Öncelikle sizi biraz tanıyabilir miyiz? Sanat tarzınızı nasıl tanımlarsınız ve eserlerinizde hangi özellikler öne çıkıyor?
Merhaba, ben ANQI. Mitlerle günümüzü bir araya getirdiğim çok katmanlı ve çekici görsel hikayeler anlatmaya çalışan, annesi Tayvanlı babası Türk bir çağdaş sanatçıyım. Türkiye, Tayvan ve Kuzey Amerika’da eğitim gördüm ve yaşadım. Fiziksel (kumaş, boya, ip, kil vb.) malzemeleri ve dijital araçları bir arada kullandığım, renkli, eğlenceli ve dışavurumcu bir tarzım var. Kişisel mitolojimi, Asya kültürünü, popüler kültür ve psikanalitik öğeleri sentezleyerek resim ve heykellerimi üretiyor, plastik dilin yardımıyla hikayeler anlatıyorum. Çocukluğumu geçirdiğim Tayvan’ın renkli görsel kültürü, resimlerimdeki canlı renk paletini etkilemiş. Ayrıca Asya sanatının illüstratif, iki boyutlu, siyah kontürlü çizim tarzı ve kaligrafik etkiler de çalışmalarımda görülüyor.
Babamın görevi nedeniyle çocukluğumun bir kısmını geçirdiğim Tayvan’ın başkenti Taipei’de ilkokula başladım. Çince bilmediğim için Çince yazı karakterlerini resim gibi algılayıp çiziyordum başlarda. Geleneksel Çin resim teknikleriyle resim yapan babamın el yapımı kağıt, doğal fırça ve mineral boyalarıyla çizimler yaparak küçük yaşta resimle tanıştım. Ayrıca, Taipei’deki okulda işlenen ders konularını, öyküleri resimlememiz de isteniyordu. Okuldan eve geldiğimde, annemle babamı sıkıştırarak bana çizim öğretmelerini istiyordum. Yetenekli Tayvanlı sınıf arkadaşlarımın çizdiği resimlere çok özeniyordum. Hayatım boyunca da bir nehir gibi içimde akan, bu görsel özlemi takip ettim.
Lisansta burslu olarak Bilkent ve Amerika’da UCLA’de okudum, ardından yüksek lisansta yine burslu olarak Yale Üniversitesi’ne gittim. Oradayken Yale Graduate School fotoğraf yarışmasında ikincilik ödülü kazandım. New York’ta karakalem desen ve akrilik ağırlıklı resim eğitimi aldım, ESMOD Uluslararası Moda Akademisi’nde de moda tasarım ve illüstrasyon eğitimlerine katıldım.
Eserlerimde, hikaye anlatıcılığı, dinamik renkler, teknik çeşitlilik, dışavurumcu tarz, kültürel öğeler ve popüler kültür ön plana çıkıyor. Kişisel deneyimlerimden yola çıkarak, bireyleşme, özgünlük, aidiyet gibi temaları, merak uyandıran, hafif ürkütücü, eğlenceli, izleyiciyle bağ kuran bir tarzda işliyorum.
18. Contemporary Istanbul’da sergileyeceğiniz Hiromita karakterinin hikayesini anlatabilir misiniz?
Asya köklerimden etkilenerek yarattığım, canlı renkleri, sade formu, eğlenceli varlığıyla ilgi çeken “Hiromita”, çağımıza özgün bir karakter. Vahşi bir yüz ifadesi olmakla beraber izleyiciyle yakın ilişki kurabilen çocuksu bir çağrışımı olan, kedi formunda, kaplan ruhlu bir varlık.
“Hiromita” karakterinin kökeni çocukluğuma ve kendini farklı hisseden çocuk ve yetişkinlere dair cesaret verici bir karakter yaratmak istememe dayanıyor. 7 yaşımda ailemle Taipei’ye taşındığımızda Çince öğrenirken çizgi romanlardakirengarenk ve sevimli karakterlerden çok etkilenmiştim. Farklı bir kültüre alışma sürecimi hızlandırmışlardı bana arkadaşlık ederek. Pandemi sürecinde, giderek yalnızlaştığımız ve dijitalleşen dünyanın etkisiyle, dijital bir çizim ve ardından NFT olarak doğdu Hiromita. Sanal bir varlıkken gerçek bir varlık olmaya çalışan, sevimli ama özgün vahşi doğasını da koruyan bir kedi olarak ortaya çıktı.
Çin’de çatılara konulan ve evi koruduğuna inanılan ejder, kaplan gibi heykelleri biliyordum, ama sadece bir bölgede, çatılara kedi heykelcikleri konulduğunu öğrendiğimde, Hiromita’nın tohumları da atılmış oldu. Çin'in Yünnan bölgesinde çatılara konan kutsal, kaplan ruhlu kedi heykellerinden esinlendim Hiromita’nın formunu yaratırken. İnanışa göre, bu kedi heykelleri, kötülükleri kocaman ürkütücü ağızlarıyla çiğniyor, hane halkını koruyorlar. İçleri boş ve arkalarındaki minik delikten de eve sevgi ve bereket (yağmur suyu) salıyorlar. Çatıda; yağmurda soğukta hayaletlere, kötü ruhlara karşı ayakta bekliyorlar.
“Çatıdaki Kaplan” adı verilen, korkunç dişleriyle hayaletleri yediği ve bereket getirdiği söylenen bu geleneksel heykelleri yeniden yorumladım. Damdan aşağı indiğini, hayatımıza girdiğini, bize arkadaşlık ettiğini düşledim.Günümüz insanın içindeki boşluğu yiyen ve birbirimizle bağ kurmayı hatırlatan bir karakter olarak Hiromita ortaya çıktı. Vahşi bir yüz ifadesi olmakla beraber izleyiciyle yakın ilişki kurabilen çocuksu bir çağrışımı var. Kabul edilmek, sevilmek için kendini değiştirmiyor Hiromita. Olduğu gibi, kendine ait bir kiremit kedisi. Bize de bireyleşme yolculuğumuzda özgün ifademizi bulmamızı ve onu yaşamımızı hatırlatıyor.
Ürkütücü dişleriyle modern hayatımızın oluşturduğu içsel boşluğu yiyip bitiren, sevgiyi ve bağ kurmayı geri veren bir karakter. Hiromita karakteri aracılığıyla izleyicileri, başkalarının kabulüne boyun eğmeden kendi bireyliklerini benimsemeye ve kendi benzersizliklerini kutlamaya davet etmek istiyorum. Hiromita eserlerimde tekrarlayan çehre ve kompozisyon kabul görmek için kendini şekilden şekle sokmamayı, değişken renk ve malzeme kullanımı ise kendini dürüstçe, farklılıklarıyla paylaşmayı ve kendine ait olmayı temsil ediyor.
Hiromita karakterinin, güncel toplumsal veya kültürel konularla nasıl bir ilişkisi var, eserleriniz bu konularda nasıl bir yorum sunuyor?
Hiromita serisi, renkli, eğlenceli, dışarıda kalmayıp dahil olmak isteyen bir karakterle aslında ait olamamanın, dışarıda kalmanın acısını sorguluyor. Aidiyetsizlik ve ilişkilerdeki kopukluk çağımızın en büyük sorunlarından. Hiromita karakteri, bir iyileşme sancısı, kendini kaybetmeden, ‘aşırı uyumlanmadan’ diğerleriyle bütünleşme özlemimiz. Bunu, izleyiciyle bağ kurarak, keyifli bir şekilde yapıyor.
Bunun dışında, ruhumuzu besleyen mitolojileri, efsaneleri, bizden büyük sezgisel, metaforik hikayeleri kaybettiğimiz bir çağdayız. Modern psikolojinin zihinlerimize baktığı rasyonel mercek yerine, analitik psikolojinin psişeyi bütün hale getirmeye çalışan, bilinç dışı ve bilinç arasında metaforlarla ve sembollerle ilişki kurmayı anlatan anlatısını çekici buluyorum.
Postmodernizmle beraber çokseslilik, çok anlamlılık arttı. Hiromita da, yarı Tayvanlı yarı Türk bir sanatçının çocukken başka bir ülkeye alışma hikayesinden, kültürel kimliğini inşa çabasından ilham aldı. Günümüzde, kim olduğumuzu bulmaya çalışırken, bize dayatılan yapay kabilelere, kimliklere, sınıflandırmalara maruz kalıyoruz. Neyi seveceğimizi, neye tepki göstermemiz gerektiğini, bir şeye karşı çıkarsak bile nasıl karşı çıkmamız gerektiğini dayatan bir dünyadayız. Sevgi, kabul, bir kabileye ait olmak için kendimizden, özgün benliğimizden uzaklaşıyoruz. Bu yaşadığımız kendimize yabancılaşma hissini bile sömüren, bize spiritüel anlatılarla kimlik sunan, yani yaşadığımız her deneyimin metalaşıp bize ürün olarak sunulduğu, karmakarışık bir çağdayız. Hiromita, bütün bu karmaşada, kendine ait olmanın, kendine sadık kalarak başkalarıyla bağ kurmanın ve kendine özgü yolda ilerleyip bireyleşmenin izini sürüyor. Bunu yaparken de modern psikolojiden değil, insan ruhuna daha farklı bakan bakış açılarından ilham alıyor.
Arketipsel psikoloji kurucusu James Hillman, antik Yunan felsefesine, özellikle filozof Plato’ya dayandırdığı görüşlerinde, her insanın dünyaya, kendine özgün bir imgeyle, bir amaçla dünyaya geldiğinden bahseder. Plato, “Daimon / ruhsal çağrı” diyor bu varlığa. Hiromita, bize özgün ve biricik olan arzuyu ve yaratıcılığı gerçekleştirebilmeyi görselleştiriyor. Özgün varoluşumuzu yaşamamız için bir hatırlatıcı, bir dost. Bir modern zaman Daimon’ı. Kendi özgün potansiyelimize, kişisel mitolojimizde varacağımız yere varmamız için bize eşlik eden bir varlık Hiromita.
Hiromita karakterinin dijital resimden karışık teknik fiziksel resimlere ve heykele dönüşümünü nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu dönüşüm, izleyiciye nasıl bir deneyim sunuyor?
Hiromita’nın hayattaki bize özgün ifademizi bulma konusundaki hikayesinin sadece sözde kalmadığını, kendisinin de bir fikir aşamasından, dijital resme / NFT’ye, ardından fiziksel resim ve en son da heykele dönüşümünde görüyoruz.
Hiromita'nın dijital resimden karışık teknik resim ve heykele dönüşümü, Plato’nun Daimon teorisiyle uyumlu derinlemesine sembolik bir yolculuk. Daimon veya içsel rehberimiz, bizi özgün ve özgünlük yolculuğunda yönlendiren bir içsel kuvvet. Hiromita bu kavramı somutlaştırıyor.
Dijital haliyle, Hiromita yeni doğmuş bir Daimon'u temsil ediyor. - gerçekleştirilmeyi bekleyen bir fikir, ruhani bir varlık. Hiromita'nın dijital hali, özgün benliğini keşfetme yolculuğunun başlangıcını simgeliyor.
Hiromita, karışık teknik resimlere dönüşerek, hayatımızdaki Daimon'un etkisinin açılmasına benzeyen bir dönüşüm geçiriyor belki de. Her malzeme tabakası ve her fırça darbesi, karakterinin derinliğini ve karmaşıklığını artırıyor. Yine de sabit kalan çehresi ve kompozisyonuyla, tüm bu değişime rağmen hayatın içinde kendi olan kimliğini taşımaya devam ediyor. Son olarak, yolculuk, tamamen gerçekleşmiş Daimon'un somutlaşması olan heykele dönüşümü ile sona eriyor…
Daimon teorisi, ruhun nihayetinde bizi en özgün benliğimize yönlendirdiğini önerdiği gibi, Hiromita'nın heykele geçişi, gerçek doğasını kucaklamasını temsil ediyor. Üç boyutlu şekli, Daimon teorisi tarafından teşvik edilen varoluşumuzdaki imgeyi gerçekleştirmektir. Resimdeki gibi bir illüzyon yoktur heykel formunda. Kendi gibidir. Neyse o olabilmiştir.
İzleyiciye şimdiye kadar her formunda keyifli bir deneyim sunduğunu gördüm. Resim ve heykellere dokunduklarında kendi içsel daimonlarını hatırlamalarını umuyorum. Resimlerde kullandığım renk ve dokularda, gelişigüzel, dışavurumcu, boyaların çatladığı bir tarz var. Özellikle aşırı düzenli olmasını istemiyorum Hiromita’nın. Yeri geldiğinde sünger taşı, iplikler, kumlar, simler var resimlerde. Amacım malzemesi ve renk kullanımıyla izleyicinin biraz zaman geçirmesi, kusurlu olanla, mükemmel olmayanla, farklı olanla, benzersiz olanla bağ kurmaya izin vermesi. Resim ve heykellerde sakladığım kadim Çince, Tayvan’da kullanılan geleneksel Çince ve kadınlara özgü tek yazı olan nüshu’dan kelimeleri fark edip anlamlarını bulmak için keşif ve merak duygularının uyanacağını da hayal ediyorum.
Dijital sanatla geleneksel sanatı birleştirme yaklaşımınız nedir ve bu yaklaşımın eserlerinize nasıl yansıdığını düşünüyorsunuz?
Gerek fiziksel malzemeler (boya, kağıt, tuval bezi, kumaşlar) gerekse dijital teknikleri kullandığım, melez bir yöntem geliştirdim zaman içerisinde. Fiziksel olarak ürettiğim parçaları dijital olarak birleştiriyor, dijital ürettiklerimi (çeşitli baskı yöntemleriyle) fiziksel hale getirdikten sonra manipüle etmeye devam ediyorum. Yıllar içerisinde çeşitli kağıt parçalarına çizdiğim çizim ve eskizleri tarayıp yeniden bir araya getirmeyi sıklıkla yapıyorum. Parçalayıp bütünleştirmeyi seviyorum.
Olanak sağladıkları tesadüfler ve maddenin hafızası nedeniyle boya, kumaş, mürekkep, tozlar, ipler, anlamlı bir insan dokunuşunu, dokunsal bir deneyimi mümkün kılıyor. Dijital teknikler ise, hem farklı perspektifleri bir araya getirmemi kolaylaştırıyor, hem de getirdiği olanaklar ve solmayan capcanlı renkleriyle hayal gücümün sınırlarını genişletiyor. Anlatmak istediğim çok katmanlı, canlı anlatılar için, fiziksel ve dijital olanın bana sağladığı çeşitlilikten ve sentezlerinden yararlanmaya devam edeceğim.
Sanatınızda Tayvan ve Asya kültürünün etkilerini nasıl görüyorsunuz? Bu etkiler, eserlerinizde nasıl yorumlanıyor?
Asya ülkelerinin renkli görsel kültürü, çocukluğumdan beri beni çok etkiledi. Rengarenk ambalajlar, çizgi romanlar, anime karakterlerle dolu canlı bir görsel kültüre sahip Taipei’de yaşamış olmam görsel hafızama canlı imgeler kazıdı. Çalışmalarımdaki canlı renk paletinde 90’lardaki küreselleşen Asya görsel kültürünün büyük etkisi var. Ayrıca Asya sanatının iki boyutlu, illüstratif, kalın siyah kontür çizgileri de resimlerimde sık sık karşınıza çıkabilir.
Çinceyi Japonca’dan Çinceye çevrilmiş mangalardan öğrendim. “Hiromita” serimde çocukluğumda maruz kaldığım manga estetiğinden izler görülebilir. Çin kültüründeki wamao / kiremit kedisi heykellerinin Hiromita’ya ilham vermesi de Asya kültürünün anlatılarıma nasıl girdiğinin bir örneği olabilir.
Ayrıca resimlerimin kompozisyonlarında, Geleneksel Çin resim sanatı kompozisyonlarının etkisi bulunmakta.Geçen sene düzenlenen 17. Contemporary Istanbul’da sergilenen “Ethereal Sensations” serimde Çin manzara resimlerinde olduğu gibi ortadan dağ gibi yükselen dikey biçimler ağırlıklıydı.
Özetle, eserlerimin, gerek renk, gerek kompozisyon gerekse arka plan hikayelerinde, Asya kültürünün etkilerini görebilirsiniz.
Eserlerinizdeki renk kullanımı ve malzeme çeşitliliği izleyiciye nasıl etki ediyor?
Bu çok güzel bir soru. Çağımızın retinal alışkanlıklarına uygun canlı renk kullanımı, eserlerimin fark edilmesine, izleyiciyle kolay bağ kurmasına sebep oluyor. Bu bağ kurulduktan sonra ise, malzeme sayesinde yakaladığım doku çeşitliliği, izleyicinin eserle daha fazla haşır neşir olmasını sağlıyor diye gözlemliyorum. Kullandığım renklerin mutlu ettiğini, olumlu duygular yarattığını söyleyen çok kişi oldu. Ürkütücü dişler, kocaman bir ağza rağmen, patlayan canlı renkler olunca sanırım, insanlar tam da gerilimle keyfin arasında bir yerde deneyimliyor eserlerimi. Heykellerimde de mat dokulu ama canlı renkler kullandım. İnsan tenine benzer dokuyla kontrast olarak insan tenine veya kedi tüyüne uymayan bu canlı yeri geldiğinde neon renkler acaba insanlarda nasıl bir etki uyandıracak, Contemporary’de gözlemleyeceğim.
CoolBitX için özel olarak hazırladığınız Hiromita koleksiyonu hakkında bilgi verebilir misiniz? Bu koleksiyonun amacı nedir?
“CoolWallet x HIROMITA by Melek Anqi” NFT koleksiyonu, sanat, kültür, finans ve teknoloji dünyalarını bir araya getiren heyecan verici bir işbirliği oldu.
Kredi kartı büyüklüğündeki dünyanın ilk “soğuk” mobil donanım cüzdanını yaratan CoolBitX, yeni “sıcak” dijital cüzdanı CoolWallet HOT’ın tanıtım kampanyasını Hiromita’yla oluşturduğu özel bir NFT koleksiyonuyla duyurdu.HIROMITA NFT’sine sahip olmak, özgün bir sanat eserine sahip olmanın yanı sıra, CoolWallet'in özel Discord'una ve tüm CoolBitX etkinliklerine katılım imkanı ve diğer özel avantajlar elde etmelerine olanak tanıdı. Bu ekosistem, topluluk üyeleri arasında daha derin bağlantılar ve müşteri bağlılığı oluşturan çeşitli etkileşimlere ve deneyimlere olanak sağlayacak ve bu da nihayetinde markanın kripto varlıkların kitlesel olarak benimsenmesi vizyonuna katkıda bulunacak.
"CoolWallet x HIROMITA by ANQI" NFT koleksiyonunda CoolWallet kullanıcılarının kazanabileceği, satabileceği veya hediye edebileceği toplam 10 benzersiz HIROMITA sanat eseri var. HIROMITA NFTsine sahip olan kullanıcılar hem bir NFT (Non-Fungible Token / Nitelikli Fikri Tapu) sanat eserine, hem de bu NFT’ye tanımlanmış ayrıcalıklara sahip oluyor. Her HIROMITA NFT, başlığı tarafından yansıtılan, Wholehearted (İçten-Kendi Gibi), Passion (Tutku), Clarity (Netlik), Joy (Coşku), vb. gibi farklı bir temayı işliyor. Hayatlarında bu temanın bir hatırlatıcısı olmasının yanı sıra, her bir HIROMITA NFT, CoolWallet kullanıcıları için bahsettiğim gibi özel avantajlar sağlıyor.
“CoolWallet x HIROMITA” NFT koleksiyonu sayesinde, dünyanın çeşitli yerlerinde Hiromita koleksiyonerleri oldu. Hiromita’nın hikayesini, verdiği mesajı markanın düzenlediği çevrimiçi toplantılarda anlatma fırsatı buldum. Çin Yeni Yılında markanın kullanıcıları farklı Hiromita’lardan kendi hayatları için diledikleri özellikleri getiren Hiromita’yı NFT koleksiyonlarına katma fırsatı buldular.
CoolBitX ile gerçekleştirdiğim bu işbirliği, Web3 teknolojileriyle insanların, sanatçıyla, markayla ve birbirleriyle etkileşim kurabilecekleri anlamlı bağlar oluşturabileceğinin bir örneği oldu.Web3 teknolojilerinin kültürel, finansal, sanatsal katmanları olan zengin bir hikaye anlatıcılığı için sanatçıya verdiği olanakları önemli buluyorum
Son olarak günümüz sanat dünyası hakkında ne düşüncelerinizi paylaşabilir misiniz?
Kültür endüstrisinin yönlendirmelerinin beğenileri şekillendirdiği, sanatın metalaştığı bir süreçteyiz. Bir sanat izleyicisi olarak ise neyi beğenip beğenmediğimizi kendimiz belirleyebilmek için sanat okuryazarlığı edinmek, sanatla kendi özgün ilişkimizi kurmak önemli. Bir sanatçı olarak bu süreci doğru okumaya, sanatımı insanlara ulaştırmak için hem çağın getirdiği teknolojileri kullanmaya, hem de Hiromita karakterimi de bir marka olmasa da bir marka gibi tanıtmaya çalışıyorum. Hikaye anlatıcılığı, görsel çekicilik, sanatçının kültürel kimliği, kullanılan malzemeler hepsi bir bütün olarak ele alınmalı artık.
Çağdaş sanat, yerleşik sanat eseri kavramını yıkıyor, sanatın, sanat eserinin başka türlü de olabileceğini öneriyor. Bir anlamda, çağdaş sanatçı, nesneyi aşarak, özne ve nesne arasındaki tüm bağlamı bozarak sanat eseri oluşturuyor. Ben de gerek “Hiromita” gerekse fizi-dijital soyut serilerimle giderek daha katmanlı okumalara fırsat verecek ve kalıcı olacak çağdaş sanat eserleri üretebilmeyi umuyorum.
Ekranlarımız bu kadar parlak, instagram akış sayfamız bu kadar renkliyken sanatın bundan etkilenmemesi de olası değil. Dijital sanat, renklerin kalitesini arttırdı, capcanlı, solmayan renkler, geçişler var. Yapay zeka ile hayal gücünün sınırları zorlanıyor.Şu aralar yaşadığımız büyülenmenin geçici olabileceğini, dijitali ve yapay zekayı de içine alan sanat eserleri, eninde sonunda, içerik ve bağlam uyumu olunca ve insana dair, gerçeğe dair bir duygu veya deneyim geçirince kalıcı olacaktır, diye düşünüyorum.
Son olarak, Türkiye’de bu fazla takip edilmese de Asya sanatının ve Asya sanat pazarının yükselişe geçtiğini görüyorum. Son yıllarda Asyalı sanatçılar,giderek daha fazla uluslararası varlık göstermekte ve dünya çapında koleksiyonerlerin ilgisini çekmekteler. Modern ve Çağdaş Asya Sanatı’na sadeceAsyalı koleksiyonerlerle sınırlı olmayan, Amerika ve Avrupa da dahil olmak üzere artan bir küresel bir talep bulunuyor.
Çağdaş Asya Sanatı’na olan ilgi son yıllarda küresel düzeyde arttı. Bölgede düzenlenen bienal, sergi, sanat fuarları ve ünlü müzayede ve galerilerin Asya şubeleri, Asya bölgesinin uluslararası sanat piyasasındaki görünürlüğünü artırdı. Artprice Çağdaş Sanat Raporu’na göre, 2021’de Çin, Hong Kong ve Taiwan, küresel sanat pazarının yüzde 40’ını oluşturdu. Asya sanat pazarı, hem Asyalı hem de Asyalı olmayan sanatçılar için önemli hale geldi. Son 20 yıldır Asyalı sanatçılara olan ilgi giderek artsa da henüz keşfedilecek, eserleri değer kazanacak pek çok sanatçı bulunmakta. Batı sanat pazarına göre Asya sanat pazarı ekonomik açıdan daha ulaşılabilir durumda olduğu için, koleksiyonerlik için ideal zaman olduğu düşünülüyor. Bu durum Asya sanatına yatırımı koleksiyonerler için daha çekici hale getiriyor ve Çağdaş Asya Sanat pazarını dünyadaki en heyecanlı sanat pazarlarından biri kılıyor.
Küresel sanat piyasasında, sadece Asyalı sanatçıların eserlerinin değil, Asyalı koleksiyonerlerin de etkisinin de etkisinin arttığı görülüyor. Bölge ekonomisinin güçlenmesiyle beraber, Asyalı koleksiyonerlerin alım gücü artış gösterdi. Ünlü üç müzayede şirketi Sotheby’s, Christie’s, and Phillips’in 2020 satışlarının üçte birini Asyalı müşteriler oluşturdu. Ayrıca zenginleşen Asyalı ülke koleksiyonerleri, sadece Asya’da değil, küresel trendlere ve odaklanılan sanatçılara da yön vermeye başladı.
Ben de önümüzdeki yıllarda sanatsal çalışmalarımı daha çok doğu Asya ülkelerinde (Kore, Tayvan, Japonya) sergilemeyi, oradaki fuar ve sergilere öncelik vermeyi planlıyorum. Sanatseverlere ise Contemporary Istanbul ve diğer fuarlar sayesinde Türkiye’ye gelen Asyalı sanatçıların eserlerine bir de bu yönden bakmalarını öneriyorum.