Ali İzzet Keçeci yazdı
Türk edebiyatının türleri arasında şüphesiz en farklı ve ayrıcalıklı yere sahip olan divan edebiyatıdır. Divan’ın gerek dili gerekse anlam yoğunluğu yaşandığı dönem toplum yapısına dair derin izler taşımakla birlikte eleştirel yönüyle dönemin yönetimi ve idare anlayışı açısından da fikirler sunmaktadır. Divan edebiyatının pek çok büyük yıldızı bulunmakla birlikte, parlayan son yıldızı ve son temsilcisi olarak “Şeyh Galip” sayılır. İstanbul’da Yenikapı Mevlevihanesi dolaylarında 1757 senesinde dünyaya gelen Şeyh Galip’in asıl ismi “Mehmet Esat”tır. Babası ve dedesi Mevlevi büyüklerinden olan Mehmet Esat, ilk çocukluk çağlarından itibaren Mevlevi terbiyesi ve eğitimi ile büyümüş ve ileride büyük bir divan edebiyatı şairi olacağının işaretini o günlerden vermişti. Aldığı yoğun eğitim neticesinde Arapça ve Farsça dillerine hakim bir şair haline gelen Şeyh Galip, henüz 24 yaşında iken tamamladığı divanı ile dönemin sanat ve siyaset ortamında adını duyurmuştu. Bugün dahi insanları etkileyen bir yoğunluğa sahip olan ve bir inatla yazmaya başladığı Hüsn-ü Aşk’ı altı ay gibi kısa bir sürede tamamladığında ise daha 26 yaşına yeni girmişti. Divan’da özellikle Mesnevi eserleri ile çok farklı bir yerde duran Şeyh Galip, Galata Mevlevihanesi şeyhliği sırasında dönemin hükümdarı III. Selim Han Hazretleri ile yaşadığı yakın dostluğun da etkisiyle tüm ülkede bilinir hale geldi.
Efendimsin cihânda i’tibârım varsa sendendir
Miyân-ı âşıkânda iştihârım varsa sendendir.
Benim feyz-i hayâtım hâsılı rûh-i revânımsın
Eğer sermâye-i ömrümde kârım varsa sendendir.
(Sen benim efendimsin, yeryüzünde itibarım varsa sendendir. Aşıklar arasında bir şöhretim varsa yine sendendir. Benim hayatımın bereketi, akıp giden ruhumu ortaya çıkaran sensin. Eğer ömrümde bir kazancım varsa senin sayendedir.)
Dili ve edebiyatının yanı sıra manevi kimliği ile de iz bırakan Şeyh Galip, Yenikapı ve Konya Mevlevihaneleri'nde çile doldurmayı tamamladıktan sonra Mevlevi büyükleri arasına katıldı. Mesnevi türünün ve Mevleviliğin en büyük şairlerindendir denildiğinde hiç şüphesi ilk akla gelen isim Şeyh Galip olur. Edebiyatta ve dilde yenilik taraftarı oluşu ve mevcut gidişatın yerine yeni bir tür akımın gelmesini istediği, gerek yazılarında gerekse dil ve anlatımında en dikkat çeken yönlerdendir. Edebiyatın, özellikle Divan edebiyatının kısırlaştığı ve kendini tekrar ettiği bir dönemde yeni imgeler kullanarak ufku genişleten Şeyh Galip, kendinden sonra bu yeniliği devam ettiren kimsenin gelmemesi sebebiyle Divan’ın son yıldızı olarak kabul edilir.
Fârığ olmam eylesen yüz bin cefâ sevdim seni
Böyle yazmış alnıma kilk-i kazâ sevdim seni
Ben bu sözden dönmezen devreyledikçe nüh felek
Şahid olsun aşkıma arz-u semâ sevdim seni.
(Yüz bin cefa etsen vazgeçmem, bir kere sevdim seni. Kaza ve kader kalemi alnıma böyle yazmış; sevdim seni bir kere. Dokuz gök döndükçe bu sözden dönmem, sevdim seni; yer ve gök şahid olsun.)
Eserlerinde ve divanında gerek eğitim hayatı gerekse aileden gelme Mevleviliğin etkisi ile ilahi aşk, güzellik, hikmet, sonsuzluk ve varlık dünyası temel ögeleri oluşturur ve eserlerinde sıkça bu konulara değinir. Osmanlı sarayı ile olan yakınlığının da etkisiyle büyük sohbet ortamlarında bulunan Şeyh Galip, şüphesiz edebi üstünlüğü daha hayatta iken anlaşılan nadir insanlardan olagelmiştir. Divanını tamamladıktan sonra hayattan el etek çekip inzivada kalmayı düşünürken o sıralarda tahta çıkan III. Selim Han Hazretlerinin de etkisi ve Konya Mevlevihanesi'nin emri doğrultusunda Galata Mevlevihanesi şeyhliğine getirilmesi hayatında yeni bir dönüm noktası oldu. Öyle ki, vefatı sonrası defnedildiği yer de olan Galata Mevlevihanesi, gerek Mevlevilik gerekse dönemin siyaseti açısından büyük bir öneme sahiptir. Sultan ile olan muhabbetinin ve büyük eserlerinin zirvesinde iken, çok genç bir yaşta henüz 42 yaşında 3 Ocak 1799 tarihinde vefat etti.
Hayfdır şâh iken âlemde gedâ olmayasın
Keder-âlûde-i ümmîd u recâ olmayasın
Vâdî-‘i ye’se düşüp hîç ü hebâ olmayasın
Yanılıp reh-rev-i sahrâ-yı belâ olmayasın
Âdeme muttasıl ol tâ ki cüdâ olmayasın
Secdeler eyle ki merdûd-ı Hüdâ olmayasın
Hoşça bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen
Merdüm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen.
(Yazık olur, sultanken bu alemde dilenci olmayasın, Ümidine keder bulaşmış ve yalvaran olmayasın, Keder vadisine düşüp değersiz ve faydasız olmayasın, Yanılıp bela çölünün yollarına düşmeyesin, Secdeler et ki Yaradanın reddettiği olmayasın. Hoşça bak kendine ki kainatın özüsün sen, Bütün yaratıkların gözbebeği olan insansın sen.)
Başta dönemin sultanı ve yakın dostu III. Selim Han olmak üzere tüm toplumda büyük bir üzüntüye sebep olan ölümü neticesinde, şeyhliğini de yaptığı Galata Mevlevihanesi'nde yer alan türbeye defnedildi. Dünya üzerinde 42 sene yaşayıp göçmesine rağmen, ardında bıraktığı başta Hüsn-ü Aşk olmak üzere onlarca eserle divan edebiyatının halen parlayan son yıldızı olarak adını tarihe yazdırdı. Bugün müze olarak kullanılan Mevlevihane bahçesinde yer alan türbesi onu tanıyan ve anlayan kişilerin ziyaretçi akınına uğramakta ve ışığı halen gelenleri aydınlatmaktadır.