“Kelimeyi epeyce zamandır kullanmaz olmuştuk. Telaffuzundaki musiki açısından eşsiz bir kelime… ‘İstanbul ’u söylerken kulaktan kalbe giden sıcaklığa benzer bir sıcaklığı var. Öylesine İstanbullu… Doğrusu, bu iki güzel kelimeyi bir arada kullanabilmek de güzel bir tevafuk oldu.
Aslında kitaba ad ararken başka bir seçeneğimiz de yoktu. ‘Musikişinas ’ kelimesinin yerine ne seçsek olmazdı. Zira ne sâdece bestekârları konu ediyorduk, ne yalnızca ses sanatkârlarını veya saz sanatkârlarını… Güfte şairinden nazariyatçısına, bestekârından musiki yazarına, çalgı yapımcısından evini meşk meclisi hâline getiren musiki sevdâlısına kadar, İstanbul’un musiki hayatını ilmek ilmek örmüş meşhur veya meçhul kahramanlardı mercek altına aldıklarımız… Ve hepsini birden kuşatabilecek bir kelimeye, bir kavrama ihtiyacımız vardı. ‘Musikişinas’ı böyle seçtik. ‘-şinas ’ eki, musiki kelimesine, ‘bilen ’, ‘tanıyan ’, ‘anlayan ‘ anlamlarını katıyordu.”
Bu satırlardan da anlaşılacağı üzere Mehmet Güntekin, yalnız Türk musikisi alanında değil, dil bayrağımız olan Türkçemizi de en mükemmel şekliyle bilen ve kullanan ‘üstat’tır. O’nun aynı zamanda bir kültür adamı olduğu, aşağıdaki satırlarından da anlaşılmaktadır:“Yüzyıllar boyunca doğu dünyasının önde gelen kültür başkenti olan İstanbul'daki musiki hayatı, bütün doğu musikisi dünyasının tarihteki zirvelerinden birini teşkil ediyordu. Türk Musikisi, temelli yapılanmasını ve gelişmesini İstanbul'un merkez teşkil ettiği bir kültür ve sanat ortamında sağladı. Türk Musikisi'ne ‘İstanbul Musikisi ’ denmesinin sebebi, İstanbul'un Türk Musikisi için en verimli ortamı sağlamış olmasıydı.
Özellikle 1453 yılından itibaren Türk tarihinin en önemli merkezi hâline gelen İstanbul'da, Osmanlı sarayı gibi kudretli, belirleyici ve sürükleyici bir merkezin sağladığı imkânlar ortamında büyüyüp gelişen Türk Musikisi, temellerini, bir takım farklı özellikleriyle benzerlerinden ayrılan musikişinasların kişiliklerinde somutlaşan performanslarla, eserlerle ve ürünlerle kurdu, hayatiyetini sürdürdü ve bugüne kadar ulaştı.
İstanbul'un 100 Musikişinası kitabı, tarih içindeki uzun yolculuğumuzun yaklaşık son altı yüzyılındaki üretken varlıklarıyla hayatımıza musikinin pırıltılı damgasını vurarak anlam katan, kimliğimizin en kişilikli ayırt edici vasıflarından birini oluşturan ve kültürümüzün dilimiz kadar önemli olan unsurlarından biri olan musikimizi ilmek ilmek ören vazgeçilmez önemdeki 100 musikişinasın şahsında, kendi sesimizi bir kere daha hatırlamaya ve düşünmeye vesile olmayı amaçlıyor.”
Eserde, belirtilen özelliklere sâhip 100 kişi, kısa hayat hikâyeleriyle, kimileri temsilî resimleriyle, kimileri renkli veya siyah-beyaz fotoğraflarıyla, yaşadıkları döneme ait gravürlerle, yaşadıkları mekânların resimleriyle, el yazılarıyla, kullandıkları veya imal ettikleri musiki âletleriyle, kimileri öğrencileriyle, kimileri eşleriyle, oğul ve torunlarıyla yer alıyor. Tablo yapar gibi hassas ve estetik bir anlayışla düzenlenen sayfalarda, musikişinaslardan ilgi çekici bilgilere de yer veriliyor. Bunlardan tadımlık bir örnek:
“Kültür tarihimizin en renkli simalarından olan İbnülemin Mahmut Kemal İnal'ın verdiği çok önemli eserler uzun yıllar boyunca aşılamadı. 'Beşinci Kuvvet' diye nitelenen ve ülkenin en önemli bilim, sanat, siyaset ve kültür adamlarını topladığı evi, alternatif bir üniversite ve musiki akademisi gibiydi.
İstanbul'u işgal eden kuvvetler tarafından elkonulan evindeki çok önemli kütüphanesi ve arşivi mahvedilince söylediği ‘Batı medeniyetinin ne demek olduğunu zaten bilirdik, bu defa daha iyi öğrendik ’ sözü İstanbul'un toplum hafızasında yer etti.”
Çok sayıda ve muhteşem arşiv belgelerinden daha zengin, derin ve engin bilgilere sâhip olan Mehmet Güntekin, Taburî Cemil Bey hakkında, hayret uyandıracak kadar ince detay bilgiler veriyor:“Türk Musikisi tarihinin en meşhur virtüözü ve bestekârı Tanburî Cemil Bey, henüz 3 yaşındayken babasını kaybetti. Amcası Refik Bey’in himâyesinde musikisever bir aile çevresinde yetişti. Annesi Zihniyar Hanım, Âdile Sultan Sarayı'nın kızlardan kurulu saz takımında lavta çalmıştı. Büyük ağabeyi Reşad Bey âşık sazı, küçük ağabeyi Ahmed Bey de tanbur çalıyordu. Küçük yaşta musikide ‘harika çocuk ’ özellikleri sergiledi. Basit malzemelerden oyuncak çalgılar yaparak ilk musiki eğilimlerini gösterdi. 10 yaşında tanbura başladı. Amcasının oğlu Mahmud Bey’e keman dersi veren Kemanî Aleksan Efendi'den Hamparsum ve batı notalarını öğrendi. Ayrıca, amcası Refik Bey'in kızlarına piyano dersleri veren öğretmenlerden genel musiki bilgileri konusunda yararlandı. Yenilik fikirleriyle yetişmiş tipik bir Tanzimat aydını olan amcası Refik Bey'in Horhor'daki konağı, küçük Cemil'i kültür yönünden de etkileyen bir ortam oldu; bu evde Fransızca öğrenmeye başladı.
Amcası Refik Bey, Abdülhamid'in adamlarınca zehirlenerek öldürüldüğünde 13 yaşında olan Cemil, sonraki dört yılı amcasının oğlu Mahmud Bey'in himâyesinde geçirdi. Tanbur çalmadaki yeteneğini gören Mahmud Bey O’nu bir musiki toplantısında ünlü bestekâr Tanburi Ali Efendi’yle tanıştırdı. Ali Efendi, alışılmadık bir kıvraklıkla çaldığı tanburu dinleyince takdir ve teşvik ettiği Cemil'e, genel musiki bilgileri ve fasıl musikisiyle ilgili incelikler konusunda yararlı oldu.
Cemil'in gösterdiği olağanüstü musiki yeteneği kulaktan kulağa yayıldı ve 18 yaşına girdiğinde ünlü ve önde gelen bir tanburi olarak kabul edildi. 20 yaşına geldiğinde kemence, lavta ve viyolonselde de üstün bir yetenek olduğunu gösterdi. Saraya yakın çevrelerde tanbur ve kemence dersleri verdi, İstanbul'un seçkin musiki meclislerinde sanatını sergiledi. Dönemin lisesi olan idadideki öğreniminden sonra bir yıl kadar Mekteb-i Mülkiye'de okudu. 19 yaşında Harbiye Nezareti'nde kâtip olarak memuriyete başladı. 1901'de Saide Hanımla evlendi. Bu evlilikten ünlü musiki adamı Mesud Cemil doğdu.”
Osmanlı Divan Şairi Hayalî, ‘Şuh-u güzeşte var ki nice nevcivân değer / Geçmiş zaman olur ki hayâli cihân değer.’ Diyor. Bu beyitten mülhem, denilebilir ki; ‘Öyle musikişinaslarımız var ki… ‘Hayali cihan değer.’ Onları, Mehmet Güntekin’in, ‘İstanbul’un 100 Musikişinası’ isimli kitabından, bütün detaylarıyla birlikte öğrenmek mümkün.Kitabın dâhil olduğu serinin genel başlığı sebebiyle musikişinas sayısının 100 ile sınırlandırılması elbette tabiî karşılanacaktır. Bâzı isimlerin neden tercih edildiği, Cinuçen Tanrıkorur, Münip Utandı ve Fatih Salgar gibi isimlerin neden dışarıda tutulduğu sorusu akla gelebilirse de, ‘eseri hazırlayanın takdiri’, denilmesi en mâkul cevaptır. Daha geniş kapsamlı eserlerin ilk baskılarını sahaflarda, yeni baskılarını kitapçılarda bulmak mümkünse de diğer musikişinasları, Mehmet Güntekin’in harikulade üslûbu ile okumak isteyenler, herhalde bir müddet daha bekleyeceklerdir.İSTANBUL BELEDİYESİ KÜLTÜR A. Ş. YAYINLARI: Maltepe Mahallesi Topkapı Kültür Parkı Osmanlı Evleri, Topkapı, Zeytinburnu 34010 İstanbul. Telefon: 0.212-467 07 00 Belgegeçer: 0.212-467 07 99 e-posta: [email protected] www.kultursanat.org(Not: Eser, İstanbul Büyükşehir Belediyesine ait İSTANBUL KİTAPÇISI Mağazalarında bulunmaktadır.)