Röportaj: Yusuf Çifci
Bonkis, iddialı bir BluTV yapımı olarak geçtiğimiz ocak ayında ilk sezonu ile gösterime girdi. Deniz Tezuysal tarafından kaleme alınan ve yine Deniz Tezuysal’ın başrolünde yer aldığı Bonkis; toplumun beklentileri ile arası hiç de iyi olmayan Deniz’in bonkis isimli bir kafe açıp burada kendi hayallerinin peşinden koşmasını anlatıyor.
Aslında dizideki Deniz ile dizinin yazarı ve başrolü Deniz Tezuysal’ın ortak yönleri de var. Gerçek hayatta Bonkis, Deniz Tezuysal ve Öykü Karayel’in ortaklaşa açtığı kafenin ismi. Zaten Tezuysal Bonkis’i yazarken bu kafeden ilham alıyor. Ayrıca tıpkı dizideki Deniz gibi İTÜ Mimarlık bölümü mezunu ve bilin bakalım hala bu işi yapıyor mu? Arkadaşı Bartu Küçükçağlayan’ın telkinleriyle kendi kendine yazdığı hikâyeleri senaryolaştırıyor ve ortaya Bonkis çıkıyor.
Bence Bonkis, son yıllarda yapılmış en iyi işlerden bir tanesi. Samimi, doğal ve mizahı da tam kararında. Erkek egemen komedi anlayışına bir kadın yazarın böylesi güçlü bir hikâye ile başkaldırması da ayrıca dikkate değer.
Mürekkep Söyleşiler’de bu hafta Deniz Tezuysal ile Bonkis’i konuştuk.
Sondan başlamak istiyorum: Bonkis’in ikinci sezonu ne zaman gelecek?
Bonkis’in 2. sezonunun üzerinde çalışıyorum. Yaz aylarında setimiz olacak; ondan sonra herhalde yayınlanması da 2022 ilk çeyreğinde olacaktır diye tahmin ediyorum.
Size de bu konu ile ilgili çok sorular geliyordur…
Geliyor geliyor, herkesin merak ettiği şey o. Ama zaten senede bir sezon yayınlama şansı oluyor dijital platformlar üzerinde. Yani yazılması, çekilmesi, post’u derken o bir sene tamamlanıyor.
“BU BİR JENERASYON PROBLEMİ”
BluTV’ye baktığımızda bir de daha öncesinde Bartu Ben vardı. Bartu Ben de Kadıköy’de geçiyor, Bonkis de yine aynı şekilde Kadıköy’de geçiyor. Belki örnekleri daha fazladır. Bir Kadıköy sineması mı doğuyor?
Yani ben semte özel sinemalar olabileceğine pek inanmıyorum. Farklı insanların hayatının da anlatıldığı şeyler doğuyor demek daha doğru, sanki semt olarak ayırmaktansa. Hayatın içinden farklı insanlara yer verilmeye başlandı. Deniz gibi bir karakteri daha önce televizyonda bir dizide ve filmde çok fazla görmemiştik. Gündelik hayatta tanıyacağımız her an konuşabileceğimiz bir insan. Özel bir draması yok; işte ne bileyim Anadolu’dan gelmiyor, genelde Türk sinemasında bunlar işleniyor. O yüzden Kadıköy değil de daha bizden insanların sinemaları yapılmaya başladı demek daha doğru olur sanki.
Bonkis’teki Deniz karakterine baktığımızda 30’lu yaşlarını aşmış fakat tam da işler rayına oturmamış ya da başka bir deyişle topluma istediğini verememiş bir karakter Deniz. Daha önceki zamanlarda 30’lu yaşlara gelindiğinde, en azından toplumun beklentileri bir şekilde karşılanmış olurdu. Ama günümüze baktığımızda Denizler’in sayısı hiç de az değil. Toplumun istediğini, beklediğini veremeyen çok fazla birey var. Sizce bu bireylerin sayısı arttı mı? Arttıysa niye arttı?
Bence bu bir jenerasyon problemi. Bizim 80-90 arası doğanlar dediğimiz gruptaki jenerasyonun 30 yaş sonrasındaki beklentiyi karşılayamama gibi bir durumu oldu. Çünkü bizim bir öncekilere baktığımız zaman tam beklenti muazzam bir durumda; 30 olduklarında işleri var, beyaz yaka da oldular, çocuk da doğurdular, evlerini ve arabalarını aldılar. Ama biz öyle bir döneme denk geldik ki her şeyin sallantıda olduğu ve bu kalıpların da soru işaretine dönüştüğü bir jenerasyon olduğumuzu düşünüyorum. Bence ondan kaynaklanıyor. Bizden sonraki, yani Deniz’in ve dizide anlatmaya çalıştığım Eylül karakterinin de olduğu jenerasyon ayrı bir muamma. Onlar 30’lu yaşlarına geldiklerinde ne durumda olacaklar, umurlarında olacak mı bilmiyorum. Ama bizde şöyle bir durum oldu: Bir şey olmak istedik olamadık, bunu olamayınca bizde sinir yaptı, isyan yarattı ve çok farklı yerlere gitmiş bir sürü insan ortaya çıktı diye düşünüyorum.
Diziye baktığımızda dizinin her bir bölümü yaklaşık 15 dakika. Çok fazla seyirciyi sıkmayan, yormayan, minimal, sade bir anlatımı var. Dizi için yorumlara baktığımda “yemek yerken de izlenebilir, çerezlik bir dizi” şeklinde yorumlar yapılmış. Tam olarak Bonkis’te yapmak istediğiniz şey bu muydu?
Çerezlik dizi ne demek ben bilmiyorum, anlamıyorum da. Çünkü ben bir şey izlerken içine girerek izlemekten zevk alırım. Orada bir hikâye anlatılıyor ve ne anlatılıyor? Ben bir şey yerken izliyorsam o zaten olmamıştır. O tabir bana çok garip geliyor. Öyle bir niyetim asla yok. Öyle bir şeye de inanmıyorum açıkçası. Bonkis’in güzel bir hikayesi var. Kısa olması bunun küçümsenmesi gerektiği anlamına gelmiyor.
Oyunculuk adına ilk deneyiminiz, bildiğim kadarıyla yazarlık adına da ilk deneyiminiz. Sosyal medyada yapılan yorumları takip ediyor musunuz? Bu size olumlu ya da olumsuz ne hissettiriyor?
Hepsine bakmaya çalışıyorum. Hoşuma gidiyor benim ya. Bazılarında söylenen olumsuz şeylere de katılıyorum ve “Aa! Doğru söylemiş.” diye arkadaşlarımla da paylaşıyorum. Olumlu olanlar bu arada daha çok ve o zaten moral de veriyor. Destek mesajları olunca insan moral ve destek alıyor. Çalışmak için şevk oluyor, üretmek için de. O yüzden güzel bir şey. Ben takip etmekte hiçbir sakınca görmüyorum.
“BONKİS’İN HİKAYESİ GAYET KENDİNE HAS”
Ekşisözlük tayfasında bir Fleabag yorumlarıdır almış başını gitmiş. Gerçekten de Bonkis ile Fleabag dizisi arasında bir benzeşim var mı?
Bonkis’le Fleabag arasında ana karakterlerin kafe sahibi olması dışında hiçbir benzeşme yok bence. Bu da benim yazdığım hikâyenin aslında gerçek bir hikâyeden kaynaklandığı için. Bunu da Fleabag’de de kadının kafesi var, biz böyle yapmayalım gibi bir düşüncem hiçbir zaman olmadı. Umrumda da olmadı açıkçası bunları anlatırken. Bir hikâyeyi anlatmak için zaten o hikâyenin ilk defa o karakterin başına geliyor olması ya da ilk defa yaşanıyor olmasının hiçbir manası yoktur. Yani kendine has olması gerekir. Bence Bonkis’in hikayesi gayet kendine has. Fleabag’in de hikayesi kendine has. Orada çok derin bir dramı var kadının. Bundan bahsediyor. Ama Bonkis tam tersi, çok pasif, hayata tutunma çabasında; bir de bu çabaya sahip birkaç arkadaşın başından geçen komik olaylardan bahsediyor. O yüzden ben ikisi arasında hiçbir benzerlik görmediğim ve öyle bir şey olmadığını kendim de bildiğim için o yorumları çok dikkate almıyorum açıkçası. İnsanlar genelde bir şey izleyince hemen bir şeye benzetme derdine düşebiliyorlar. O da anlaşılabilir bir durum. Çünkü çok fazla örnek yok. Düşünsenize mesela dünyada şu an bir kadın yazarın yazıp oynadığı kaç tane dizi sayabiliriz. Dolayısıyla bu benzetmelerin olması beni çok da üzmüyor, şaşırtmıyor da. Olacaktır yani.
Orijinal, Türkiye işi sitcom yapılamaz gibi bir hava var gibi bir algı var bizde nedense. Belki de bundan da kaynaklanıyor…
Tabii. Sitcom yapılamaz, bir kadın karakter başrolde sitcom yapamaz. Bunların hepsi şu anda yabancı olduğumuz durumlar. Çok fazla örnekleriyle karşılaşmıyoruz. O yüzden de hemen böyle bir şey yapma çabası oluyor. Olacaktır, yani bunlar normal. İkinci sezonda da başka bir şeye benzetirler.
Bonkis sizin de dediğiniz gibi hayatınızdan izler taşıyan bir dizi. Dizide Bonkis için “avakado yiyen sosyal kesim” şeklinde bir tanım yapılıyor. Siz ne kadar Bonkis’siniz? Sizde Bonkis’lik var mı?
Daha önce böyle bir soru sorulmamıştı, güzel bir soru, tebrik ediyorum sizi. Ben herhalde tam ortasındayım ya. Ben hiçbir zaman, “Kalkayım sabah avakado yiyeyim ve keyfime bakayım” statüsünde bir şeye özenen bir insan olmadım. Ama etrafımda öyle çok fazla insan oldu. Bu Kadıköy camiası biraz öyledir biliyorsun. Belki zamanla arasında durup, gözlemleyip dalga geçme yeteneğine sahip olduğum için, dükkân açarken ismi ne olsun denildiğinde “Bonkis olsun abi, başka türlü gelmez bunlar” diye tamamen dalga geçmekle ortaya çıkmış bir şeydi. Ben de herhalde ortada bir yerde durduğum için buna mizahi bir gözle bakabiliyorum. Ne öyleyim ne değilim, tam orta. Aralarda gezinen bir şeyim.
Dizideki gibi Bonkis’e benzer bir kafe açmaya niyetlenen kişilere bizzat bu süreci yaşamış biri olarak neler tavsiye edersiniz?
Valla şu anda açmak isteyenlere açmamalarını tavsiye ederim. Çünkü herhalde ekonominin geldiği bu noktada batarlar herhalde. Biz Bonkis’i açtığımızda bile peynirin kilosu 25 liradan 75 liraya falan çıktı. Ne yapacağımızı şaşırdık. Çok iyi bir ticari zekâya sahip olun ve çok iyi bir fikriniz olsun, onu kovalayın. Ben kafe açayım da hayatımı değiştireyim, maalesef çok mümkün değil.
Kaynak: murekkephaber.com
Bonkis, iddialı bir BluTV yapımı olarak geçtiğimiz ocak ayında ilk sezonu ile gösterime girdi. Deniz Tezuysal tarafından kaleme alınan ve yine Deniz Tezuysal’ın başrolünde yer aldığı Bonkis; toplumun beklentileri ile arası hiç de iyi olmayan Deniz’in bonkis isimli bir kafe açıp burada kendi hayallerinin peşinden koşmasını anlatıyor.
Aslında dizideki Deniz ile dizinin yazarı ve başrolü Deniz Tezuysal’ın ortak yönleri de var. Gerçek hayatta Bonkis, Deniz Tezuysal ve Öykü Karayel’in ortaklaşa açtığı kafenin ismi. Zaten Tezuysal Bonkis’i yazarken bu kafeden ilham alıyor. Ayrıca tıpkı dizideki Deniz gibi İTÜ Mimarlık bölümü mezunu ve bilin bakalım hala bu işi yapıyor mu? Arkadaşı Bartu Küçükçağlayan’ın telkinleriyle kendi kendine yazdığı hikâyeleri senaryolaştırıyor ve ortaya Bonkis çıkıyor.
Bence Bonkis, son yıllarda yapılmış en iyi işlerden bir tanesi. Samimi, doğal ve mizahı da tam kararında. Erkek egemen komedi anlayışına bir kadın yazarın böylesi güçlü bir hikâye ile başkaldırması da ayrıca dikkate değer.
Mürekkep Söyleşiler’de bu hafta Deniz Tezuysal ile Bonkis’i konuştuk.
Sondan başlamak istiyorum: Bonkis’in ikinci sezonu ne zaman gelecek?
Bonkis’in 2. sezonunun üzerinde çalışıyorum. Yaz aylarında setimiz olacak; ondan sonra herhalde yayınlanması da 2022 ilk çeyreğinde olacaktır diye tahmin ediyorum.
Size de bu konu ile ilgili çok sorular geliyordur…
Geliyor geliyor, herkesin merak ettiği şey o. Ama zaten senede bir sezon yayınlama şansı oluyor dijital platformlar üzerinde. Yani yazılması, çekilmesi, post’u derken o bir sene tamamlanıyor.
“BU BİR JENERASYON PROBLEMİ”
BluTV’ye baktığımızda bir de daha öncesinde Bartu Ben vardı. Bartu Ben de Kadıköy’de geçiyor, Bonkis de yine aynı şekilde Kadıköy’de geçiyor. Belki örnekleri daha fazladır. Bir Kadıköy sineması mı doğuyor?
Yani ben semte özel sinemalar olabileceğine pek inanmıyorum. Farklı insanların hayatının da anlatıldığı şeyler doğuyor demek daha doğru, sanki semt olarak ayırmaktansa. Hayatın içinden farklı insanlara yer verilmeye başlandı. Deniz gibi bir karakteri daha önce televizyonda bir dizide ve filmde çok fazla görmemiştik. Gündelik hayatta tanıyacağımız her an konuşabileceğimiz bir insan. Özel bir draması yok; işte ne bileyim Anadolu’dan gelmiyor, genelde Türk sinemasında bunlar işleniyor. O yüzden Kadıköy değil de daha bizden insanların sinemaları yapılmaya başladı demek daha doğru olur sanki.
Bonkis’teki Deniz karakterine baktığımızda 30’lu yaşlarını aşmış fakat tam da işler rayına oturmamış ya da başka bir deyişle topluma istediğini verememiş bir karakter Deniz. Daha önceki zamanlarda 30’lu yaşlara gelindiğinde, en azından toplumun beklentileri bir şekilde karşılanmış olurdu. Ama günümüze baktığımızda Denizler’in sayısı hiç de az değil. Toplumun istediğini, beklediğini veremeyen çok fazla birey var. Sizce bu bireylerin sayısı arttı mı? Arttıysa niye arttı?
Bence bu bir jenerasyon problemi. Bizim 80-90 arası doğanlar dediğimiz gruptaki jenerasyonun 30 yaş sonrasındaki beklentiyi karşılayamama gibi bir durumu oldu. Çünkü bizim bir öncekilere baktığımız zaman tam beklenti muazzam bir durumda; 30 olduklarında işleri var, beyaz yaka da oldular, çocuk da doğurdular, evlerini ve arabalarını aldılar. Ama biz öyle bir döneme denk geldik ki her şeyin sallantıda olduğu ve bu kalıpların da soru işaretine dönüştüğü bir jenerasyon olduğumuzu düşünüyorum. Bence ondan kaynaklanıyor. Bizden sonraki, yani Deniz’in ve dizide anlatmaya çalıştığım Eylül karakterinin de olduğu jenerasyon ayrı bir muamma. Onlar 30’lu yaşlarına geldiklerinde ne durumda olacaklar, umurlarında olacak mı bilmiyorum. Ama bizde şöyle bir durum oldu: Bir şey olmak istedik olamadık, bunu olamayınca bizde sinir yaptı, isyan yarattı ve çok farklı yerlere gitmiş bir sürü insan ortaya çıktı diye düşünüyorum.
Diziye baktığımızda dizinin her bir bölümü yaklaşık 15 dakika. Çok fazla seyirciyi sıkmayan, yormayan, minimal, sade bir anlatımı var. Dizi için yorumlara baktığımda “yemek yerken de izlenebilir, çerezlik bir dizi” şeklinde yorumlar yapılmış. Tam olarak Bonkis’te yapmak istediğiniz şey bu muydu?
Çerezlik dizi ne demek ben bilmiyorum, anlamıyorum da. Çünkü ben bir şey izlerken içine girerek izlemekten zevk alırım. Orada bir hikâye anlatılıyor ve ne anlatılıyor? Ben bir şey yerken izliyorsam o zaten olmamıştır. O tabir bana çok garip geliyor. Öyle bir niyetim asla yok. Öyle bir şeye de inanmıyorum açıkçası. Bonkis’in güzel bir hikayesi var. Kısa olması bunun küçümsenmesi gerektiği anlamına gelmiyor.
Oyunculuk adına ilk deneyiminiz, bildiğim kadarıyla yazarlık adına da ilk deneyiminiz. Sosyal medyada yapılan yorumları takip ediyor musunuz? Bu size olumlu ya da olumsuz ne hissettiriyor?
Hepsine bakmaya çalışıyorum. Hoşuma gidiyor benim ya. Bazılarında söylenen olumsuz şeylere de katılıyorum ve “Aa! Doğru söylemiş.” diye arkadaşlarımla da paylaşıyorum. Olumlu olanlar bu arada daha çok ve o zaten moral de veriyor. Destek mesajları olunca insan moral ve destek alıyor. Çalışmak için şevk oluyor, üretmek için de. O yüzden güzel bir şey. Ben takip etmekte hiçbir sakınca görmüyorum.
“BONKİS’İN HİKAYESİ GAYET KENDİNE HAS”
Ekşisözlük tayfasında bir Fleabag yorumlarıdır almış başını gitmiş. Gerçekten de Bonkis ile Fleabag dizisi arasında bir benzeşim var mı?
Bonkis’le Fleabag arasında ana karakterlerin kafe sahibi olması dışında hiçbir benzeşme yok bence. Bu da benim yazdığım hikâyenin aslında gerçek bir hikâyeden kaynaklandığı için. Bunu da Fleabag’de de kadının kafesi var, biz böyle yapmayalım gibi bir düşüncem hiçbir zaman olmadı. Umrumda da olmadı açıkçası bunları anlatırken. Bir hikâyeyi anlatmak için zaten o hikâyenin ilk defa o karakterin başına geliyor olması ya da ilk defa yaşanıyor olmasının hiçbir manası yoktur. Yani kendine has olması gerekir. Bence Bonkis’in hikayesi gayet kendine has. Fleabag’in de hikayesi kendine has. Orada çok derin bir dramı var kadının. Bundan bahsediyor. Ama Bonkis tam tersi, çok pasif, hayata tutunma çabasında; bir de bu çabaya sahip birkaç arkadaşın başından geçen komik olaylardan bahsediyor. O yüzden ben ikisi arasında hiçbir benzerlik görmediğim ve öyle bir şey olmadığını kendim de bildiğim için o yorumları çok dikkate almıyorum açıkçası. İnsanlar genelde bir şey izleyince hemen bir şeye benzetme derdine düşebiliyorlar. O da anlaşılabilir bir durum. Çünkü çok fazla örnek yok. Düşünsenize mesela dünyada şu an bir kadın yazarın yazıp oynadığı kaç tane dizi sayabiliriz. Dolayısıyla bu benzetmelerin olması beni çok da üzmüyor, şaşırtmıyor da. Olacaktır yani.
Orijinal, Türkiye işi sitcom yapılamaz gibi bir hava var gibi bir algı var bizde nedense. Belki de bundan da kaynaklanıyor…
Tabii. Sitcom yapılamaz, bir kadın karakter başrolde sitcom yapamaz. Bunların hepsi şu anda yabancı olduğumuz durumlar. Çok fazla örnekleriyle karşılaşmıyoruz. O yüzden de hemen böyle bir şey yapma çabası oluyor. Olacaktır, yani bunlar normal. İkinci sezonda da başka bir şeye benzetirler.
Bonkis sizin de dediğiniz gibi hayatınızdan izler taşıyan bir dizi. Dizide Bonkis için “avakado yiyen sosyal kesim” şeklinde bir tanım yapılıyor. Siz ne kadar Bonkis’siniz? Sizde Bonkis’lik var mı?
Daha önce böyle bir soru sorulmamıştı, güzel bir soru, tebrik ediyorum sizi. Ben herhalde tam ortasındayım ya. Ben hiçbir zaman, “Kalkayım sabah avakado yiyeyim ve keyfime bakayım” statüsünde bir şeye özenen bir insan olmadım. Ama etrafımda öyle çok fazla insan oldu. Bu Kadıköy camiası biraz öyledir biliyorsun. Belki zamanla arasında durup, gözlemleyip dalga geçme yeteneğine sahip olduğum için, dükkân açarken ismi ne olsun denildiğinde “Bonkis olsun abi, başka türlü gelmez bunlar” diye tamamen dalga geçmekle ortaya çıkmış bir şeydi. Ben de herhalde ortada bir yerde durduğum için buna mizahi bir gözle bakabiliyorum. Ne öyleyim ne değilim, tam orta. Aralarda gezinen bir şeyim.
Dizideki gibi Bonkis’e benzer bir kafe açmaya niyetlenen kişilere bizzat bu süreci yaşamış biri olarak neler tavsiye edersiniz?
Valla şu anda açmak isteyenlere açmamalarını tavsiye ederim. Çünkü herhalde ekonominin geldiği bu noktada batarlar herhalde. Biz Bonkis’i açtığımızda bile peynirin kilosu 25 liradan 75 liraya falan çıktı. Ne yapacağımızı şaşırdık. Çok iyi bir ticari zekâya sahip olun ve çok iyi bir fikriniz olsun, onu kovalayın. Ben kafe açayım da hayatımı değiştireyim, maalesef çok mümkün değil.
Kaynak: murekkephaber.com