Ali İrsadi yazdı
Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde dağların ateşi sönmeden, dalgaların hırsı dinmeden yüce dağların üzerine bir Dağlar Padişahı gelmiş. Her şeye emreden bu padişah önce dağların ateşini söndürmüş, sonra da dalgaların hırsını dindirmiş. Daha sonra da rüzgârı kendisine vezir yapmış ve ona kanadı bulunan her hayvanı sırtında taşımasını emretmiş.
Onun bu emrinden sonra kanadı bulunan hayvanlar uçup cıvıltılarıyla gökyüzünü doldurmuş. Önceleri her birinin yuvası toprak altında iken uçmaya başlayınca bir kısmı kayalıklarda bir kısmı da ağaçlarda yuva yapmış.
Serçe ile Keklik taşlar arasında, Karga ile Bülbül ağaç dallarında, Kartal ile Horoz da sarp kayalıklarda yuva yapıp komşu olmuşlar. Herkes komşusu ile çok iyi anlaşıyormuş. Hatta Kartal karada Horoz da denizde avlandığı halde yiyeceklerini bölüşüyorlarmış.
Aradan uzun yıllar geçmiş. Bir gün Dağlar Padişahının yaprakları altın sarısı, tomurcukları gök mavisi, gövdesi yosun yeşili bir kızı doğmuş. O da kızına “Dağlar Çiçeği” adını koyarak onu en güzel yamaca dikmiş.
Kız öyle güzelmiş ki görenler ona hayran kalıyormuş. Kuşlar ona selâm vermeden geçmez; rüzgâr ise onun yanından geçerken sabah esintisi gibi nazikçe esermiş.
Bu güzel kıza Kartal ile Horoz ikisi birden âşık olmuş. Bu nedenle iki komşu arasında rekabet başlamış. Kızın ilgisini çekmek için Horoz her sabah yanına gelip uzun uzun ötüyor, Kartal ise onun bulunduğu kayanın önünde tatlı tatlı süzülüyormuş. Kız ise kâh Horozun ötüşü ile kendinden geçiyor, kâh Kartalın süzülüşünü hayranlıkla seyrediyormuş.
Sonunda iki komşu, duygularını açıklamaya karar vererek kızın yanına varmışlar ve ikisinden birinin aşkını tercih etmesini istemişler.
Kız da “O halde bana yarına kadar düşünme süresi verin. Sizinle sabahleyin görüşelim.” demiş.
Bunun üzerine Kartal ile Horoz ”Olur.” diyerek yuvalarına çekilmişler ve o akşam aralarında konuşmaya başlamışlar.
Horoz Kartal’a:
—Senin bana karşı hiç şansın yok. Çünkü ben senden daha güzelim. Senin tüylerin siyah, benimkiler bembeyaz. Sen sadece uçuyorsun. Bense hem uçuyor hem de yüzüyorum. Böyle güzel bir kızın aşkı benim hakkım. İyisi mi sen bu işten vazgeç.
Kartal da Horoz’a:
—Eğer kız seninle mutlu olacağını söylerse sevdiğimin mutluluğu için ben fedakârlık yaparım.
Horoz kendine güvenerek:
—Şu tüylerimin parlaklığına, sesimin güzelliğine bak. Kız beni seçmeyecek de senin gibi siyah tüylü, uçmaktan başka hiçbir özelliği bulunmayan birini mi seçecek? demiş.
Horozun bu sözü üzerine Kartal:
—Peki, sen onun için ne gibi bir fedakârlık yaparsın? diye sormuş.
Horoz:
—Ne fedakârlığı? Ben hiç kimse için fedakârlık yapamam. Başkaları benim için fedakârlık yapsın.
Kartal:
—Oysa kız beni tercih etseydi ona gagamla derelerden su getirir, soğuk kış günlerinde üşümesin diye kanadımla sarar, sıcak yaz günlerinde üzerine gölge yapardım. Onunla tatlı tatlı sohbet eder, yalnızlık sıkıntısı çektirmezdim.
Horoz:
—Doğrusu, ben hiç kimse için öyle uğraşamam. 4
Kartal:
—O zaman ne o mutlu olur ne de sen. Oysaki seven sevdiğini mutlu etmek için çalışıp çabalamalıdır.
Horoz:
—Ben sadece kendimi düşünürüm; çünkü ben özel biriyim. Bak göreceksin kız beni seçecek.
Kartal ile Horoz aralarında böyle konuşurlarken seslerini o kadar çok yükseltmişler ki aralarında geçen bu konuşmayı rüzgâr kızın bulunduğu yamaca kadar
götürmüş ve kız da onların kendisi için ne düşündüklerini öğrenmiş. Sabah olunca Kartal ile Horoz birlikte kızın yanına varmışlar.
Horoz kibirlenerek öne atılmış:
—Söyle bakalım güzel kız; aramızda seçim yaptın mı?
Kız:
—Evet, seçimimi yaptım ve kendime eş olarak Kartalı seçtim. Çünkü o beni gerçekten seviyor. Benim için fedakârlık yapmayanın kalbimde yeri olamaz. Sen övündüğün özelliklerini kendinden sanıyorsun. Oysaki bunlar sana doğanın bir armağanı... Onları kaybedersen ne olacağını görürsün. demiş.
Sonra da babasına seslenerek:
—Baba, Şu Kibirli Horozu cezalandır. Çünkü “Kibir bele bağlanan taş gibidir; onunla ne yüzülür ne de uçulur.(*)” demiş.
Dağlar Padişahı da “Bundan sonra Horoza uçmayı ve yüzmeyi yasaklıyorum.” dedikten sonra Kartala dönerek:
—Horozun kanatlarındaki tüyleri kopar.
Bu emir üzerine Kartal Horozun kanatlarındaki tüyleri koparmış. Horozun kanatları ufacık kalmış. Dağlar Padişahı, Rüzgâra:
—“Bundan sonra Horozu sırtında taşıma! Denize de söyle o da üzerinde gezdirmesin.” diye emretmiş.
Rüzgâr da:
—Emrin başımız üzerine! Çünkü Horoz kibrinden dolayı sırtta taşınmaya lâyık biri değil.
Dağlar Padişahı Horoza “Bundan sonra çöplüklerde karnını doyur, önüne atılacak bir avuç yeme muhtaç ol.” diyerek kayalıklardan aşağıya itmiş. Horoz küçülmüş kanatlarını çırparak uçmaya çalışmış ama yere güçlükle inebilmiş. Yere inince doğru deniz kıyısına varmış ama Deniz “Eğer üzerime basarsan seni yutarım.” demiş.
İşte o günden beri Horoz bir daha hiç uçamamış ve yüzememiş.
Her sabah başını yukarı kaldırıp öterken Dağlar Padişahının kendisini affetmesi için yalvarıyormuş.
Kartal ise her gün Dağlar Çiçeğine gagasıyla derelerden su götürüyor, soğukta ve sıcakta onu kanatlarıyla koruyor, uçarken de sevdiği kızı doya doya seyrediyormuş.
murekkephaber.com