Son dönemde Sonia Serpil Aslan'ın adını sık sık duyar olduk. Heykellerinde bilinçaltında gizlenen endişe ve korkuları çocuk bedenleri üzerinden çarpıcı bir gerçeklikle sanatseverlerle buluşturan Aslan, çocukken yaşadığımız ve çocukluğumuzu terk etmek durumunda kalabileceğimiz olayları; geçmişin, şimdinin ve geleceğin arafında kalan çocuklar üzerinden gerçekçi bir sertlikle yüzümüze vuruyor. Mürekkep Söyleşiler'de bu hafta Sonia Serpil Aslan ile bir söyleşi gerçekleştirdik.Sonia Serpil Aslan’ı biraz tanıyabilir miyiz?1984 İstanbul doğumluyum. Lisansta Yıldız Teknik Üniversitesi Bileşik Sanatlar mezunuyum. Yüksek Lisansımı Grafik Tasarım bölümünde yaptım ve şu anda da Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Sosyal Bilimler Enstitüsü Resim bölümündeyim.Sanat hayatınız nasıl başladı? Aslında küçükken resim yapmayı seven tipik bir çocukluk geçirdim. Annem evin her tarafını resim yapmak için karaladığımı düşünüp kızmaya başladığında ise ben bu özelliğimi severek halı altlarına karalamalar yaparak devam ettirmeyi daha uygun görüyordum. Okul hayatım boyunca gittiğim okullarda resim dalında başarılar elde eden biri oldum ve yeteneklerim bu şekilde kendi kendime yaratımlarımı keşfederek ilerledi diyebilirim.Çalışmalarınızda nelerden ilham alıyorsunuz?Psikoloji ve felsefe benim en çok beslendiğim alanlar. Çünkü psikolojik analizler benim düşünsel altyapımı oluşturuyor ve bunun neticesinde yaptığım okumalar sayesinde Carl GustavJung ve Sigmund Freud, Alfred Adler, Jacques Lacanve Irwin D. Yalom, Andrian Furnham gibi önemli psikiyatrların kitapları benim başucu kitaplarımdır. Araştırmalarım, düşündüğüm problematiğin çerçevesinde okumalar yaparak şekillenir; teoriyle başlar, sonrasında pratiğe geçerek devam ederim. Bilinçaltı, rüya, kimlik, cinsellik, toplumsal yargılar, travma, ölüm, spiritüalizm, okült gibi kavramları tercih etmem ise tamamıyla benim kişisel algım ile alakalı. Çünkü sanatımın toplumda anlaşılır olmasını ve insanların hayatlarında bazı şeyleri sorgulamaları için bir seçenek sunmasını isterim.'Art Expo New York 2016’ya katılan tek Türk sanatçısınız. Orada hangi ederleriniz yer aldı? Teması neydi?Evet, Art Expo New York 2016 benim için çok farklı ve gurur verici bir deneyim oldu. 3 heykelim ve 4 tane büyük desen çalışması ile fuara katıldım. Heykellerimin teması zamanı parçalamadan, bir bütün olarak ele alıp geçmişin, şimdinin ve gelecek zamanın bütünlüğü içinde oluşan unsurların kalıplaşmış hallerini bilinçaltı, rüya, kimlik, cinsellik, toplumsal yargılar, travma, ölüm, spiritüalizm, okült gibi kavramları baz alarak “ÇocuklukPsişeni” (çocuk ruhsallığı) üzerinden sorguluyorum. Böylece bilinçaltına gömdüğümüz acı olayları, haksızlıkları, isyanları ve umutsuzlukları hatırlamamızı sağlayacak simgeler kullanarak bunları küçük çocukların üzerinden gösteriyorum. Desenlerimdeki tema ise Amerika’da basılan, "The Life and Death Laments / Yaşam ve Ölüm Ağıtları" adlı kitap projesi olarak ünlü şair ve arkadaşım olan Sameena Bachmeier ile biraraya gelerek oluşturduğum ve Sameena’ın şiirlerinin hafızamda yarattığı algı ile şekillenen "Meta - psişik" yani “ruhun bedene bağlı olması durumu” kavramlarından yola çıkılarak daha spiritual bir konseptte gerçekleştirdiğim çalışmalardır diyebilirim.Bu sene de ‘Amigdala’ ve ‘Eudaimonia’ sergilerinden bazı eserlerinizle MIXERART ile birlikte Contemporary İstanbul’a katılıyorsunuz. Bu eserlerinizin seçilme sürecinden bahseder misiniz?Contemporary İstanbul’a bu yıl Mixerart ile katılıyorum. Fuarda yer alan çalışmalarımdan biri “Purgatory/Araf”, diğeri “İnsomnia” ve bir de “Shame/Utanç” vardı. Çalışmalarım estetik olarak kuvvetli bir plastik dili oluşturan işlerden olması düşünülerek seçildi. Çalışmalarım kişisel sergilerimde yer alan heykellerimin hayata dair psikolojimizi etkileyen kavramların “çocuk psişeni” üzerinden anlatılmasıyla oluşuyor. Seçmiş olduğum temalar, ifade etmede kullandığım yöntemler, görünenin arkasında usulca izleyiciye göstermek istediğim gizemler veya acılar ile izleyende çok yoğun ve çelişkili duygular yaşatmak istediğim bir gerçek. Eserlerimi izleyen herkes kendi payına, kendi çocukluğuna, kendi kaçışlarına düşeni alarak önce hatırlayarak, sonra yüzleşmesi gerekenle yüzleşerek fuardan ayrılacaklar diyebilirim.'Amigdala' ve ‘Eudaimonia’ kavramları nedir? Çocukları konu edinmenizin sebebi ne olabilir?Psikoloji ve felsefeden beslenen biriyim, dolayısıyla seçimlerim de bu doğrultuda ilerliyor. Amigdala ve Eudaimonia serilerinde de nörobilim ve ruh sağlığı terimlerini tercih etmem bundan kaynaklanıyor. Duygusal hafıza ve duygusal tepkilerin oluşmasındaki primer role sahip bir bölge olan Amigdala, beynimizin duygu merkezidir. Başta korku olmak üzere duyguların denetiminden sorumludur. Beynimizdeki bu badem şeklindeki yapı bizim duygusal ve sosyal tepkilerimizden ve anılarımızdan sorumlu. İlk sergim olan “Amigdala” ile insanlarda amigdalalarını tetikleyen duygular ve izler bırakmaya çalıştım.“Eudaimonia” sergisiyle insanların duyguları arasında bir geçiş yaşamalarını istedim. Eudaimonia kavramı (YunacadaEu: İyi, Daimon: Ruh), iyi olma, iyi hissetme hali, mutluluk olarak isimlendiriliyor. Sergiyi gezerken ilk hissedilen duyguları, serginin ismiyle bir çelişki yaratarak “Mutsuzluk” ve “Gizem” ekseninde şekillenmesini istedim. Psikoloji ve sanatı derinlemesine irdeleyip, ortak bir söylem ortaya koymaya çalıştığım eserlerim, hayata dair psikolojimizi etkileyen kavramların “çocuk psişeni” üzerinden anlatılmasıyla oluşuyor. Bu noktada çocuklar ve psikolojileri benim yıllardır ilgilendiğim ve işlerimi istediğim gibi yansıtacağım bir tercihti.Türkiye'de son yıllarda pek çok sergi mekanı açıldı. Bunun sanata ve sizler gibi sanatçılara katkıları nasıl oldu? Bu konudaki düşünceleriniz neler?Dünyada ve ülkemizde olup biten iniş çıkışlar var ve bu durum tüm toplumlardaki bireyleri etkilediği kadar, sanatçıyı ve sanatı da etkiliyor tabii ki.Dolayısıyla belirsizliğin hakim olduğu bir dönem içerisindeyiz ve aslında sanat yaşamdan çok da farklı gitmiyor... İçimde sahip olduğum küçük bir karamsarlığa rağmen, Türkiye’de sanatın hızla ilerleyerek bir ivme kazandığı da bir gerçek. Son yıllarda pek çok sergi mekanı açılmasıyla sanatın olumlu yönde daha da ilerleme kaydedebileceğini de düşünüyorum. Çünkü belirsizliklerin olduğu dönemlerde sanatçılara üretecek pek çok alan ve kendi bakış açılarıyla olup bitenleri yorumlayacak imkan doğar. İnanıyorum ki tutkuyla yapılan her şey geliştirilebilir ve sürdürülebilirdir. Sanatçılar sorumluluk alıp, inat edip düşünmeye ve bu doğrultuda yaratım süreçlerine devam ederlerse, pozitif açılımlar olacaktır.Türkiye’de sanatçı açısından zor koşullara rağmen belirsizliğin, kaygı ve huzursuzluğun içerisinde bile onlarca genç sanatçı adaylarının olduğu bir dinamizm de mevcut. Özellikle 2000’lerin başından itibaren sanat ve kültür alanında hareketlenme oldu ve ivme alarak gelişen bir ortam oluştu. Böylece sanatçıların yaratım süreçlerini ve düşüncelerini takip edebileceğimiz mekanların arttığı bir süreç yaşandı. Pozitif yönde gelişmeleri de gözardı etmeyerek vazgeçmemek gerekiyor.
Röportaj
Yayınlanma: 14 Eylül 2017 - 22:23
Güncelleme: 14 Eylül 2017 - 22:56
Sonia Serpil Aslan: Belirsizlikler sanatçılara üretim imkanı doğruyor
Mürekkep Söyleşiler'de bu hafta Sonia Serpil Aslan ile bir söyleşi gerçekleştirdik.
Röportaj
14 Eylül 2017 - 22:23
Güncelleme: 14 Eylül 2017 - 22:56