Prof. Dr. namık açıkgöz yazdı15 Temmuz Şehitler Köprüsü başına dikilen Şehitler Âbidesi’nin, yaşanan hainliğin ve bu hainliğin Sayın Cumhurbaşkanımız ve Başbakanımızın kararlılığı ile millî irade tarafından yok edilmesini ebediyyen hatırlatması ve unutturmaması dileğimizdir.Bu eser, halkın terörist darbecilere olan kin ve nefreti diri tutulmakla beraber, bu uğurda şehit olanların adlarını da ebedîleştirecektir.BUYRUN TARTIŞMAYAAtılan her adım, yapılan her iş gibi, şehitlerin hatırasını diri tutmak için dikilen anıt da tartışılacak.İlk tartışma “anıt” mı olduğu, “makam” mı olduğu…İkinci tartışma konusu ise biçimi…Şundan emin olun, her iki tartışma da bu eser üzerinden 15 Temmuz direnişine halel getirmek değil; sadece daha etkili ve daha sanatsal, daha estetik bir eserin yapılmamasının sebebini bulmak üzere bir tezekkür ve tefekkürdür.İlk konuya dikkat çekelim.“Şehitler Anıtı” mı denmeli, yoksa “Şehitler Makamı” mı?Anıtın açılışı esnasında sayın Cumhurbaşkanımız cennetteki şehitlik makamından söz ederken, “Biz de burada sembolik bir makam hazırladık onlara.” cümlesini kullandı. Bu eser için “makam” kelimesinin buradaki kullanımı doğru ama genelleştirilip Yunus Emre’nin makamları, Sarı Saltuk’un makamları gibi bir anlam yüklenirse -ki 16 Temmuz günü bir TV programında bu anlamda kullanıldığını gördüm- bu yanlıştır. Bu esere “anıt değil de “makam” denmesini savunan genç arkadaşımız, konuyu yerliliğe bağladı ama ille de yerli olacak diye, bilimsel yanlışlık yapılamaz.İslam geleneğinde kutsal kişiler için kullanılan “makam” kelimesi, o kişinin na’şının olduğu düşünülen ama bilimsel delili olmayan mezarlar veya türbeler için kullanılır. Yani, bir yere “makam” denmesi için orada olduğuna inanılan bir na’şın olması gerekir. Oysa 15 temmuz Şehitler köprüsü başındaki eserde medfûn olan bir şehit yok.Sayın Cumhurbaşkanımızın dediği gibi cennetteki makamı hatırlatmak üzere “sembolik bir makam” olarak görmek lazım. Elbette kimsenin aklından o mahalle cennet muamelesi yapma şirki de geçmez.Dünyanın her tarafında, bu tür eserlere “anıt, âbide” anlamında “monument” kelimesi kullanılır. Biz bu esere ille bir şey diyeceksek “âbide” dememiz lazım. Hem kitabenin tarih beyti olan son beytinde de buraya “âbide” denmiştir.İsim meselesini uzun ettik… Buraya “15 Temmuz Şehitler Âbidesi” demek daha uygundur. (Şimdi semantikten anlamayan birileri de çıkıp “âbide” kelimesinin “abd, ibâdet, âbid, ma’bed, ma’bûd” kelimeleri ile ilişki kurup “Burası ibâdet edilen yer mi?” diyerek itiraz ederse, ona biraz ilm-i me’ânî; yani semantik okumasını tavsiye ederiz.)BİÇİM MESELESİ15 Temmuz Şehitler Âbidesi’nin şekli konusunda da sosyal medyada tartışmalar var. İnşa esnasında basına yansıyan fotoğraflarından pek bir şey anlaşılmıyordu ama iş ortaya çıkınca mimarının felsefesine uygun bir eser olduğu anlaşıldı.Şehitler Âbidesinin mimarı Muharrem Hilmi Şenalp’i başka eserleriyle de tanıyoruz. Şenalp’in klasik birikimi olmadığını söylemek mümkün değildir ama eserleri genellikle “klasikten sapmalar” şeklinde ortaya çıkıyor. Mesela Şenalp kıvrımlı çizgiyi değil düz-kırık çizgiyi seviyor. Marmara İlahiyat Camii kubbesi ve duvarlarında kıvrım yerine düz-kırık çizgi kullanmış. Başka yerlerde de var benzeri uygulamaları. Bir terkip arayışı için güzel eskizler bunlar ama kemâle ermemiş eskizler. Sayın Şenalp kusura bakmasın, sanki heveskâr bir Yüksek Lisans öğrencisinin heyecanlarını yansıtır gibi.Klasik mimari kültürümüzde kıvrımlı eğik çizgi hâkimdir; Selçuklu ve beylikler devrinde ise düz-kırık çizgi yapıya karakter kazandırır. Çizgi tarihi açısından bakıldığında, düz-kırık çizgi folklorik bir zihniyeti yansıtır; kıvrımlı çizgi ise medeniyet zihniyetini. Düz-kırık çizgi kırsallığı sembolize eder, kıvrımlı çizgi ise şehri ve medeniyeti. Kilim motifleri ile halı motiflerini mukayese ederseniz, gerçeği açık bir şekilde görürsünüz.Klasik sanatımızda kıvrımlı çizgi, dairenin bir parçası olarak girer esere. O daire, merkezindeki nokta ile birlikte bir geometrik mucize sembolü olduğu kadar, tevhid düşüncesinin de bir yansımasıdır.Âbide’de geometrik şekiller kullanılmış. Bu da bir klasik taklidi. İlk bakışta isabetli bir karar ama klasik mimarimizde bu tür geometrik şekiller, düz yüzey süslemeciliğinde kullanılır. Prof. Dr. Yıldız Demiriz bunu kitabında çok güzel izah etmiştir. Şenalp, kompozisyonu tamamen geometrik çizgilerden oluşturmuş ama klasik gelenekte olduğu gibi kullanmamış. Fraktal bir kompozisyon kullandığı söylenen Şenalp, nisbeten bunu yapmış ama fraktal anlayıştan da zaman zaman sapmıştır. Âbidedeki geometrik şekiller küçüklü büyüklü tekrarlanan standart şekiller değildir; bazıları beşgen, basıları dörtgen, bazıları da yamuktur.Güzel eserlere imza atmakla beraber, M. Hilmi Şenalp’in klasik kubbeyi pek sevmediği, onu kırık çizgilerle daha ritmik hale getirmeye çalıştığını görüyoruz. Tercih, tercihtir ama kemâle ulaşmadan uygulanması doğru olmaz.***15 Temmuz Şehitler Âbidesi, sakil bir eser mi? Yok…Ankara’da Külliye’nin önündeki âbide de sakil değil ama özgün bir sanat eseri değil ikisi de…Bazı şehirlerdeki sözde âbideleri ifade etmek için “sakil” kelimesi bile yetmez.Âbideler hususunda, fırsatçılara ve yağcılara dikkat edilmezse, ortalığı berbat âbideler kaplar.
Gündem
17 Temmuz 2017 - 14:58
"Şehitler Anıtı" mı, "Abidesi" mi, "Makamı" mı?
"Âbideler hususunda, fırsatçılara ve yağcılara dikkat edilmezse, ortalığı berbat âbideler kaplar."
Gündem
17 Temmuz 2017 - 14:58