Ali İzzet Keçeci yazdı
Bugünkü Irak'ta bulunan eski Babil kentinin surları üzerinde, "Tören Yolu" denen ana caddeye açılan, bir iç avlu ile ayrılmış iki anıtsal girişten oluşan, tuğladan yapılmış dev boyutlu kapı, M.Ö. 575'te Yeni Babil Devleti'nin başkenti Babil'in iç ve dış sur duvarlarını birleştiren, kentin sekizinci kapısı olarak inşa edilmiştir. Babil Kralı II. Nebukadnezar tarafından Tanrıça İştar adına yapılan bu kapı anlaşılacağı üzere İştar’a duyulan saygı ve hürmetin bir nişanesi olmuştur.
İştar, antik Yunandaki Afrodit’in karşılığıdır ve tıpkı onun gibi aşk ve güzellikle anılır. İştar’ı yalnızca Babil’de değil, Asur ve Sümer medeniyetlerinde de görmek mümkündür (bu medeniyetlerdeki İnanna, İştar’ın karşılığıdır).
Eski Babil’in kuzeyden gelen saldırılar ile (Hitit saldırıları) yıkılmasından neredeyse bin yıl sonra kurulan Yeni Babil Devleti, geçmişin tüm görkemini yeniden yansıtan ve Tanrıça İştar’a yaraşan güzellikte bir kapının inşasına başlamıştı, kapı 12 m'den biraz yüksekti ve kabartma ejderha ve boğa figürlerinin yer aldığı sırlı tuğlalarla kaplanmıştı. Kapı, arka arkaya iki girişten oluşuyordu ve güney tarafında geniş bir sahanlık bulunmaktaydı. Kapının arkasında başlayan ve günümüzde 800 m'den fazla bir bölümü izlenebilen taş ve tuğla döşeli Tören Yolu'nun iki yanında bir ayağını kaldırmış pişmiş topraktan aslan heykelleri diziliydi. Cadde üzerinde 120 aslan heykeli, kapının cephesindeyse 13 sıra halinde 575 ejderha ve boğa figürü bulunduğu sanılmaktadır.[1] Kapının duvarlarında bulunan boğa Tanrı Adad'ın kutsal hayvanı, ejder 'Muşuşu'nun kabartmaları ise Babil'in baş tanrısı Marduk'un kutsal hayvanıdır. Aslan ise şüphesiz Tanrıça İştar’ın simgesidir ve kutsal tören yolunun her iki yönünü süslemektedir.
Bugünkü Babil şehrinde caddenin düzeyi birkaç kez yükseltilmiş olduğu için kapının kabartmalarının alt sıraları toprak altında kalmıştı. Irak Eski Eserler Bakanlığı bu caddeyi, üstteki düzeylerden birini temel alarak bugünkü Babil şehrinde yeniden inşa etmiştir.
Antik Babil’den ilk olarak Alman arkeologlar tarafından 1900 yılında bulunan paha biçilmez çinilerin birçoğu, Berlin’deki Pergamon Müzesi’ne götürüldü. Bugün Pergamon müzesine girdiğinizde[2] ilk salonda sizi tüm görkemi ile bu kapı karşılamaktadır Tanrıça İştar’ın görkemli kapısı, kimler geçti, kimler bu kapıyı selamladı, kimler bu kapının ihtişamından korkup Babil’e teslimiyet sundu… Tarih sayfaları bu hikayelerle doludur.
Berlin’in en merkezi yerinde bulunan müzeler adasının içinde yer alan Pergamon müzesi, sizi antik Ortadoğu da güzel bir seyahate çıkarıyor, karşısına geçip Marduk’tan, Adad’dan af dileyebilirsiniz yada İştar’tan güzel bir aşk ve kader. Yada benim gibi çöker kapının önüne saatlerce Nebukadnezar ve Semiramis’in gezmeye çıkmasını bekler yada Büyük İskender’ Babil’e acaba bu kapıdan mı girecek diye önünüze gelene sorarsınız.
İştar Kapısı, bir nevi Ortadoğu’ya açılan kapıdır, Mezopotamya medeniyetine ve kültürüne ve bu toprakların dünyaya yaydığı ışığa. Tanrıça İştar sevildiği kadar korkulan da bir tanrıçadır, nitekim simgesi olan Aslan tören salonlarına ve duvarlarına çok görkemli ve asi bir şekilde nakşedilir ki, düşmana korku dosta güven salsın diye.
İştar aslında biraz da karşıtlıkların tanrıçasıdır, aşk ve güzelliği bünyesinde barındıran tanrıça aynı zamanda savaş ve kanı da bünyesinde barındırmaktadır. Bu yönüyle antik yunandaki muadili Afrodit’ten ayrılır bir nevi Afrodit ve Tyke (kader tanrıçası) karması diyebiliriz. Peki bu durum İştar’da nasıl vücut bulmaktaydı ki insanlar onun bu karmaşasından korunabilsin.
Aslınca cevap çokta zor değildi, simgesi olan aslan her şeyi açıklar mahiyettedir. İştar’a bağlılığını sunan ve tapınağına hediyeler de bulunan kişiye sevgi ve cömertliğini gösteren tanrıça, kendisine ve kendisine tapınan devlete düşman olanlara da savaş ve kan olarak geri dönüyordu. Bu sebepledir ki, İştar’ın aslanları dosta güven sunarken düşmana korku salıyordu.
Babil medeniyeti ve etkileri kendinden sonra gelen ilahi dinlerde de anılmaktadır. Öyle ki; büyük Babil devletinin yıkılışı eski ahitte (Tevrat) açıkça anılmaktadır.
“Uluslara duyurun, haberi bildirin! Sancak dikip duyurun, hiçbir şey gizlemeyin! Babil ele geçirilecek deyin. İlahı Bel utandırılacak, İlahı Marduk paramparça olacak. Çünkü kuzeyden gelen bir ulus ona saldıracak, ülkesini viran edecek. Orada kimse yaşamayacak, insan da hayvanda kaçıp gidecek.” [3]
Üç kapının hikayesinde ilk sırayı alan İştar Kapısı, antik Mezopotamya’dan başlayan serüvenine bugün Berlin’de sakin ve sessiz bir şekilde devam etmekte ve insanlara yine medeniyet yolunu göstermektedir.
İştar Kapısından geçenlerin arasında olma şerefi ile, İştar ve Marduk adına…