz?
Dr. İbrahimli: Sovyetlerin dağılmasıyla birlikte Türk cumhuriyetleri de bağımsızlığına kavuştu. Bunun sonucunda beş bağımsız Türk cumhuriyeti ortaya çıkmış oldu: Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Türkmenistan. Dünyânın değişik bölgelerinde heyecan ve ilgiyle tâkip edilen bu gelişmeler, Türkiye'yi de yakından ilgilendiriyordu. ‘
Hazırlıksız yakalandık’ sözlerini o günlerde sıkça duyuyorduk.
Çetinoğlu: Halbuki Atatürk; ‘
Bugün Sovyet Rusya, dostumuzdur, komşumuzdur, müttefikimizdir. Bu dostluğa ihtiyacımız vardır. Fakat yarın ne olacağını kimse kestiremez Tıpkı Osmanlı İmparatorluğu gibi, tıpkı Avusturya-Macaristan İmparatorluğu gibi parçalanabilir. Bugün elinde tuttuğu milletler, avuçlarından kaçabilirler. Dünyâ yeni bir dengeye ulaşır. O zaman Türkiye ne yapacağını bilmelidir. Bizim, bu dostumuzun idâresinde dili bir, inancı bir, öz kardeşlerimiz vardır. Onlara sâhip çıkmaya hazır olmalıyız.’ Demişti…
Dr. İbrahimli: O’nun düşündüğünü, gördüğünü havsalasına sığdıramayan insanlar vardı. Türkiye’de vardı, Azerbaycan’da vardı… Ne yapacağımız, ilişkilerimizi hangi çizgide yürüteceğimiz tam olarak belli değildi. Milliyetçi çevrelerde daha baskın olmakla birlikte Türkiye'de büyük çoğunluk, yıllarca esir Türklerin bu esâretten kurtulmasını dillendiriyordu. Ancak esir Türkler bağımsız olunca neleri nasıl yapacaktık, bunlar üzerinde fazla durulmuyordu. Çünkü Türk yurtlarının büyük bir kısmının bu kadar kısa sürede bağımsız olmasına ihtimal verilmiyordu. Bağımsızlık; yeni ordu, yeni bayrak, yeni para birimi gibi birçok ‘yeni’yi beraberinde getiriyordu.
(İKİNCİ BÖLÜM)Oğuz Çetinoğlu: Türk Dünyasında ortak alfabe konusunda bu güne kadar yapılanlara kısaca göz atabilir miyiz? Dr. Elçin İbrahimli: Asya Türk Cumhuriyetleri bağımsızlıklarını kazandıktan sonra kültür birliği konuşulmaya başladı. Kültür birliğinin sağlanmasında alfabe birliği önemli olduğu için Kirilden Latin alfabesine geçişle ilgili tartışmalar da gündemdeki yerini aldı.1991 ve hemen sonrasındaki yıllarda dil alanında Türkiye ve Türk cumhuriyetlerinde önemli görüşmeler ve heyecanlı tartışmalar yapılıyordu. 18-20 Kasım 1991 târihinde Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü tarafından ‘Milletlerarası Çağdaş
türk alfabeleri Sempozyumu’ düzenlenir. Bu sempozyuma katılan delegeler, Türk lehçeleri için tavsiye edilen 34 harfli ortak alfabeye imza atarlar. Bu alfabe, Türkiye Türkçesinde kullanılan Latin temelli alfabeye beş harfin ilave edilmesiyle oluşturulur. İlave edilen harfler şunlardır: açık e ‘Ə’, nazal n ‘ŋ’, ‘x’, ‘q’, ‘w’. Bu toplantı ve tartışmalar, meyvesini vermeye başlar ve değişik zamanlarda Azerbaycan, Türkmenistan ve Özbekistan, kademeli olarak Latin alfabesine geçmeyi kararlaştırırlar.Azerbaycan, 25 Aralık 1991'de Kiril harflerini bırakıp Latin alfabesine geçme kararı alır. Ancak ‘e’ harfi yerine ‘ä’yi kabul eder. Buna rağmen söz konusu ortak alfabeyi en doğru ve yüksek düzeyde kullanan Azerbaycan Cumhuriyeti olmuştur. Bu alfabenin Türkiye'de yürürlükte olan alfabede bulunmayan karakterleri şunlardır: "ə", "q" ve "x". Yeni Azeri alfabesiyle yazılmış bir metin, kod farklılaşması olmadığı için Latin temelli alfabe kullanan Türkiye Türkleri tarafından kelimelerin rahat anlaşılmasında büyük kolaylıklar sağlamış oldu. 12 Nisan 1993'te Türkmenistan, 2 Eylül 1993'te de Özbekistan Latin alfabesini kabul ederler. Bu iki Türk cumhuriyetinin kabul ettikleri alfabede 34 harfli ortak alfabeden sapma epeyce fazladır. Türkmenistan, farklı kodları benimseyerek, kabul edilen 34 harfli Türk alfabesinin biraz dışına çıkmış oldu ve “ı" yerine “y", “y" yerine “y", “c" yerine de “j"yi kabul etti. Örnek olarak “dizgici" veya “ürün toplayıcı" anlamlarına gelen yıgıcı kelimesi, yygyjy şeklinde yazılınca, bu kelimenin yaşadığı bir başka lehçe ana dili olanlar için ilk andaki hızlı çağrışım yok edilmiş oldu. Türkiye Türk'ü ‘yılını’ kelimesini yylyny şeklinde görünce onda hiçbir çağrışım yapmaz. Özbekistan bir yandan “ş", “ç" gibi harflerin İngilizcedeki yazılışları olan “sh" ve “ch"yi esas alırken bir yandan da yuvarlaklaşan “a" ile “o"nun tek kodla gösterilmesini kabul ederek iki farklı sesi birleştirmiş oldu. Latin temelli alfabeyi kullanan Türkler tarafından çiçek kelimesi ‘
chichek’ şeklinde yazılırsa ilk bakışta farklı kod seçimini bilmeyenlerce bu kelimenin İngilizce sanılması kaçınılmazdır. Çocuk çok nazlı bir çiçektir cümlesini ‘
Chocukchok nazlı bir chichektir’ biçiminde yazdığımızda bütün kelimelerini çok iyi bildiğimiz Türkçe bir cümle bizden bu kadar uzaklaşırsa, bazı kelimelerini bilemeyeceğimiz Özbekçe bir metnin böyle bir tercihle ne kadar uzaklaşacağını siz düşünün. Bu yaklaşımların bir sonucu olarak kelimeyi anlamak için harcamamız gereken ilk gayreti alfabeyi çözmeye ayırmak durumunda kalıyoruz. Özellikle üzülerek belirtmek isterim ki dünyâda hiçbir halkın alfabesi bir asırda üç defa değiştirilmemiştir.
Çetinoğlu: Dünyâda Türklerden başka hiçbir millet, 20 ayrı alfabeyi kullanmak mecburiyetinde bırakılmamıştır. Sovyetler Birliği yöneticilerinin, hâkimiyeti altındaki Türk topluluklarının her biri için ayrı alfabe dayatması hakkındaki görüşlerinizi lütfeder misiniz?Dr. İbrahimli: Sovyetler Birliği tarafından uygulanan ve 1940 yılında kullanılmaya başlanan Kiril alfabeleri her cumhuriyet için ayrı ayrı karakterler göz önüne alınarak hazırlanmıştır. Bu, Rusların özel tercihine dayanıyordu. Paralel karakterler kullanılmış olsaydı, o zaman Türk boylarının değişik lehçelerde yazılmış metinleri, en azından ortak öğeler söz konusu olduğunda, çok kolay anlaşılabilirdi. Ancak alfabedeki farklılık, şuuraltındaki hızlı çağrışıma engel oluyordu. Kiril alfabesi, ayrıca Türkçe için gerekmeyen “е”, “ё”, “я”, “ю” (sırasıyla "ye", "yo", "ya", "yu") gibi ses grubunu gösteren harflere sâhipti. Bu şekilde yapılan tercihler, aynı milletin çocuklarını birbirinden uzaklaştırmayı amaçlayan özel bir tasarımın ürünü ve planlanmış bir politikanın devamı ve uygulamasıydı. Türk cumhuriyetlerinin yetkilileri bağımsızlığa kansız/acısız kavuşmuşken Rusya'nın yapmaya çalıştığı şekilde bir tercihle hareket etmemeliydiler. Aksine ihtiyaç duydukları birkaç harfi 34 harfli alfabeden ilave etmek suretiyle aynı karakterleri kullanarak şuuraltını harekete geçirip dilde yakınlaşmayı doğurabilecek paralel kodların kullanılmasına özen göstermeliydiler. Ne yazık ki Sovyetlerin dağılmasıyla hürriyetine kavuşan Türk cumhuriyetleri, alfabe meselesinde gerektiği şekilde hareket edemedi. Bir tek Azerbaycan'dan başka hiçbir ülkede alfabe reformları yapılmadı. Biz bugün bu alfabelerin sıkıntısını yaşıyoruz. Zamanında bunlar yapılmış olsaydı alfabede çok sorunlar çözülebilirdi.
Çetinoğlu: Kazakistan’daki gelişmelerden bahseder misiniz?Dr. İbrahimli: Kazakistan'da Latin alfabesinin kabulüyle ilgili somut adımlar atılmaktadır. Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev, 27 Ekim 2017 târihinde Latin alfabesine geçilmesi için devletin hazırlıklar yapması için karar vermiştir.Kazakistan'da 2025 yılına kadar Latin alfabesine geçmekle ilgili hazırlıklar devam etmektedir.Ancak şu anda kabul edilen Kazak Latin alfabesi, diğer Türklerin günümüzde kullandıkları alfabelerden çok farklıdır. Halbuki 18-20 Kasım 1991 târihlerinde Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü tarafından gerçekleştirilen Sempozyumda bütün Türklerin kullanacağı ortak alfabenin projesi hazırlanmıştır. Kazakistan’da görüşülmekte olan alfabe bu projeye aykırıdır. Fakat ortak alfabeyi kabul etme şansı ve imkânı vardır.
Çetinoğlu: 2018 yılında Marmara Üniversitesi’nde yapılan sempozyumda, Kazakistan temsilcisinin de imzaladığı ‘Sonuç Bildirgesi’nde ‘tavsiye’ mâhiyetinde ifâdeler var. Bana öyle geliyor ki, bu maddeler, Kazakistan için yazılmıştır. İnşallah dikkate alınır. Dr. İbrahimli: Ben de öyle ümit ediyorum. Kazakistan, artık Türk dünyâsının önder devletlerinden biridir. Ona yakışan diğer Türk Cumhuriyetleriyle birlikte hareket etmektir.
Çetinoğlu: Türk dünyasında ortak alfabe konusunda gelecekle alakalı düşünceleriniz nelerdir? Dr. İbrahimli: Târihte hiçbir millet Türkler kadar alfabe değiştirmemiş, farklı alfabe kullanmamışlar Bugün için en uygunu Latin kaynaklı olarak bir birimizin alfabesine yakın bir alfabenin kabul edilmesidir. Böylece birbirimizin yazılı edebiyatını, târihini okuyalım. Bugün Türkiye ve Azerbaycan birbirini her kademede okuyor, anlamamak zorluğu olabilir tabiîdir. Ancak okuyor. Çünkü alfabeleri bir iki karakterden başka aynıdır.
Çetinoğlu: Efendim, çok teşekkür ediyorum. Gerçekten çok faydalı bir mülâkat oldu. Hatırlanması ve hâfızalara yerleşmesi için bir özet lütfeder misiniz?Dr. İbrahimli: Türk dünyâsında günümüzde de en büyük problem olan alfabeyle ilgili neler yapılabilir, hangi önlem ve öneriler olabilir, kısaca bunları belirtmek istiyorum: İlk olarak, Latin alfabesini sık kullanmayan veya Kiril alfabesiyle eş zamanlı kullanan ülkelerde (Özbekistan, Kırgızistan ve Türkmenistan’da kesin olarak Latin alfabesine geçilmesi lazım.Yapılması gereken en önemli işlerden biri de bütün Türk devletlerinin, ortak alfabe çalışmalarına bir an evvel başlamalıdır.Oluşturulacak ortak Latin alfabesinde Türk lehçelerindeki ortak sesler için ortak harfler kullanılmalıdır. Bu alfabe, mümkün olduğu kadar pratik ve kolay olmalıdır. Ortak alfabenin bütün Türk halklarına öğretilmesi ve bu alfabenin kullanılması için dilcilere de önemli görevler düşmektedir. Türk dünyâsı ortak edebiyatının kaynak eserleri olan destanlar, masallar, ninniler, atasözleri her cumhuriyette yayımlanmalıdır. Bu edebî eserlerin bütün Türk dünyâsının ortak ürünleri olduğu bilinci yaygınlaştırılmalıdır.Ortak alfabeyle ilgili araştırmalar, çalışmalar yapmak üzere Türk cumhuriyetlerindeki dil enstitülerinin, dil kurumlarının desteğiyle milletlerarası araştırma enstitüsü kurulmalıdır. Bu enstitüde Türk dünyâsı ortak iletişim dili oluşturulmalı; ortak alfabe, ortak imla, ortak söz varlığı, ortak terimler üzerine çalışmalar öncelikli olarak yürütülmelidir.Yeni oluşturulacak ortak alfabenin ve gelecekte oluşturulacak ortak iletişim dilinin (ortak Türkçe) siyâsî dairelerde büyük oranda kullanılması gerekliliği göz önünde tutularak konunun Türk dilli devletlerin hükümetleri düzeyinde ortaya atılması net sonuçların elde edilmesine sebep olacaktır.Türk asıllı milletler arasında ortak alfabenin oluşturulması için sürekli dil kurultayları, sempozyumları düzenlenmeli, her yıl bir Türk cumhuriyetinde yapılmalıdır. Kurultaylarda ortak alfabenin oluşturulması şartları bütün incelikleri ile ele alınmalı, gelişmeler tâkip edilmeli, problemler çözümlenmelidir. Bu kurultaylarda zaman içerisinde ortaya çıkabilecek durumlarla ilgili ortak çözüm yolları, devlete bağlı kuruluşlara teklif şeklinde gönderilmeli ve her ülkede yürürlüğe konulmalıdır.Belirtmeye çalıştığım bu konuların çözümü hemen hemen hepsi alfabeye bağlıdır. Bugün Türk dünyâsının dilde birliğinin temel anahtarı, alfabedir. Alfabede birlik sağlanamazsa asla ortak konuşma (iletişim) dili de ortaya çıkmaz. Yapılacak bu çalışmalarla ortak iletişim dilinin oluşturulması alfabe birliğinin ve söz varlığının etkisi ile sağlanacak ve ortak iletişim dilinin temelini oluşturacaktır.
Dr. ELÇİN İBRAHİMLİ: 15 Mart 1985 tarihinde Azerbaycan Cmhuriyeti Naxçıvan Özerk Cumhuriyeti’nde doğdu. Bakü Devlet Üniversitesi Doğu Bilimleri Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünde lisans, Kafkas Üniversitesinde yüksek lisans yaptı. Elçin İbrahim Türkolojinin çağdaş meseleleri, karşılaştırılmalı dilbilimi, Türk lehçeleri, ortak Türkçe, Ortak İmla gibi konularda 112 ilmî makalesi yayınlanmış, 4 kitabı, 1 ders programı, çeşitli konularda 6 eserin tercümesini yapmıştır. Birçok milletlerarası ilmî kongre ve sempozyuma katıldı. İlmî makaleleri Türkiye, ABD, Rusya, İngiltere, Fransa, Polonya, Kazakistan, Özbekistan, Tataristan, Arnavutluk, Romonya. Kırgızistan, Moğolistanda yayınlandı. 2018’de Dr. unvanı aldı. Hâlen Azerbaycan Cumhuriyeti Bakanlar Kuruluna bağlı Tercüme Merkezinin lisanslı tercümanıdır. İyi derecede Türkçe, İngilizce orta derece Rusça biliyor.Yayınlanmış Eserleri: Azerbaycan Halk Cumhuriyeti Dil Meseleleri (Azərbaycan Xalq Cümhuriyyəti: Dil Məsələləri) (2018), Türk Halklarının Ortak Alfabe, İmla ve Konuşma Dili (Türk xalqlarının ortaq əlifba, imla və ünsiyyət dili) (2018), Azerbaycan Kahramanlık Salnamesinde Nehremli Şehitler (Azərbaycan qəhrəmanlıq salnaməsində nehrəmli şəhidlər) (2019), Şeyxülislam Yehya Efendi Divanının Söz Varlığı (2019), Tercümeleri: Dimitri Glukovski. Metro, Ahmet Haldun Terzioğlu. Tomris Han, Mustafa Yörü. İshak Kuşu, Aynur Tutkun. Hayatta İhmal Edilmeyecekler-Aile ve Çocuk, Baheddin Ögel. Türk Mifolojisi 2 Cilt, Namık Kemal Zeybek. Türk İnancı – Tanrı, Aleksandr Düma. Siyah Lale. |