Anadolu’nun kültürel değerlerini eserlerine yansıtan sanatçı ve öğretim üyesi LUKA, yirmi beşinci kişisel sergisiyle Troya efsanesini Kanada’nın Ontario eyaletinde yer alan London kentine taşıdı! Aynı zamanda Yıldız Teknik Üniversitesi Sanat ve Tasarım Fakültesi Sanat Bölümü Başkanı olan Prof. Dr. Lütfü Kaplanoğlu (LUKA) London Art Space’te açılan “Troy” sergisindeki eserleriyle sanatseverleri, Homeros döneminden kalan bu muhteşem Anadolu antik kentinin aşk ve savaşla iç içe geçmiş ruhunu yeniden keşfetmeye davet ediyor. Mürekkep Söyleşiler'de bu hafta LUKA ile Troy sergisini konuştuk."Troy" sergisi, Troya efsanesinin yanı sıra Anadolu coğrafyasına ve kültürüne bir saygı ifadesi sunuyor. Anadolu’nun sizde ve eserlerinizde nasıl bir yansıması var? Anadolu, içinde farkındalığı olan ve bu kültürü yaşayan bir sanatçının duyarsız ve kayıtsız kalamayacağı müthiş bir coğrafya. Her zerresi farklı bir hikaye barındırıyor. Bu sebeple çocukluğumu da kapsayan bütün hayat dönemlerimde ilham kaynağımdır. 1994’ten günümüze halk inanışlarından hikayelerine, efsanelerinden kurgan ve ören yerlerine kadar her zerresi odağımı oluşturuyor. 1994 – 1997 yılları arası halk inanışları üzerine odaklanmışken 1997 - 2019 arası bütün araştırmalarım ve resim çalışmalarım Anadolu’yu kapsayan kültürü betimlemekle geçti. 2019 sonrasında ise yine Anadolu’yu içeren ama daha çok insana odaklanan bir serüven gelişti. Bu serüvenlerin her aşamasında Anadolu’nun kültürel tabakalarını yan yana, üst üste ya da iç içe geçmiş, birbirinden ayrılmaz bir şekilde betimledim.Troya sergisinin tanıtım metninde “gitme, varma” arzusu ile “kalma” noktasında verdiğiniz mücadelenin metaforundan bahsetmişsiniz. Nereye gitmekten ve nerede kalmaktan söz ediyorsunuz? Bu ikilem sanatçı kimliğinize çelişki yaratmıyor mu? Gitme ya da kalma metaforu aslında keşif duygusu veya seyyahlık duygumla örüntülenmiş girift bir yapıyı barındırıyor. Keşfetme duygusu üretme dürtüsünü tetikliyor ve bu döngünün oluşturduğu enerji daha çok yeri gezmeyi, tanımayı ve paylaşmayı sağlıyor. Anadolu görmesini bilen için sürekli bir sürprizdir. Karşımıza çıkan her imge zengin metaforlarlarla dolu olması sebebiyle bir yerlere bir şekilde taşınıyor. Kaldığınızda daha fazla yük ve sorumluluk katarken, gittiğinizde ise uzaktan baktığınız için geniş planı, bütünü görmenizi sağlıyor ve bu durum hayranlığınızı artırıyor. Bu gidişin aslında kendinden ya da duyarsızlıklardan kaçma biçiminden kaynaklı olduğunu söyleyebilirim. Anadolu’daki her ören yerinin ve kültürünün tanınması yabancıların keşfiyle olmuştur. Yani biz keşfetme arzusundan uzağız. Yabancı birinin çektiği bir görsel ya da yazdığı yazıyla farkındalığımız artıyor. Bu sebeple ne şekilde olursa olsun uzaklaşarak bakmanın gerekliliğine inanıyorum.Serginin manifestosunun uyandırdığı merak; serginin düzenlendiği London Art Space’in Troya temasını nasıl bir ortamda sunduğuna götürüyor. Metninize ithafen Troya’nın dirilişini nasıl bir ortamda kutluyorsunuz? Sergi mekânını göremeyenler için mekanın atmosferini aktarabilir misiniz? Serginin düzenlendiği alan belkide London kentinin en eski yapılarından biridir. Aynı zamanda Anadolu’nun geleneksel yapılarının sıcaklığını barındırıyor. Eserlerimin içeriğine uygun ve o sıcaklığı barındıran mekan bu yüzden tercih edildi. Sergiyi gezen kişilere özellikle Troyaların çeşitliliğini, Anadolu’nun kültürel katmanlarını hissettirebildiğimiz için alt metinler ve merak uyandıran sorularla doluyorlar. “Gerçekleştirdiğim projeler, Anadolu’ya haranlığın izlerini taşıyor”Erzurum Gravürleri, Ani Harabeleri, Ahlat Gravürleri, İstanbul’un kültürel mirası gibi çok sayıda projeye imza attınız. Bu projelerin kapsamı ve etki alanından bahseder misiniz? Bu projelerin hepsi Anadolu’ya olan hayranlığın izleridir. Saydığınız her şehirde kültürel envanterler yerinde görüldü ve eskizler, görüntüler alınarak gravür olarak betimlendiler. Bu çalışmalardan kitap, makaleler, sempozyum sunumları, patentler ve kataloglar yayınlandı. Mesela Erzurum gravürleri sergisinin etkisiyle eski evler belediye tarafından satın alınarak asli unsurlarıyla kültürel misyonlarına döndürüldü.Gravürlerinizde çok renkli ve çok parçalı yapılar ve genel olarak tek baskılar göze çarpıyor. Bunlar gravür sanatının daha kapsamlı biricik boyutta ele alındığı izlenimi veriyor. Gravür sanatı ile ilgili bu anlamda özel bir uğraşınız var mı? Yapmış olduğum ulusal ve uluslararası etkinlikler nedeniyle gravürlerle yapılabilecek bütün teknikleri öğrendim. Bazı teknikleri baskıresim derslerini aldığım öğrenciliğimde düşünerek keşfetmiştim. Çok parçalı gravürler daha o dönemde başlamıştı. Sorunuza cevap olarak şunu söyleyebilirim ki gravürün çok parçalı yapısını Anadolu’nun katmanlı yapısıyla bağdaştırdığım için kullansam da eserin yeganeliği beni daha tatmin ettiği için edisyon olarak çoğunlukla tek baskıda bırakıyorum. Günlerce kalıp oyup yegane baskı almak her ne kadar zor olsa da ekonomik yönüne odaklanmadığımdan umursamıyorum. Bu yüzden de kendi koleksiyonumu özellikle koruyorum.Resimlerinizde doğa, insan ve hayvan figürlerine rastlıyoruz. Ama en dikkat çeken ortaklık çok katmanlı zeminler kullanmanız. Anadolu teması odağında çalışan biri olarak çalışmalarınızı bu coğrafyanın çok kimlikli, çok kültürlü bütünleşik yapısına gönderme olarak değerlendirebilir miyiz? Eserlerime kaynaklık eden her imge ya da malzeme bilincin ürünü olarak yer alıyor. İç içe geçmeler, katmanlar, çeşitlilikler ya da figürler bu mantığın bir parçası elbette. Ama burada en önemli vurgum hepsinin bir aradalığıyla oluşturduğu güç. Bu gücün farkındalığında olan bir sanatçı olarak çok kimlikliliği değerlendiriyorum.“Paylaşmak önümdeki tüm engelleri ortadan kaldırıyor”Sanat dünyasında önemli bir yere sahip olduğunuz gibi Yıldız Teknik Üniversitesi Sanat ve Tasarım Fakültesi Sanat Bölümü Başkanlığı görevini de yürütmektesiniz. Bu yoğun tempo ile nasıl başa çıkıyorsunuz? Motivaston ve ilham kaynağınız nedir?Bu tamamen zaman yönetimimle alakalı bir durum. Hangi işi hangi anda ve hangi pratiklerle yapacağımı bilmekle alakalı . tecrübe arttıkça alternatifler de gelişiyor ve artıyor. Bu sebeple derslerimi de yapıyorum, akademik görevlerimi de sürdürüyorum, eserlerimi de üretiyorum. Bilgimi, tecrübemi ve yeteneklerimi çevremdeki kişilerle paylaştıkça da çoğalıyorum. Yani paylaşmak önümdeki tüm engelleri ortadan kaldırıyor. Bu sebeple hayatımda istediğim bütün ideallerimi yaşıyorum. İnsan enerjidir. Eğer bu enerjinin farkındaysanız başarıya ulaşırsınız.Şuan misafir öğretim üyesi olarak Kanada’nın, London, Ontario’daki IVEY Business School’dasınız. Kanada'da geçirdiğiniz bu dönemde, yerel sanat ortamını Türkiye ile karşılaştırmak için farklılıklar veya benzerlikler gözlemlediniz mi? Toplum olarak çok üretken, çok zeki ve çözümcül olduğumuzun farkındaydım ama Kanada ile aramızda bu kadar açık ara fark olduğuna şahit olmamıştım. Sanatın yoğun düşünceyle alakasını kabul ettiğimizde pratik ve alternatif çözümler varsa çeşitlilikler de artıyor. Sorgulamayan ve hazır yaşama pratiğine alışmış bir toplumu, Türkiye ile karşılaştırmak imkansız gibi bir şey. Türkiye, birçok alanda Kanada’dan meraklı ve sorgulayıcı diye düşünüyorum. Göçmenlik müessesesinin buraların enerjisini diri tuttuğunu gözlemliyorum. Sadece ülkemizin sanatçılarının kültür politikası olarak buralarda yer alırlarsa büyük farklılıklar yaşayacağına inanıyorum.Yürüttüğünüz projelerde sanatçılar, akademisyenler ve genç yeteneklerle bir araya geldiğinizi biliyoruz. Bu tür işbirliklerinin sanat topluluğuna ve genç yeteneklere katkısı nedir? Aslında en önemsediğim bir konuyu sorduğunuz. Ülkemizin genç yetenekleri... Ülkemiz potansiyel genç sanatçı potansiyeline sahip ama bu gençler ne yazık ki doğru projelerle desteklenmiyor. Dijital sanatlarda dünyaya açılan ve dünyada önemli yer edinen dijital sanatçılar, çağdaş ya da klasik alanlarda neden yer alamıyor konusunu çözmek gerektiğine inanıyorum. Sınırlı sayıda açıklanan devlet destekli hibeler, doğru projelerle özel sanatçı programlarında kullanılırsa; hem ülkeye, hem de gençlerin kendi bireysel gelişimlerine katkı sunacağını öngörüyorum. Yapmış olduğum devlet destekli projelerde sanatını geliştirmek isteyen yüzlerce gençle tanıştım ve onları sürece dahil ettim. Sadece sınırlı bir zaman dilimi bu gençlerin yetişmesi için yeterli değil maalesef. Gençlerin özgüvenlerini sağlamak ve arkalarında durmak gerekiyor. Bu gücü hissettiklerinde eminim ülkemizde sanat turizmi ciddi manada önemsenecektir.Sanat projelerine devam edecek misiniz? Yoksa daha çok eser üretim sürecinde mi kalacaksınız?Sanat varsa bireysel ya da kitlesel projeler de vardır. açıklanan proje gördüğümüzde ekibimizle hemen başvuru yapıyoruz. Ama maalesef yeni proje artık çıkmıyor.
Röportaj
26 Ekim 2023 - 10:40
LUKA: Gitme ya da kalma metaforu seyyahlık duygumla örüntülü
Mürekkep Söyleşiler'de bu hafta LUKA ile Troy sergisini konuştuk.
Röportaj
26 Ekim 2023 - 10:40
İlginizi Çekebilir