Röportaj: Yusuf Çifciİlk romanı ‘’Zemra’’ ile edebiyat dünyasına adım atan Nuran Taşhan, ‘’Yaşadığım En Güzel Dün’’ adlı ikinci çalışmasını geçtiğimiz günlerde okuyucunun beğenisine sundu.Zemra ile sokaktaki insandan holding patronuna, aile içi çekişmelerden dostluklara, aşkın türlü hâllerinden evliliğe kadar gözlemlerini kaleme alan Taşhan, Yaşadığım En Güzel Dün'de yer alan öykülerde, insanın az önce doğmuşçasına, henüz kirlenmemiş hâliyle feleğin çemberinden geçmiş hâlini bir arada sunuyor.Mürekkep Söyleşiler'de bu hafta yazar Nuran Taşhan ile bir söyleşi gerçekleştirdik.Yaşadığım En Güzel Dün isimli hikâye kitabınızda Halil Cibran’ın Uyurgezer isimli hikâyesine atıfla bir gün “Halil Cibran sadeliğinde” bir öykü anlatma temennisinde bulunuyorsunuz. Nasıl bir sadelikten bahsediyorsunuz?Bahsettiğim sadelik içinde hem cesaret hem de bilgelik barındırıyor. O belki de aynı zamanda ressam olduğu için gördüğünü anlatmak konusunda çok kısa ve keskin bir yol kullanıyor. Ama biliyorum o yol, hiçbir vasıta kullanamadığım, sadece bedeninle ilerleyebildiğin ve yürürken canını acıtan bir yol. Ben hala konforu, başkası ne deri, nasıl göründüğümü, beğenilmeyi, onaylanmayı bekleyen çok kalabalık bir zihne sahibim. Ondaki duruluk, yalınlık için kaybetmeyi daha çok göze almam gerekiyor. Ben hem etrafımdaki duvarları yıkayım istiyorum hem kimsenin canı acımasın. O ise kendi “şimdi ”sinin içinde sadece olanı olduğu gibi anlatıyor. Ötesiyle ilgilenmiyor.Halil Cibran sizin için ne ifade ediyor?Küçüklüğümden beri birilerine hayran olmaya özenmişimdir. Ortaokul yıllarında hayran olduğu sanatçının posterini asan arkadaşlarım vardı. Ya da daha gençlik yıllarında her cümlesinin başına hocası gibi gördüğü bir yazarı bir düşünürü ekleyenler. Ben hiç böyle olamadım, hiç kimseye böyle bağlanamadım hayatta. Size bir liste çıkarıp bu kişiler benim enlerim, akıl hocalarım diyemem.Halil Cibran da bir şarkı sözüyle girdi hayatıma. Sonra yazdıklarını okudum. Yaşadıkları çağa ait olmayan devirsiz, dönemsiz insanlar vardır. O benim için onlardan biri. Benim için saflığı, sadeliği temsil ediyor. Ne bilgisinin ağırlığıyla eziyor beni, ne de elime ezbere bir reçete tutuşturup kurtarıyor.Sanki bir yol var, yürüyoruz, bazen yollarımız kesişiyor, orada şefkatli bir ağabey gibi bir selam çakıyor, geçer kızım diye gülümsüyor ve devam ediyoruz.Bazı yazarlar öyküyü romana geçmekiçin bir basamak olarak görüyorlar. Siz ise önce roman yazdınız ardından da bir öykü kitabı yayımladınız. Sizin için öykü yazmak romana geçiş için bir basamak mı yoksa başlı başına bir tür mü?İlk denememi roman ile yaptım. O yüzden bir basamak değil, ayrı bir tür olarak görüyorum. Ve hala kendi formumu arıyorum.Zemra ilk romanınız. Nasıl bir yazma süreci yaşadınız?Zemra çok beklemiş, beklerken etkisini yitirmiş, çeşitli anlarda bir diş ağrısı gibi vuran ve sonra tekrar hayatın ritmiyle unuttuğum bazı meselelerin kendi kendine başkaldırıp akıp gittiği bir kitap aslında. Basılması niyetiyle yola çıkmamıştım. Editörümün yorumu ve yönlendirmesiyle bir romana dönüşmesine karar verdik. Sonra üzerinde kurgular, teknik çalışmalar başladı. Ne kadar az şey bilirsen o kadar cesur olabilirsin ya hani, biraz öyle. Çok bilmenin rehavetine kapılmadan ortalara attım yazdıklarımı. Başına ne gelecekse gelsin istedim.Zemra ne anlama geliyor?Arnavutça Kalp anlamına geliyor. Can, canım deriz hani Türkçe’de. Biraz öyle bir ifade."BEN KENDİMİ YATIŞTIRMAK İÇİN YAZDIM"Zemra isimli romanınızın bir bölümünde “En büyük hapishane düşüncelerini ifade edememek…” cümlesi geçiyor. Ne demek istiyorsunuz burada?İnsanın anadili anavatanıdır gerçekten. Başka bir dil ile kendinizi ifade etmek zorunda kalmak çok ağır bir şey. Ben bunu ailemde de yaşadım. Bir kere ritim bozuluyor. Akıp gitmiyor. Diyelim ki siz renkli, sahnede olma ihtiyacı yüksek ve spontane birisiniz kendi dilinizi daha hızlı daha vurgulu tonlamalı konuşursunuz, araya espriler koyarsınız, benzetmeler yaparsınız. Ama başka bir dil bunu imkânsız kılıyor. Dil yetmeyince o neşe de azalıyor. Bütünlük bozuluyor. Bunu sadece konuştuğumuz lisan anlamında düşünmeyin. Kendiniz olamamak ta aynı şey.Bu hapishane artık bir roman sayfasında yaşayan mecaz olmaktan çıkıp yaşamımızın her alanına yayılmış durumda. Şimdi burada kendi vatanımdayım, Türkçe konuşuyorum ama kendimi ifade etmek gittikçe imkânsızlaşıyor.Romanı okurken daha çok günlük okuyormuşum gibi bir hisse kapıldım. Sanki okuyucu için değil de kendiniz için kaleme almışsınız hissi veriyor romanınız. Ne dersiniz bu konuda?Çok doğru. Bu yazma yolculuğum için olumsuz belki. Ama öyle oldu, ben kendimi yatıştırmak için yazdım, acemi yazarlar önce kendi yaşadıklarından yola çıkarmış. Bunu yapmama imkânım vardı aslında, hatta içeriğine bakıp bundan dört farklı roman çıkar, hepsini harcama diyen yazar arkadaşlarım da oldu, ama göze aldım. Didik didik edilmesini de beğenilmemesini de göze aldım. Bencilce gelebilir ama onların içimden çıkıp beni rahat bırakmasına ihtiyacım vardı.Romanın bütününde melankolik bir hava var. Bu melankoli roman kahramanından mı yoksa sizden mi kaynaklanıyor?Yazar o kadar melankolik değil,o Meriç’in huyu. Meriç’i yazmasam yıllarca mızmızlanıp duracaktı. Önceliği ona bir an önce sussun diye verdimJ Yaşadığım En Güzel Dün adlı Öykü kitabımda daha farklı bir dil ve hikâyeler var.BM’ye bağlı STK’ler ile Suriye ve Afganistan’dan gelen mülteciler için adaptasyon çalışmaları yapmışsınız. Zemra’da da Türkiye’den ayrılıp İngiltere’de mülteci konumunda olan Türkleri konu ediniyorsunuz. Mülteciler konusunda yaptığınız çalışmalar roman yazımınıza kaynaklık etmiş diyebilir miyiz?Evet, göç, göçmenlik, irtica etmek, ilticanın belli bir kesim içinde algısı ilgilendiğim bir mesele. Ben işim gereği daha çok belli eğitim seviyesinde, belli standartları yakalamış kişilerin iltica etmelerine şahit oldum. Gözlemlerim, çalışmalarım daha çok bu alanda. Bu bazen çok daha zor, bütün konforunuzu bırakıp “hiç kimse “olarak yeniden başlamak hayata. İngiltere’de tanık olduğum şeylerin çok azını romanda yazdım. Bir gün bunu yazmayı istiyorum.
Röportaj
20 Şubat 2021 - 21:48
Güncelleme: 20 Şubat 2021 - 22:06
Nuran Taşhan: Romanımın didik didik edilmesini de beğenilmemesini de göze aldım
Mürekkep Söyleşiler'de bu hafta yazar Nuran Taşhan ile bir söyleşi gerçekleştirdik.
Röportaj
20 Şubat 2021 - 21:48
Güncelleme: 20 Şubat 2021 - 22:06
İlginizi Çekebilir