Hazırlayan: Oğuz Çetinoğlu
GİRİŞ:
Türk fikir ve yazı hayatının mümtaz şahsiyeti Nevzat Kösoğlu, gazete ve dergilerdeki yüksek muhtevâlı makalelerinin, konferans ve sohbetlerinin dışında, her biri çok değerli, 18 adet eser kaleme alıp yayınlamıştır. Eserlerinin isimlerinde anahtar kelimelerin: Türk, milliyetçilik, kültür, Türk dünyası, Türk Milliyetçiliği olduğu görülür. Usta bir biyografi yazarı olarak da, Türk milletine, Türk milliyetçiliği düşüncesine, Türk kültürüne ve inanç hayatına hizmetleriyle isimlerini yazdırmış kişileri inceleyip yazmıştır.
Önceki bölümde Nevzat Kösoğlu’nun 7 eseri tanıtılmıştı. Bugünkü bölümde de 11 eseri hakkında kısa bilgiler sunulmaktadır.
İyi okumalar…
NEVZAT KÖSOĞLU’nun hayatından kesitler:
(OSMAN ÇAKIR’ın hazırladığı NEVZAT KÖSOĞLU (*)kitabınhdan alınmıştır.)
MİLLİYETÇİLİK DÜŞÜNCESİNİN OLUŞMASI…
Şöyle bir olay yaşamıştım. İlkokuldaydım: Ahmet Ağabeyim ortaokuldaydı. Onun Büyük Atlas`ı vardı. Atlasın içinde ırkların dağılımını gösteren haritalar bulunuyordu. Türkler kırmızı renklerle gösterilmişti. Onları gördüğüm zaman dikkatimi çekti. ‘Türkler bu kadar çok mu dünyada?’ diye ağabeyime sordum. Ağabeyim: ‘İşte bu Turan’ dedi. Bütün Türkler bir arada. Mademki bunların hepsi Türk; bütün Türklerin bir arada olması tabîi geldi bana. Turan fikri câzip geldi yani. Gökalp`i filan duymadığım bir zamanda, kafamda bir Turan fikri, Türk birliği fikri oluştu.
Milliyetçilik bende duygu olarak, Türkiye`nin geri kalmışlığına, iktisadî zayıflığına ve adaletsizliklere bir isyan şeklinde çıkmıştır. Bunu iyi biliyorum. Bu konuda arkadaşlarımla yaptığım tartışmaları ve sohbetleri hatırlıyorum. Burada geri kalmışlığımıza bir isyan vardı. Yani Amerika niye şöyle de, Türkiye böyle olsun? Türkiye niye geri kalmış olsun? Türkiye`de insanlar niye aç olsun? Diye arkadaşlarımla tartışırdım. Bunlar bende temel oluşturmuştur.
Kitapta anlattığım bir hikâye vardır. Kimin olduğunu bilmiyorum. ‘Men garibem, men yoksulam men de Türk`em gardaşlarım’ diye dilenen bir Türkistanlının hikâyesi vardır. Yani Türk Dünyasından gelmiş, belki Azeri, belki Türkmen birisi İstanbul`un o dağdağalı günlerinde, sıkıntılı zamanlarında, çaresiz kalmış bir köşede dileniyor ve dilenirken da bunları söylüyor. Bu hikâye beni son derece etkilemiştir. Türk dünyasından gelen bir insanın Türkiye`de dilenme çaresizliğine düşmesi, beni çok fazla etkilemiştir.
O yıllarımdan beri güçlü bir sosyal adalet duygusuna sahibim. Fakat sınıf fikrinin ömrüm boyunca hiçbir cazibesi olmadı. Daima milli çerçevede düşündüm. Sömürüyü de esas olarak milletler arasındaki bir mücadele olarak gördüm. Millî çerçevede insan için sosyal adalet istedim. Sonraki yıllarımızda sloganlarımızdan biri olmuştu: Güçlü devlet, mutlu millet…
Çocukluğumuzda kitap yoktu. 1940`lı yıllarda ilkokulda kütüphane var mıydı bilemiyorum. Elime ilkokulda iken nasıl düşmüştü hatırlamadığım bir ince kitap geçti. Bir Osmanlı Paşasının biyografisi. Onu ben günlerce okumuştum. Bir biyografinin dönüp dönüp okunacak bir tarafı olmaz. Fakat ben okudum. Niye? Çünkü okunacak başka bir şey yok. Ortaokul kütüphanesi de kapalı bir yerdi. Kitapta yazdım. ‘Bozkurtların Ölümü’ isimli kitabı nasılsa aldım oradan, belki de çaldım. 1953-1954 yılları idi… Kitap aldı götürdü beni. Bozkurtların Ölümü’mün özel bir yeri var.
Milliyetçilik doğal bir mensubiyet duygusudur zaten. Normal bir cemiyette, bir insanın milliyetçi olması tabî bir şeydir. Çünkü kişiliğini, kimliğini o kültür içinde o çerçevede kazanır. Biraz daha teknik tâbirle o toplum içinde insan sosyalleşir. Milliyetçilik insanın, yaşadığı topluma mensubiyet duygusuyla bağlanmasıdır.
Bizim sağlam dokulu ve aynı üslupta, bir toplum yapımız var. Bu sağlam yapıyı kültür birliği ile sağlıyoruz. İspir’de, Diyarbakır’da, İzmir’de, İstanbul ve Ankara’da… Çocukların sokaklarda oynadığı oyunlar aynı. Camilerde verilen vaazlar aynı. Kahvelerdeki konuşmalar birbirine çok yakın. Bu; tasada ve sevinçte birlik demektir. Bu çok önemli. Bu, kültür birliğidir. Çocukların oyunlarında, köy ve mahalle kahvelerinde insanların sohbet konularında farklılaşmalar olursa (ki artık oluyor) kültür birliğinde çatlaklar meydana geliyor demektir. Gelecek açısından bunu tehlikeli buluyorum.
(*) NEVZAT KÖSOĞLU İLE SÖYLEŞİLER / HATIRALAR yahut BİR VATAN KURTARMA HİKÂYESİ: OSMAN ÇAKIR. Ötüken Neşriyat. Yayın Nu: 749 Kültür Serisi: 378 / 16,5 X 23 Santim / 462 Sayfa. İstanbul, 2006
ŞEHİT ENVER PAŞA
Osmanlı`nın çöküşü de kuruluşu gibi bir destandır. Çöküşün kahramanları olan neslin bayraktarı Enver Paşa`dır. Onların varlığıyla İmparatorluğun çöküşünü birlikte düşünmek şaşırtıcıdır ve haksızlık gibi görünür. Onların yürekleri dağ gibiydi; hayalleri de öyle... Asla küçük düşünmüyorlardı. Yüce Devlet`i, ülkesi ve milletiyle kurtarmak için kendilerini ateşlere atarken, her biri İmparatorluğun bir uzak köşesinde, bütün Müslüman dünyayı kurtarmayı düşlüyor ve bunun heyecanı ile sarsılıyorlardı. Büyük düşünmek, büyük rüyalar görmek büyük zamanların görüntüleridir. Oysa bunlar çöküyorlardı ve çökerken bile yüreklerindeki ve kafalarındaki büyüklükleri terk etmiyorlardı. Sonra, Anadolu`ya çekildik. Artık onları anlamak zorlaştı. İnsanlarımızda yürekler daraldı, ufuklar kapandı; araya anlamsız siyasî endişeler girdi. Erzurum`u, Sarıkamış`ı ‘Turan’ zannedip Enver Paşa`yı, ‘askerlerimizi Turan yolunda kırdırmak’la suçladık. Oysa dedelerimiz Irak`ta, Filistin`de, Kafkaslar`da, Çanakkale`de vatan topraklarını savunuyorlardı. İngiliz ordularının buralarda ne aradıklarını sormak yerine, onların yüce makamlarını tartışmaya açtık... Enver Paşa o mübarek neslin başbuğu idi. M. Kemal Atatürk diyor ki: ‘Enver bir güneş gibi doğmuş, bir gurûb ihtişamıyla batmıştır; arasını tarihe bırakalım.’ İsmet İnönü diyor ki: ‘Enver Paşa ihtilalden önce ahlak, cesaret ve kahramanlık misali olarak tanınmıştır. Enver`e en çetin kıta hizmetleri tam ve itimatla emniyet edilmiştir. Enver Paşa şahsî meziyetleriyle iyi bir asker, iyi bir subay olarak, cemiyetin kusur olarak bildiği unsurlardan, insanın tasavvur edemeyeceği kadar nasibi olmayan bir tiptir.’ Zeki Velidî Togan diyor ki: ‘Enver Paşa son Türk tarihinin en büyük şahsiyetlerinden biridir. Bu zat, Türk ve dünya siyasî hayatındaki konumunu şüphesiz ki tesadüfen yahut birisinin korumasında elde etmedi.’ Ziya Nur diyor ki: ‘Enver`in Ravza-i Mutahhara`ya girişini canlandıran cümleler; tüyler ürpertici bir inanç ve edep yüksekliğinin muhteşem tablosudur.’ Bu kitapta, Osmanlı son dönemlerimizin büyük kahramanının hayatını ve temiz kişiliğini yakından tanıyacaksınız.
2008 yılında basılan biyografi türündeki eser 654 sayfadır.
GEÇMİŞ ZAMAN PEŞİNDE YAHUT VAİZİN SÖYLEDİKLERİ
Nevzat Kösoğlu bu kitabıyla doğduğu yere, İspir`e, dönüyor. "Ben İspir kasabasını çocuk gönlümün cenneti olarak bilirim. O günleri anlattım. Sanırım küçük çevrelerde yaşayan herkesin böyle bir cenneti vardır. Bu yüzden yazdıklarımı okurken, birçok ortak duygu ve çağrışımlarımız olduğunu göreceksiniz. O güzellikleri yeniden hatırlayarak paylaşmak ve zaman zaman durup biraz düşünmek, umarım hoşunuza gidecektir.
Hatırat türündeki kitap, 2007 yılında 240 sayfa olarak basıldı.
DÜNDAR TAŞER
Dündar Taşer her şeyden önce, kendi tarihimize, milletimize bakışımızdaki daralmaları, küçülmeleri, Cumhuriyetin ilk dönemleri için anlayışla karşılanabilecek sapmaları parçalayan, ufuk açan bir insandı. Osmanlıya bakarken, kardeş katli fetvasını açıklarken, Tanzimat hareketlerini değerlendirirken, daima oluşturulmuş yargıları yıkar, kalıpları parçalar, böylece daha millî düşünmemizin, daha millî görmemizin yolunu açardı. Büyük düşünmeyen, büyük rüya görmeyen milletlerin büyük olamayacağına inandığı için, gençliği böyle büyüklere hazırlamaya çalışırdı.
Biyografi grubunda yer alan eser, 227 sayfa olarak 2010 yılında basılmıştır.
TÜRK OLMAK VEYA OLMAMAK
Günümüz ortamında aklî, tarihî ve toplumsal gerçeklere rağmen, propaganda o kadar yoğun estirilmiştir ki, zayıf ruhları sarsmış, milletimizi yaralamıştır. Yıkmak, yapmaktan kolaydır; sadece bizim için değil, bütün milletler için böyledir. Millî birliği korumak, parçalamaktan çok daha zordur. Bizim birlik dediğimiz toplumsal olgu ve duygular yüzyıllar süren bir ortak yaşamanın ve sayısız tatlı-acı tecrübelerin bir sonucudur. Bu kadar uzun bir süreçte ulaşılan bu duyguya sıradan bir şüphe düşürmek hiç de zor değildir. Üstelik kullanılan argümanların gerçeğe uyması da gerekmez.
Sosyoloji türündeki 240 sayfalık kitabın ilk Baskısı 2007, 2. baskı: 2009 yılında yapıldı.
GALİP ERDEM
Geleneksel kültürümüzde, insanın ne yazdığından çok, ne yaptığına bakılır, ona göre değerlendirilirdi. Eğitimimiz de, bilgi edindirmekten çok, kişilik ve bir kimlik kazandırmaya yönelikti. Bu eğitimin en önemli yönlerinden biri tekke ve tarikatlardı. Oralarda insanlar, kitaplardan okumaktan çok, sohbetlerde bulunur ve mürşit ile aynileşmeye dayalı bir kişilik eğitimi almaya çalışırlardı. Günümüzde de olayın ilkesi değişmemiştir: İlköğretimin temeli, çocuğa kişilik ve bir kimlik kazandırmaktır. Burada mürşit öğretmendir ve kişilik eğitiminin en sağlıklı yolu örnek kişilikle yani öğretmenle özdeşleşmektir. İşte Galip Erdem, bu çizgide bir öğretmendi. Yakın çevresinin kendisini “şeyhimiz” diye çağırması, sıcak bir yakınlığın altındaki bu gerçeğe dayanıyordu.
Biyografi türündeki eserin ilk baskısı: 2002, son baskısı: 2010 yılında yapıldı. 243 sayfadır.
KÜRESELLEŞME ve MİLLÎ HAYAT
İnsan mensup olduğu medeniyeti yapar yahut yıkar. Toplumsal değişmenin mekanizması insanın içindedir. Kurmak istediğiniz medeniyetin heyecan ve eylem ölçülerini önce ferdin kişiliğinde gerçekleştireceksiniz. Kişi, hayatı kavrayıp yorumlayacağı ve eylemlerini ona göre gerçekleştireceği anlam haritasını ve ölçülerini içinde doğduğu millî kültürden alır. Bunun temeli de imandır. Küreselleşme, globalleşme, zihniyet değişikliği gibi evrensellik iddiasını taşıyan söylemler, Türk milletinin gerek fert gerekse kültür bazında taşıdığı yüksek değerleri yıkmağa yöneliktir ve emperyalizme hizmet etmektedir. Bu durumda kimliğimizi oluşturan değerlerimizi yeniden kavramak, yeni bin yılın şartlarına göre onları değerlendirip yüceltmek yolunda çalışmalıyız.
184 sayfalık Sosyoloji türündeki kitabın ilk baskısı 2002, ikinci baskısı 2006 yılında okuyucu ile buluşturuldu.
BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ
Osmanlı`nın son dönem aydınları Devlet-i Aliyye`yi ayakta tutabilmek için bütün varlıkları ile uğraştılar ama tarihin akışını değiştiremediler. O neslin Enver Paşa gibi bayrak isimleri, Mustafa Kemal gibi büyük gerçekçileri vardı. Said Nursî de bu neslin kahramanlarından biri olarak ülkücülüğün erişilmesi güç örneklerini verdi; Cumhuriyet kurulduktan sonra, önceleri bir nefer gibi hizmet ettiği Türk Milletinin imanını kurtarmak işini üstlendi. Her türlü peşin hükümden uzak, güzeli güzel, iyiyi iyi olarak görmeye hazır olanlar için...
1. baskısı 1999, 2. baskısı 2009 yılında yapılan 391 sayfalık kitap, biyografi grubunda yer almaktadır.
TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ ve OSMANLI
Osmanlılık ve Türklük konusunda üretilen sayısız ve sun`î tezatların girdabına kapılmamak için mutlaka okunması gereken bir eser. Milliyetçilik, içine girdiğimiz çağda da, batı dünyasının örtülü gerçeği olarak kalacaktır. Yani milliyetçiliğin sözünü etmeyecek, ama bütün iktisadî ve siyasi politikalarını da bu esasa göre düzenleyeceklerdir. Bu örtülü tavırda, Avrupa`nın özellikle siyasi hayatında ortaya çıkan milliyetçi tutumların tamamının ırkçı bir yaklaşıma sahip olmalarının da payı vardır. Ne olursa olsun, Avrupa`nın bu ikiyüzlülüğü bizim okumuşlarımızı da her zamanki gibi etkilemiş ve yüksek sesle milliyetçilik düşüncesini sorgulamaya başlamışlardır.
Sosyoloji grubunda yer alan 251 sayfalık kitabın 1. Baskısı 2000, 3. baskı sı Kasım 2012’de yapıldı.
TÜRK KİMLİĞİ ve TÜRK DÜNYASI
Türkiye bugün, tarihî kıblesine dönük bir iman hamlesi içinde görünmektedir. Bu açıdan bakıldığında, büyük zamanlar yaşamakta olduğumuz söylenebilir. Türk kültür coğrafyasının bütün alanları, tarihinin hiç bir döneminde olmadığı kadar birbirine açılmıştır; çok büyük ve güzel kültürel açılışlarının imkânları doğmuştur. Bu imkânları değerlendirebilmek için, bu iman hareketini alevlendirip genişletmek, böylece, toplumun kendine güvenini sağlayarak, kültürel yaratıcılığı beslemek gerekecektir. Kıblemizi kaybetmemek, kaybolmuş zamanları yaşamamak için...
Sosyoloji grubundaki 255 sayfalık kitabın 1. baskısı 1996, 2. baskısı 1999 yılında gerçekleştirilmiştir.
KİTAP ŞUURU
Bir neslin el kitabı... Çoğunluğu 1968 ile 1973 yılları arasında yazılmış, muhtelif dergilerde yayınlanmış makaleler... O makaleler ki yazıldıkları zamandan itibaren birçok mahfilde seminer ve ders konusu olarak tâkip edildiler. O makaleler ki bugün yazılsalar belki de aynı duygular ve kelimelerle yazılacaklardı. ‘Kitap Şuuru’ bugüne kadar olduğu gibi bundan sonraki nesillere de şuur kazandıracaktır.
1. baskısı 1994, 2. baskısı 1998 yılında okuyucuya sunulan sosyoloji grubundaki kitap, 358 sayfadır.
MİLLÎ KÜLTÜR VE KİMLİK
Bu kitap, kavram kargaşasının yaşandığı, yanlış bilgi ve yönlendirmelerin çok olduğu ‘Kültür ve Millî Kimlik’ alanlarında sağlıklı ve uyarıcı tespitler yapmaktadır. Bu kitaptaki yazılarla, kötü niyetlilerin sloganlaştırarak saptırdığı, iyi niyetlilerin de soyut ifâdelerden öteye pek fazla gidemediği bazı önemli kavramları kafanıza ve yüreğinize sindirebileceğinizi umuyoruz.
Sosyoloji türündeki 234 sayfalık kitabın ilk baskısı 2002, ikinci baskısı 2006 yılında yapıldı.
NEVZAT KÖSOĞLU’NUN BÜTÜN ESERLERİ 12 X 19,5 SANTİM ÖLÇÜLERİNDEDİR VE ÖTÜKEN NEŞRİYAT TARAFINDAN YAYINLANMIŞTIR.