Ahmed Adnan Saygun’un 1983’te tamamladığı “Gilgameş Operası”, ilk kez sahnelenerek Türkiye sanat hayatında tarihi bir ana imza attı. İstanbul Devlet Opera ve Balesi tarafından sahnelenen eser, 16. Uluslararası İstanbul Opera ve Bale Festivali kapsamında Atatürk Kültür Merkezi Türk Telekom Opera Sahnesi’nde seyirciyle buluştu.
Yıllar içinde hayalden gerçeğe dönüşen bu özel eserin orkestra şefliğini Gürer Aykal ile üstlenen Şef İbrahim Yazıcı, Mürekkep Haber’e verdiği özel röportajda eserin tarihi, müzikal yapısı ve yaratım sürecini tüm yönleriyle anlattı.
“Bu bir opera değil, epik bir anlatı: Epic Drama”
İbrahim Yazıcı, Gilgameş’i sıradan bir opera formunda değerlendirmenin mümkün olmadığını söylüyor. Eserin bestecisi Ahmed Adnan Saygun’un el yazmasında yapıtı “epic drama” olarak tanımladığını belirten Yazıcı, bu ayrıma şu sözlerle dikkat çekiyor:
“Eser opera değil aslında çünkü bestecisinin el yazmasıyla ‘epic drama’ diye geçiyor. Tabii ki şarkıcılar var eserde, ama başrollerde iki balet var: Gilgameş ve Enkidu. Bu anlamda oldukça özgün bir yapıya sahip.”
Bu özgünlük sadece sahneleme açısından değil, eserin müzikal dili açısından da kendini gösteriyor. Saygun’un müziği, Anadolu’nun tarihsel ve kültürel derinliğinden beslense de, evrensel bir anlatım diliyle şekilleniyor.
Saygun’un Müziği: Makamın İzinde, Rengin Peşinde
Şef Yazıcı, Saygun’un müzikal kimliğini tanımlarken, onu yalnızca klasik Batı formunda değil, Anadolu’nun müzikal dokusunu da işleyen bir besteci olarak görüyor:
“Bu toprakların hikayesi olduğu için Saygun da bence bu topraklarda doğmuş en önemli besteci. Evrensel anlamda beste yapan biri. Müziğinde makamların yansımalarını duyabilirsiniz. Tıpkı bir ebru gibi… Ritmik yapı olarak da Anadolu’nun çok sesli zenginliğinden etkilenmiş.”
Saygun’un orkestrasyon tekniği ise oldukça katmanlı. Yazıcı, bu zenginliği ünlü İtalyan yönetmen Franco Zeffirelli’nin sahne estetiğine benzetiyor:
“Zeffirelli sahnede her köşeyi detaylandırır, her bakışta yeni bir şey fark edersiniz. Saygun’un orkestrasyonu da böyle; her dinleyişte başka bir enstrüman sizi yakalıyor.”
40 Yıllık Bekleyiş: Neden Ancak Şimdi?
Saygun son notasını 1983’te koydu. Ancak Gilgameş ancak 2025 yılında sahnelenebildi. Bu gecikmenin nedeni ise hem teknik hem de kurumsal hazırlık süreci.
“Açıkçası bir delinin ve onun gibi delilerin bu eseri yaparız diye dört elle sarılması gerekiyordu. Biz bunu üstlendik,” diyor Yazıcı. “Teknik donanım gerekiyor. Bu kadar yetkin bir orkestra ve koro şimdi var elimizde. Bu yüzden çok gururluyum.”
Eserde Devlet Opera ve Balesi’nin neredeyse %75’i görev alıyor. Sahne önü ve arkasıyla büyük bir prodüksiyon gerektiren bu yapım, teknik altyapısı ve insan gücüyle adeta dev bir sanat yapbozu gibi.
21. Yüzyıl Teknolojisiyle Kadim Bir Efsane
Gilgameş sahnelenirken yalnızca müzikle değil, görsellikle de güçlü bir anlatım sunuyor. Şef Yazıcı, kullanılan teknolojik yenilikleri şu sözlerle anlatıyor:
“Ghost wall’lar kullanılıyor, inanılmaz bir video projeksiyon ve video art ile desteklenmiş. Bu projeksiyonların müzikle senkronize gitmesi büyük çalışma gerektiriyor. Farklı tempolarda çaldığımız için her prova teknik açıdan yeniden tasarlanıyor. Ama biz bu yüzyılda bu eseri sahneliyorsak, çağın tüm olanaklarından faydalanmalıyız.”
Türkçe Opera Olur mu? Elbette Olur!
Eserin Türkçe olması bazı tartışmaları da beraberinde getiriyor: Türkçe opera olur mu, olmaz mı? Bu soruya net yanıt veriyor Yazıcı:
“Nasıl ki İtalyanca, Almanca, Fransızca, Rusça, Çekçe opera varsa Türkçe neden olmasın? Türkçe şarkı söylemeye çok uygun bir dil. Dede Efendi’yi, Hacı Arif Bey’i söyleyebiliyorsak Saygun’u da söyleriz.”
Yazıcı’ya göre, şarkıcıların Türkçeye alışkın olmaması bu dilde eser söylemeye yönelik bir çekincenin temelini oluşturuyor. Ancak zamanla bunun da aşılacağına inanıyor.
Gilgameş: Anadolu’dan Evrensele Uzanan Bir Efsane
Sümer mitolojisinin en eski kahramanlık öykülerinden biri olan Gilgameş, Ahmed Adnan Saygun’un müziğiyle yeniden hayat buluyor. Epik yapısı, yerli anlatısı, çok katmanlı müzikal dili ve sahne üstü görselliğiyle bu eser, yalnızca bir opera değil; aynı zamanda kültürel bir hafıza ve sanat tarihine düşülen bir not.