Röportaj: Yusuf ÇifciŞenay Lambaoğlu’nun alternatif pop tarzındaki “Rüyalarıma Gir” adlı dördüncü stüdyo albümü Ada Müzik etiketi ile geçtiğimiz günlerde müzikseverlerle buluştu. Albümlerinde caz müziğiyle farklı türler arasında diyalog kurarak sesini geniş kitlelere duyuran Lambaoğlu’nun yeni albümünde yer alan tüm şarkıların sözü ve müziği sanatçıya ait. Tam bir yaz albümü olan “Rüyalarıma Gir” aynı zamanda bol miktarda umut vadediyor.Mürekkep Söyleşiler'de bu hafta Şenay Lambaoğlu ile yeni albümü Rüyalarıma Gir’i konuştuk.Önceki albümlerinizde olduğu gibi yeni albümünüzde de bütün şarkılarda sizin imzanız var. Bir söz yazarı olarak nelerden besleniyorsunuz?İçinde bulunduğumuz her anı çok kıymetli ve beslendiğim temel kaynak hayatın kendisi. Farkındalığımı elimden geldiğince yüksek tutmaya çalışıyorum, insan ilişkileri üzerine gözlem yapmak, yaşadığım dünyayı irdelemek çoğu kez ilham kaynaklarımın temelini oluşturabiliyor. Şüphesiz her şarkınızın bir hikâyesi var; her şarkınız sizden izler taşıyor. Rüyalarıma Gir albümünü ele aldığımızda bu albümün genel olarak hikâyesi nedir?"Rüyalarıma Gir" albümü içinde fazlaca umut, aşk ve tutku barındırıyor. Unuttuğumuz değerleri, göremediğimiz rüyaları; özlemini çektiğimiz ve eksikliğini duyduğumuz şeyleri anlatıyor.İnsanı insan yapan her duygu bu albümde var.Rüyalarıma Gir albümünü baştan sona dinlendiğimde ilk aklıma gelen kelime “umut” oldu. Slow şarkılar bile sanki hep umut dolu. Ne dersiniz bu konuda?Umut en temel yaşam kaynağım ve hepimizin en çok ihtiyacı olan şey. Daha çok umut, daha çok sevgi ve anlayış gösterebilmeliyiz birbirimize. Şarkılarımın dinleyenlere güzel şeyler hissettirebilmesini istiyorum.Günaydın Ülkem isimli şarkınızda “Büyük hayallerin var, yüksek duvarların ardında/ Bazen fazlasıyla karmaşık, yollarsa çapraşık /Günaydın, gözün aydın ülkem /İyi haberler almalıyım acilen” diyorsunuz. Nedir o iyi haberler?Kadın cinayetlerinin yaşanmadığı, çocukların mağdur edilmediği, düşüncelerin yargılanmadığı, özgürlüklerin kısıtlanmadığına dair haberler almak istiyorum. Barışa ve huzura hasret kalmadığımız günler diliyorum hepimize.2015 yılında yayınladığınız "Başka Türlü Bir Şey" isimli albümünüzde Nazım Hikmet’ten Can Yücel’e ünlü şairlerin bestelenmiş şiirlerini caz formatında söylediniz ve bu albüm çok beğenildi. Edebiyatla müziğin kardeş sanatlar olduğu söylenir hep. Her iki sanat dalının da birbirini tamamladığı ifade edilir. Aynı zamanda bir söz yazarı olarak ne düşünüyorsunuz bu konuda?Başka Türlü Bir Şey albümü bir ustalara saygı projesiydi. Çok keyif alarak çalıştığım farklı deneyimler edindiğim bir işti. Edebiyatta şiir, müzikte ise caz çok daha rafine bir estetik anlayışa sahip. Şiirin kendi içinde bir ritmi ve melodisi var. Caz müziğinde ise yine vokalsiz çalışmalarda bile konuşan sesleri duymak, anlatılanlara kulak vermek mümkün. Şiirden ve caz müziğinden zevk alabilmek için üreten kişiler kadar okuyan, dinleyen de ciddi bir emek harcamak durumunda. Bu iki özel sanat türünü bir araya getirmek, birleştirmek ve dinleyenlerle paylaşmak manevi olarak da çok kıymetliydi.Peki Başka "Türlü Bir Şey"in devamı niteliğinde başka bir albüm gelecek mi?Bir sonraki albüm projemde Başka “Türlü Bir Şey 2” üzerine bir çalışma neden olmasın. İlkini hazırlarken albüme alamadığımız parçalar oldu. Onların da içinde olduğu bir seçkiyi dinleyicilerle paylaşmayı çok isterim. Umarım hayat buna izin verir.Caz gibi diğer müzik türlerine oranla daha az dinlenen bir tarzda oldukça başarılı çalışmalar yürütüyorsunuz. Türkiye’de söylenildiği gibi gerçekten de caz dinleyen kitle sınırlı bir kitle mi? Nasıl görüyorsunuz Türkiye’deki cazı?Caz müziği tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de diğer müzik türlerine göre daha az dinlenen bir müzik. Dünya müzik endüstrisinin çabuk algılanan ve çabuk tüketilen müzik ürünlerini pazarlamak konusunda kurguladığı bir gerçek var. Bunu imajıyla, yaşam biçimiyle bir paket olarak sunuyor oysa caz ve klasik müzik zaman algısını aşan değişmeyen evrensel değerler üzerine kurulu.Farklı müzik türleriyle ilişkilendirildiğinde ise ortaya çok keyifli buluşmalar da çıkmakta. Günümüzde bunun çok güzel örneklerini gerek Türkiye’de gerekse dünyada görmekteyiz. Ülkemizde son dönemde sanat adına pek de iyi şeyler olmuyor. Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Müzik Bölümü yer sorunu nedeniyle belirsiz süre ile öğrenci alımını durdurdu. Aynı şekilde Beşiktaş’taki MSGSÜ İstanbul Devlet Konservatuarı binasının tahliye edilmesi isteniyor. Bir sanatçı olarak ne düşünüyorsunuz bu konuda? Umut var mı, ne dersiniz?Mustafa Kemal Atatürk 'ün Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından birisi kopmuş demektir sözünü hatırlatmak isterim.. Sanat bir ülkenin en büyük gururudur. Bu konuda yetkililerin en kısa sürede gerekeni yapacağına ve bu yanlışlığı düzelteceğine inanmak istiyorum.Sayısı az olsa da ülkemizde caz festivalleri düzenleniyor. Bu festivaller hakkında ne düşünüyorsunuz? Sizce bu festivaller Türkiye’de caz müziğin gelişimine katkıda bulunuyor mu?Caz festivalleri bir şehrin ritmini, dokusunu değiştiriyor ve şehre renk katıyor. Hem müzisyenlerin hem dinleyenlerin görgüsünü, duyusunu arttırıyor, çünkü farklı kültürlerle buluşmak kaynaşmak yan yana müzik dinlemek, müzik üretmek dilsiz kurulabilen en güzel diyalog. Dünyaya bağlanıyoruz, sanki dünyayı kucaklıyoruz. Türkiye’ye katkısı her bakımdan çok büyük.Son olarak geçtiğimiz günlerde İstanbul Caz Festivali başladı. Festivalde hangi etkinliklere mutlaka gitmeliyiz? Şenay Lambaoğlu’nun festivaldeki üç favori etkinliği nedir? Cross Currents trio / Dave Holland, Zakir Hussain,Chris Potter; Erkan Oğur/ Shagin Novrasli trio ve Melody Gardot mutlaka gitmek isteyeceğim konserler arasında yer alıyor.
Röportaj
09 Temmuz 2018 - 09:50
Güncelleme: 09 Temmuz 2018 - 10:15
Şenay Lambaoğlu: Beslendiğim temel kaynak hayatın kendisi
Mürekkep Söyleşiler'de bu hafta Şenay Lambaoğlu ile yeni albümü Rüyalarıma Gir’i konuştuk.
Röportaj
09 Temmuz 2018 - 09:50
Güncelleme: 09 Temmuz 2018 - 10:15