Röportaj: Yusuf Çifci
Behiç Ak'ın son kitabı "Havada Asılı Kalan Top" geçtiğimiz günlerde Günışığı Kitaplığı etikieti ile raflardaki yerini aldı. behiç ak Havada Aslı Kalan Top'ta; sualtına sevdalı Serkan ve sözcük üretme ustası Zekiye ekseninde deprem gerçeği ve sualtı dünyasının gizemlerini okura anlatıyor. Ayrıca Çocuk oyunlarının bir tür tiyatro olduğunu, 23 Nisan’ın anlamını, alışkanlıkların ürkütücü gücünü, anadilin sözcük üretme neşesini ve yetişkinlerin içinde gömülü kalan çocukluğu düşündüren roman, çocukluğa güzelleme niteliğinde.
Mürekkep Söyleşiler'de bu hafta karikatürist, yazar ve belgesel film yönetmeni Behiç Ak ile bir söyleşi gerçekleştirdik.
Havada Aslı Kalan Top, çocuk romanları koleksiyonunuzun 10. kitabı. Bu kitabın özel bir yazılış hikâyesi var mı?
Aslında yazılan her romanın çizilen her karikatürün ya da çekilen her filmin yazılış hikâyesi hatta hikâyeleri var, çoğu zaman da gerçek hayattaki bu hikâyeler, edebiyat eserlerinden çok daha ilginç. Ama onları paylaşmak zor. Yeni roman ya da romanlar yazmak gerekiyor. Belki bu yüzden kurgusal bir gerçeklikle buluşturarak paylaşabiliyoruz onları. Gerçeği paylaşmak çoğu zaman inandırıcı olmayabiliyor.
Havada Aslı Kalan Top’ta bol miktarda deyimlerden ve kalıplaşmış sözlerden yararlanmışsınız. Bu durum diğer kitaplarınızda da mevcut. Bunun yanında sanki bu ifadelerden bazıları büyüklerin bilebileceği deyimler. Bu bilinçli bir tercih mi?
Aslında geçmişten gelen kalıpların kökleri çocuk yetişkin ayrımının olmadığı dönemlere ait. Bizde hem yaşadığımız döneme hem de geçmişe aitiz...Hatta geleceğe de... Geçmişe ait kalıpları hayatımızda algılarımızda taşıyoruz. Hatta geleceği ait henüz oluşturulmamış kalıpların eskizlerini bugünden kullanmaya başladığımızdan emin olabilirsiniz.

Kitapta sözcük üretme ustası Zekiye çıkıyor karşımıza. Türkçeyi iyi konuşmak bir yana dilimize şekil vererek de yeni kelimeler üretebiliyor Zekiye. Günümüze baktığımızda ise sadece çocuklar değil büyükler de oldukça sınırlı bir Türkçe ile iletişim kuruyor. Sizce Zekiye gibi çocuklar ve büyüklerin sayısı gün geçtikçe neden azalıyor?
Azalmıyor. Her an yeni oluşan durumlara uygun farkındalığı artıran yeni kavramlar hayatımıza giriyor. Ama bunu bizler değil de daha çok teknolojik gelişmeyi elinde tutan ülkeler yapıyor ne yazık ki. Zekiye’nin bize tuhaf gelen yanı, bu yeni kavramları kendi başına belki de hiç genelleşme özelliği olmayan, son derece özel durumlar için üretmeye kalkması...Twitter, Google gibi şirket isimleri bile bu yeni kavramları oluşturuyor. “Hadi bi gugulla bakiim” gibi cümleler kurarak bu kavramları içkinleştirebiliyoruz. Twitter’da ardı ardına felaket haberlerine bakmaya “Doomscrolling” (Felaket kaydırması) deniyor şimdilerde. Henüz Türkçe’de kullanılmıyor bu kavram. Yakında kullanılır.
Kitapta en ilgimi çeken bölümlerden bir tanesi deprem konusunu ele aldığınız bölüm oldu. Burada bir masaldan da yola çıkarak deprem gerçeğini çocuklara anlatıyorsunuz. Çocuklarımızı bu apaçık gerçek konusunda yeterince bilgilendirebiliyor muyuz?
Felaketlerden kaçma, eskiden beri insanların çok yaptığı bir eylem. “Felaket konuşursak felaket gelir” mantığı daha çok doğuya ait bir bakış açısı. Onun yolu da “gerçeklerin halının altına süpürülmesinden” geçiyor.
Aynı zamanda bir çizer olmak çocuk edebiyatı için avantajlı bir durum mu?
Elbette, hem yazıyla hem çizgiyle düşünebiliyorsunuz.
Karikatürlerinizle büyüklere, kitaplarınız ile de küçüklere yöneliyorsunuz. Hatta hakkınızda internette şöyle bir yorum okudum: “Oğlum kitaplarının, ben de karikatürlerinin hastasıyım...” Bu iki yaş grubu arasında dengeyi nasıl sağlıyorsunuz?
Aslında yetişkinlerle çocuklar arasında sandığımızdan çok daha az mesafe var. Bir ince duvar diyebiliriz belki. Sorun, o duvarın şeffaf olup olmamasından geçiyor. Bu duvarı saydamlaştıran öyküler, yetişkin ve çocuğun kolayca buluşmasını sağlıyor.
Ablanız Sevim Ak da önemli bir çocuk kitapları yazarı. Bu konuda Sevim Ak ile ilişkiniz nasıl? Fikir alışverişinde bulunuyor musunuz? Birbirinizi üretim anlamında beslediğiniz oluyor mu?
Aslında çok olmadı, diyebilirim. Ben Sevim’in bazı kitaplarını resimledim sadece.
Siz aynı zamanda Japonya’da da çocuk edebiyatı konusunda sevilen bir isimsiniz. Bildiğim kadarıyla Japonya’da pek çok imza gününe katıldınız. Japon çocuk okurlar ile Türkiyeli çocuk okurlar arasında fark var mı?
Japon çocukları ve Türk çocukları arasında, Türk çocukları ve Türk çocukları arasındaki fark kadar fark var elbette. Aslında gerçeği söylemek gerekirse “çocukluk” anavatanı insanın.İster Japon olsun ister Türk fark etmiyor. Dünya çocukları arasındaki farlılıkları oluşturan temel şey, yerel özellikler değil, olanaklara sahip olan çocuklarla olanaklara sahip olamayan çocuklar arasındaki eşitsizlik.
www.murekkephaber.com
Behiç Ak'ın son kitabı "Havada Asılı Kalan Top" geçtiğimiz günlerde Günışığı Kitaplığı etikieti ile raflardaki yerini aldı. behiç ak Havada Aslı Kalan Top'ta; sualtına sevdalı Serkan ve sözcük üretme ustası Zekiye ekseninde deprem gerçeği ve sualtı dünyasının gizemlerini okura anlatıyor. Ayrıca Çocuk oyunlarının bir tür tiyatro olduğunu, 23 Nisan’ın anlamını, alışkanlıkların ürkütücü gücünü, anadilin sözcük üretme neşesini ve yetişkinlerin içinde gömülü kalan çocukluğu düşündüren roman, çocukluğa güzelleme niteliğinde.
Mürekkep Söyleşiler'de bu hafta karikatürist, yazar ve belgesel film yönetmeni Behiç Ak ile bir söyleşi gerçekleştirdik.
Havada Aslı Kalan Top, çocuk romanları koleksiyonunuzun 10. kitabı. Bu kitabın özel bir yazılış hikâyesi var mı?
Aslında yazılan her romanın çizilen her karikatürün ya da çekilen her filmin yazılış hikâyesi hatta hikâyeleri var, çoğu zaman da gerçek hayattaki bu hikâyeler, edebiyat eserlerinden çok daha ilginç. Ama onları paylaşmak zor. Yeni roman ya da romanlar yazmak gerekiyor. Belki bu yüzden kurgusal bir gerçeklikle buluşturarak paylaşabiliyoruz onları. Gerçeği paylaşmak çoğu zaman inandırıcı olmayabiliyor.
Havada Aslı Kalan Top’ta bol miktarda deyimlerden ve kalıplaşmış sözlerden yararlanmışsınız. Bu durum diğer kitaplarınızda da mevcut. Bunun yanında sanki bu ifadelerden bazıları büyüklerin bilebileceği deyimler. Bu bilinçli bir tercih mi?
Aslında geçmişten gelen kalıpların kökleri çocuk yetişkin ayrımının olmadığı dönemlere ait. Bizde hem yaşadığımız döneme hem de geçmişe aitiz...Hatta geleceğe de... Geçmişe ait kalıpları hayatımızda algılarımızda taşıyoruz. Hatta geleceği ait henüz oluşturulmamış kalıpların eskizlerini bugünden kullanmaya başladığımızdan emin olabilirsiniz.

Kitapta sözcük üretme ustası Zekiye çıkıyor karşımıza. Türkçeyi iyi konuşmak bir yana dilimize şekil vererek de yeni kelimeler üretebiliyor Zekiye. Günümüze baktığımızda ise sadece çocuklar değil büyükler de oldukça sınırlı bir Türkçe ile iletişim kuruyor. Sizce Zekiye gibi çocuklar ve büyüklerin sayısı gün geçtikçe neden azalıyor?
Azalmıyor. Her an yeni oluşan durumlara uygun farkındalığı artıran yeni kavramlar hayatımıza giriyor. Ama bunu bizler değil de daha çok teknolojik gelişmeyi elinde tutan ülkeler yapıyor ne yazık ki. Zekiye’nin bize tuhaf gelen yanı, bu yeni kavramları kendi başına belki de hiç genelleşme özelliği olmayan, son derece özel durumlar için üretmeye kalkması...Twitter, Google gibi şirket isimleri bile bu yeni kavramları oluşturuyor. “Hadi bi gugulla bakiim” gibi cümleler kurarak bu kavramları içkinleştirebiliyoruz. Twitter’da ardı ardına felaket haberlerine bakmaya “Doomscrolling” (Felaket kaydırması) deniyor şimdilerde. Henüz Türkçe’de kullanılmıyor bu kavram. Yakında kullanılır.
Kitapta en ilgimi çeken bölümlerden bir tanesi deprem konusunu ele aldığınız bölüm oldu. Burada bir masaldan da yola çıkarak deprem gerçeğini çocuklara anlatıyorsunuz. Çocuklarımızı bu apaçık gerçek konusunda yeterince bilgilendirebiliyor muyuz?
Felaketlerden kaçma, eskiden beri insanların çok yaptığı bir eylem. “Felaket konuşursak felaket gelir” mantığı daha çok doğuya ait bir bakış açısı. Onun yolu da “gerçeklerin halının altına süpürülmesinden” geçiyor.
Aynı zamanda bir çizer olmak çocuk edebiyatı için avantajlı bir durum mu?
Elbette, hem yazıyla hem çizgiyle düşünebiliyorsunuz.
Karikatürlerinizle büyüklere, kitaplarınız ile de küçüklere yöneliyorsunuz. Hatta hakkınızda internette şöyle bir yorum okudum: “Oğlum kitaplarının, ben de karikatürlerinin hastasıyım...” Bu iki yaş grubu arasında dengeyi nasıl sağlıyorsunuz?

Aslında yetişkinlerle çocuklar arasında sandığımızdan çok daha az mesafe var. Bir ince duvar diyebiliriz belki. Sorun, o duvarın şeffaf olup olmamasından geçiyor. Bu duvarı saydamlaştıran öyküler, yetişkin ve çocuğun kolayca buluşmasını sağlıyor.
Ablanız Sevim Ak da önemli bir çocuk kitapları yazarı. Bu konuda Sevim Ak ile ilişkiniz nasıl? Fikir alışverişinde bulunuyor musunuz? Birbirinizi üretim anlamında beslediğiniz oluyor mu?
Aslında çok olmadı, diyebilirim. Ben Sevim’in bazı kitaplarını resimledim sadece.
Siz aynı zamanda Japonya’da da çocuk edebiyatı konusunda sevilen bir isimsiniz. Bildiğim kadarıyla Japonya’da pek çok imza gününe katıldınız. Japon çocuk okurlar ile Türkiyeli çocuk okurlar arasında fark var mı?
Japon çocukları ve Türk çocukları arasında, Türk çocukları ve Türk çocukları arasındaki fark kadar fark var elbette. Aslında gerçeği söylemek gerekirse “çocukluk” anavatanı insanın.İster Japon olsun ister Türk fark etmiyor. Dünya çocukları arasındaki farlılıkları oluşturan temel şey, yerel özellikler değil, olanaklara sahip olan çocuklarla olanaklara sahip olamayan çocuklar arasındaki eşitsizlik.
www.murekkephaber.com