Kitabın arka kapak yazısı şöyle:
Eksiltmeli, ucu açık ancak bir o kadar da kişisel alanlarda kök salarak düşündüren öyküler... Yazarın, söyleyeceği çok şey olduğunu sezdiren ama asıl bunları “söylemeyerek” düşündüren öykü dili... Öykünün tezgâhında ustalaşmadan kelimeleri böyle duru kullanmak mümkün mü? Tuğba Gürbüz, Geçmiş Zaman Çileleri’nde babanın cenazesini kaldırıyor.
Çekilmez evlilikler, tükenmiş kadınlar, hayalsiz ergenler, biteviye süregiden monoton hayat... Aile... o çilenin diğer adı. Kördüğüm.Varlığı da yokluğu da sorun olan “BABA”... Kadının ve çocukların üzerine abanmış varlığı ağırlık, yokluğu daha da büyük bir ağırlık. Toplum öyle kurulmuş, ilahi yasalar öyle emretmiş. Baba dilsiz, baba dert, baba kördüğüm olmuş bir çile... Geçmiş zaman çileleri, hep baba merkezli. O çileler çocukların kollarında, anneler inançlı, o çileler çözülecek, yumak yumaksarılacak... Çocuk neşeyle sokağa koşacak, çile bitecek...
Ama bitmiyor. Çünkü “Zamanı geçmiş her şey, çürümeye mahkûm. Can vermek mümkün değil.”