Sinema
Yayınlanma: 05 Şubat 2018 - 10:30
Güncelleme: 05 Şubat 2018 - 10:35
Romandan sinemaya başarılı bir uyarlama: Daha
"Filmdeki hemen her karakter daha fazlasını ister. Mülteciler esaret altında kaldıkları depoda daha fazla hava, daha insani koşullar ister. Gaza, içinde yaşadığı durumdan kurtulma hayaliyle daha fazla özgürlük ister. Babası ise daha fazla para kazanmak için her defasında daha fazla mülteci getirir..."
Sinema
05 Şubat 2018 - 10:30
Güncelleme: 05 Şubat 2018 - 10:35
Suat Bekik yazdıGaza (Hayat Van Eck) 14 yaşındadır ve babası Ahad (Ahmet Mümtaz Taylan) ile birlikte küçük bir sahil kasabasında yaşamaktadır. Liseyi İstanbul’da okumayı hayal ederken, babası onu insan kaçakçılığı şebekesinin bir parçası haline getirmeye çalışır. Gaza'nın kişilik gelişimi için en önemli olan ergenlik dönemi, insan ticareti yapan babasıyla ve zor şartlar altında yaşamaya çalışan göçmenler arasında geçer. Gaza, kaçmaya çalıştığı babası gibi mi olacaktır, ona mı benzeyecektir; yoksa o da bir göçmen mi olacaktır?Yasa dışı yollarla başka ülkelere göçen insanların taşımacılığını yapan insan kaçakçılarının ve ticari bir nesne olarak görülen mültecilerin anlatıldığı bir film Daha. Bireysel meseleler üzerinden toplumsal sorunlara değinmek çok iyi bir fikir. Film bu göçmen sorununu merkezde baba-oğul ilişkisi üzerinden etkili bir dille ele alıyor.
Hakan Günday’ı daha önce okumamış ancak yeraltı edebiyatının usta kalemlerinden biri olduğunu yakın çevremden çok duymuştum. Film sonrası üzerine sohbet ederiz düşüncesiyle yazarın birçok kitabını okumuş bir arkadaşımla sinemanın yolunu tuttuk. İçeriği nedeniyle seyri zordu ama böyle nitelikli bir Türk filmini izliyor olmak beni mutlu etti.Onur Saylak, yönetmenliğini yaptığı ilk uzun metrajlı film olmasına rağmen Daha’da usta bir sinema diline sahip. Yönetmenlerin ilk filmlerinde bunu nadir görebiliriz, hele ki roman uyarlamak başlı başına cesaret gerektirir. Roman uyarlamaları genelde riskli bir girişimdir. Ancak kitabın yazarı senaryoyu da hazırladığı için başarılı bir uyarlama görüyoruz. Gaza rolüyle Hayat Van Eck sinema tecrübesi olmamasına rağmen gayet başarılı, uysal ve babacan karakterlerde izlemeye aşina olduğumuz Ahmet Mümtaz Taylan ise kötü birini göz dolduran bir performansla oynamış.
“İnsan’ın kullandığı ilk alet..?” yazısı perdede belirdiğinde avcılıkla ilgili bir nesne olabilir mi diye düşündüm. Ancak çok geçmeden hiç beklemediğim ve okuduğumda rahatsız olduğum bir cevapla karşılaştım “...başka bir insandır.” Filmin başladığı ilk anlardan itibaren Gaza’nın 14 yaşında olduğu yıllarda neler yaşadığını Fırat Tanış’ın sesinden dinliyoruz. Yetişkin bir adamın sesinden... Pişmanlıkları peşini bırakmayan birinin sesinden... Anlatmanın zamanı gelmiştir. Çünkü anlatmak bazen kafadaki düşünceleri serbest bırakmak bazen de unutmak için en iyi yoldur. “Ben dünyanın en önemli insanının oğluyum.” der. Özellikle ataerkil toplumlarda babanın önemi yadsınamayacak kadar büyüktür. Geleceği şekillendirecek kadar büyük. Ahad geçimini insan kaçakçılığıyla sağlayan kötü karakterli acımasız bir adamdır. Ege denizi üzerinde uygun hava koşullarını kollarken biri veya birilerinden teslim aldığı göçmenleri Türkiye üzerinden Yunanistan’a ulaştırmadan önce bir hangarın deposunda insani olmayan koşullarda bekletir. Bu süreçte mültecilerin temel yaşam ihtiyaçlarını karşılarken oğlunu da çalıştırır. Sonraki günlerde oğlunun da kendisi gibi bir kaçakçı olmasını istediği için Gaza’yı işe dahil ederek kendisine ortak bile yapar.
Yaşadıkları yer Doğu-Batı arası yapılan bu yolculuğun mola verildiği yerlerden biridir. Bu bölgede seracılık da yapılır. Ahad’ın insan taşıdığı kamyonetin üzerinde meyve ve sebze taşımacılığı yaptığı yazar. Vakti geldiğinde olgunlaşan meyve ve sebzeler gibi göçmenler de şartlar olgunlaştığında yurt dışına gönderilir. Bu yolculuğa çıkan kaçak göçmenlerin çoğu savaştan kaçan Suriyeli mültecilerdir. Gaza bu Suriyeli mültecilerin beslenme ve barınma gibi temel ihtiyaçlarını istemeyerek de olsa karşılarken aynı zamanda iyi bir gelecek için iyi bir lisede okuma düşüncesiyle babasından gizlice TEOG sınavlarına hazırlanır. Ancak Ahad oğlunun kalmasını ve kendisi gibi insan tüccarı olmasını ister. Gaza’ya geleceğiyle ilgili fikri bile sorulmaz. Babası onun için neyin daha iyi olduğuna çoktan karar vermiştir. Hiç bir baba oğlunun kötülüğünü ister mi? Peki o baba sağlıklı düşünemiyorsa veya sonuçların neye mal olacağını tahmin edemiyorsa?Dünya sağlık örgütü insanın fiziksel ve düşünsel kişilik gelişiminin belki de en önemli evresi olan ergenlik dönemini 11-19 yaş arası olarak sınırlar. Bu dönemin uygun koşullar çerçevesinde minimum hasarla yaşanıyor olması bu sınırı korur ve sağlıklı bireyler oluşturur aksi halde filmde olduğu gibi Ahad karakteri gibi 50’li yaşlarda bir baba olmasına rağmen bazen 14 yaşındaki oğlundan daha çocukça bazen de ağır bedeller ödemesine ve ödetmesine rağmen dürtüsel davranabilir. Bedensel olarak büyümüş, evlenmiş, iş güç sahibi biri olabilir ama duygu durumu henüz gelişmemiş bir birey olduğu için kendisini, oğlunu, ailesini, çevresini hatta büyük bi pencereden bakacak olursak toplumu şu anda ve gelecekte olumsuz etkileyecek hayati derecede önemli kararlar alabilir. Onu takip eden ‘takip etmesi için zorlanan’ yeni nesil ondan pek de farklı olmayacaktır.
Filmdeki hemen her karakter daha fazlasını ister. Mülteciler esaret altında kaldıkları depoda daha fazla hava, daha insani koşullar ister hatta istemenin ötesinde yalvarırlar ancak beklentileri karşılanmaz. Ne kaldıkları depoda ne de Yunanistan’a gitmek için bindikleri teknede daha fazla yer vardır. Depoda havasızlıktan, botta boğulmaktan kaygılanıp ‘daha’ isterler. Sürekli daha demelerinin sebebi ise bildikleri tek kelime budur. Gaza içinde yaşadığı durumdan kurtulma hayaliyle başka ülkeleri hatta başka gezegenleri düşünürken (odasının duvarına ve tavanına galaksi posterleri asar, televizyonda gezegenlerle ilgili belgeseller izler) daha fazla özgürlük ister. Babası ise daha fazla para kazanmak için her defasında daha fazla mülteci getirir.Ahad kötü biridir ama sadece mültecilere kötü davranmaz, sözünü dinlemediğinde oğluna, havladığı için köpeklere, patronun kim olduğunu göstermek için iş yaptığı insanlara sözel veya fiziksel şiddetle yaklaştığını görürüz. Madalyonun diğer yüzünde ise ordu mensubu olan Yadigardan korkar. Güçlüden korkan, zayıfı ezen biridir. Bir sahnede uzak bir açıdan Ahad’ın Yadigar tarafından azarlandığını izleriz. Sonrasında Yadigar kameranın olduğu tarafa doğru yürür. Bu sahnede kameraya yaklaşan Yadigar göreceli olarak büyüdükçe geride kalan Ahad küçüldükçe küçülür. Neredeyse Yadigar’ın botları kadar küçülür. Ardından gelen sahnede hissettiği aşağılık duygusundan kurtulmak için soluğu depoda mültecilerin yanında alır. Kaybettiği gücü tekrar kazanmalıdır. Ahad’ı depoda mültecileri azarlarken, kaybettiği özgüveni tekrar kazanmaya çalışırken görürüz. Kaynağını anımsayamadığım bir yazıdan alıntı yapacak olursam “En güçlü zalimler yaşamasına izin verilen mazlumlar arasından çıkar.” Malumunuz şiddet şiddeti doğurur.
Ahad bu işi para karşılığı yapmasına rağmen nefret edercesine kötü davranır göçmenlere. Bir sahnede Gaza’ya “Böcek gibiler. Bak gör ülkesinden kaçan insanların ne halde olduklarını”der. Bunu söylerken de oğluna “beni terkedersen bu hale düşersin” mesajının altında gizil bir tehditle yanında kalmasını garantileme çabası içerisindedir. Çünkü oğlunun terkedip gitmesini istemez. Sonrasında da izleyeceğimiz gibi elinden geleni yapar kalması için.Gaza belki de kendi zayıflığına yönelttiği bir isyan niteliğinde olan Kandalı ağıdını duygularının dışa vurumu olarak film boyunca birkaç defa söyler. Galaksi ve gezegenlerin olduğu posterleri toplayıp yakar. Hayallerini alevler arasında izlerken babasına yönelir ve yürekten söylerken dinleriz Gaza’yı “Hadi bak baba, Gaza burda... Bana bin vur, bir say... Hadi baba, kafama kafama, bin vur, bir say!” Mültecileri Ege denizi üzerinden Yunanistan’a taşıyan Dordor ve Harmin kardeşlerin yanında olduğu bir gün Gaza, ”Yerinizde olsaydım oraya gitmişken tekrar buraya dönmezdim.” der. İçinde bulunduğu yaşamdan uzaklaşmak ister diğer göçmenler gibi... Harmin senin vaktin gelmiş der ve ensesine tek nokta dövmesi yapar. Gaza “bitti mi?” der Harmin “Ona sen karar vereceksin”der. Dövme yapılırken Harmin’in elinde 5 nokta dövmesi görürüz. Bu dövme mahkumiyeti simgeler. Ortadaki nokta mahkumu, dışındaki dört nokta hapishanenin duvarlarını sembolize eder. Ensesinde kendisini simgeleyen noktanın ’aslında hayatının’ nasıl seyredeceğine, duvarları simgeleyen 4 noktanın içinde mi yoksa dışında mı duracağına kendi karar vermelidir. Daha sonra da göreceğimiz üzere tek nokta diğer dört noktanın dışında kalacak şekilde dövme tamamlanır. Esaret altından çıkar, babasının otoritesinden uzak kendi düzenini kurar. Dört noktanın dışındaki tek nokta gibidir. Depoda kilitli göçmenleri dışarıdan izleyen kendisi gibi...
Mültecilerden biri “Merhaba, benim adım Muhammed” cümlesinin yabancı dilde nasıl söyleneceğini ezberlemeye çalışır. Gerçekten birileri adını öğrenmek isteyecek midir? Belki de henüz onu bekleyen zorlukların farkında değildir. Gittiği yerlerde değersiz biri olacak, ismini sormak bir yana birçoğu onunla konuşmak dahi istemeyecektir. Ev sahipleri dairelerini kiralamayacak, insanlar otobüste yanına oturmak istemeyecektir. İş güç sahibi olmalarını ve para kazanmalarını sindiremeyenler dahi olacaktır. Yine birçoğu vatandaş olmalarını ve oy vermelerini kabullenemeyecektir. Gaza da tam bu noktada tüm bu olumsuzlukları yaşamaya razı olan ve bunları yaşamak için ölümü bile göze alarak insani olmayan şartlarda yolculuk yapanlar için acı çekmeyi de hak ediyorlar düşüncesiyle bu acıyı onlar için yapmaya hazırdır.Mülteciler geldiği müddetçe babası da Gaza’nın yanında kalmasını isteyecektir. Mültecilerden kurtulamadığını anladığı andan itibaren onlarla baş etme yöntemi olarak onları yönetmeye başlar. Zamanla uzaklaşmak istediği babasından daha da acımasız biri olur. Artık kurallar vardır, patron kendisidir. Kendi boyundan iki kat büyük adamlara bile emirler verir. Depoda esir gibi tutulan insanların her hareketi kameralar ile izlenir. Duygusuzca ve donuk bakışlarla çerez yiyerek izler mültecileri. Depoda ailesiyle veya tek başına amaçsızca bekleyenleri, bir arada oynayan çocukları, yardım isteyen hatta havasızlıktan ölen birini bile televizyondan izler gibi hiç birşey yapmadan sadece izler. Ne kadar tanıdık değil mi?Filminde önemli detaylardan biri de talaş kullanımı. İlk olarak yerde birikmiş kapkara bir mazot birikintisinin yüzeyinde Ahad’ın yansımasını görürüz. Temizlemek için üzerine biraz talaş serpilir ve süpürülür. Ne mazot kalır ne de Ahad. Zemin güzelce süpürülür çünkü yapısı gereği neyin üzerine serpilirse onu içine çeker ve emer; talaş böylece temizlemeyi mümkün kılar. Gaza, mülteciler depodan çıktıktan sonra da zemini temizlemek için süpürmeden önce talaş serper. Çuval çuval talaş getirip yığar bir köşeye ve üzerine uzanır. Belki kendisi de talaşın içine çekilip kaybolmak ister. İnsan ticareti yaparak kazanılan parayı bile bu talaş yığınının içine saklar. Kim bilir belki de kirli kazanç olan bu parayı temizlemek için en iyi yol budur.Daha, insanlık tarihi kadar eski olan göç meselesini, bir toplumun geleceği olan çocukların hayatında rol model olan ebeveynleri, rüşvet anahtarıyla açılan suç kapılanırının nasıl aralandığı konularına cesurca değinmiş.






# daha# daha filmi# daha filmi yorumlar# daha filmi inceleme# film# onur saylak# hakan günday# daha oyuncuları# daha konusu
İlginizi Çekebilir
AYLA filmine o*** yorumlarınızı da okudum. Bu eleştirinizi de okudum gerçekten çok isabetli eleştirileriniz ve gözlemleriniz var Suat Bey emeğinize sağlık . Devamlarını bekliyoruz. başarılar...