Murat Erdin yazdı
İnsan olmayanı, vahşi olanı dışarıda tutmak, kafese koymak veya sınırlamak istiyoruz. Bu hakkı nereden alıyoruz ? Adına tabiat parkı denilen sınırlanmış dev alanlar da birer kafes değil midir ? Ormanları ve doğayı istediğimiz gibi sınırlamak, içinde yaşayan hayvanların kaderi hakkında istediğimiz hükmü vermek gibi tanrısal eylemler, insanın doğa ile karşılaştırdığında kendi varlığının hiçliğinin ve acizliğinin farkına varmasının göstergeleri gibi geliyor bana.
Bu nedenledir ki modern hayatı terk edip doğayla sarmaş dolaş yaşayanlar bize ilginç ve anlaşılmaz gelir. Ama bunun sanatla ifade edilmesi hayranlık uyandırıcıdır.
Genç sanatçı Rugül Serbest, kendi varlığını doğaya armağan etmiş birinin resimlerini yapıyor. İddiasız, soluk ama bir o kadar da çarpıcı.
Serbest, kendi bedenini doğaya karıştırmış resimlerinde. Şöyle söylüyor: “Ben ne kadar bu dünyanın içindeysem, dünya da bir o kadar benim içimde ve soluduğum nefestedir. Dünyada her şey, her şeyin içindedir. Ben de bu dünyaya karışmak istiyorum.”
Serbest “Kendimin Ormanında” adını verdiği resim sergisinde doğaya karışmanın nasıl bir şey olduğunu deneyimliyor. Uzanıp sereserpe yattığı ormanda üzerine başka canlıların çıkmasına izin veriyor. Merakla açtığı gözleriyle etrafı izliyor ve doğaya karışmış olmanın tadını çıkarıyor.
“Doğa olmak nasıldır ? Bitki olmak nasıldır ? Bir bitki gibi hissetmek nasıldır ? Bunu deneyimlemek istiyorum”
Rugül Serbest 1987 yılında İzmir’de doğmuş. Dokuz Eylül Üniversitesi Buca Eğitim Fakültesi Resim bölümünü bitirmiş. Daha sonra İstanbul’a taşınmış ve çalışmalarını İstanbul’da sürdürmüş. 2016 yılında Nuri İyem resim ödülünü kazanması özgeçmişindeki en önemli başlıklardan biri. “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Ulusal Resim Yarışması”nda aldığı birincilik ödülüne de unutmamak gerekiyor.
Sanatçının dikkat çekici bir tarzı var. Renkleri neredeyse siyah-beyaza yakın bir tonda kullanıyor. Bazılarını desen bile sanabilirsiniz. Güneşte fazla kalmış bir fotoğrafın sararmış haline benziyorlar. Yaptığı resme imza atmayı hadsizlik sayan bir nakkaşlar gibi o da doğanın muhteşem yaratıcılığıyla yarışmak istemiyormuş gibi yapıyor. Ama bu tavır onu farklı kılıyor ve yaptığı resimler rugül serbest resmi haline geliyor. Kendi iç dünyasında açtığı pencereden çıkıp düşlediği evren içerisinde su, toprak, ağaçlar, çiçekler, böceklerle bezenmiş görüntüler kimi zaman yeniden doğan kimi zaman da kendi ölümlü gerçekliği ile beraber yaşayan apaçık ve yalın bir üslupta otoportrelere dönüşüyor. Kök salıyor, o köklerle toprağın derinliklerine iniyor ve toprağa karışıyor. Yıllar sonra hepimizin karışacağı gibi.
Rugül Serbest’in resimlerini görmek isterseniz Karaköy’deki Mixer Sanat Galerisi’ni ziyaret edebilirsiniz. Sergi 8 Ocak 2022’ye kadar açık.
İnsan olmayanı, vahşi olanı dışarıda tutmak, kafese koymak veya sınırlamak istiyoruz. Bu hakkı nereden alıyoruz ? Adına tabiat parkı denilen sınırlanmış dev alanlar da birer kafes değil midir ? Ormanları ve doğayı istediğimiz gibi sınırlamak, içinde yaşayan hayvanların kaderi hakkında istediğimiz hükmü vermek gibi tanrısal eylemler, insanın doğa ile karşılaştırdığında kendi varlığının hiçliğinin ve acizliğinin farkına varmasının göstergeleri gibi geliyor bana.
Bu nedenledir ki modern hayatı terk edip doğayla sarmaş dolaş yaşayanlar bize ilginç ve anlaşılmaz gelir. Ama bunun sanatla ifade edilmesi hayranlık uyandırıcıdır.
Genç sanatçı Rugül Serbest, kendi varlığını doğaya armağan etmiş birinin resimlerini yapıyor. İddiasız, soluk ama bir o kadar da çarpıcı.
Serbest, kendi bedenini doğaya karıştırmış resimlerinde. Şöyle söylüyor: “Ben ne kadar bu dünyanın içindeysem, dünya da bir o kadar benim içimde ve soluduğum nefestedir. Dünyada her şey, her şeyin içindedir. Ben de bu dünyaya karışmak istiyorum.”
Serbest “Kendimin Ormanında” adını verdiği resim sergisinde doğaya karışmanın nasıl bir şey olduğunu deneyimliyor. Uzanıp sereserpe yattığı ormanda üzerine başka canlıların çıkmasına izin veriyor. Merakla açtığı gözleriyle etrafı izliyor ve doğaya karışmış olmanın tadını çıkarıyor.
“Doğa olmak nasıldır ? Bitki olmak nasıldır ? Bir bitki gibi hissetmek nasıldır ? Bunu deneyimlemek istiyorum”
Rugül Serbest 1987 yılında İzmir’de doğmuş. Dokuz Eylül Üniversitesi Buca Eğitim Fakültesi Resim bölümünü bitirmiş. Daha sonra İstanbul’a taşınmış ve çalışmalarını İstanbul’da sürdürmüş. 2016 yılında Nuri İyem resim ödülünü kazanması özgeçmişindeki en önemli başlıklardan biri. “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Ulusal Resim Yarışması”nda aldığı birincilik ödülüne de unutmamak gerekiyor.
Sanatçının dikkat çekici bir tarzı var. Renkleri neredeyse siyah-beyaza yakın bir tonda kullanıyor. Bazılarını desen bile sanabilirsiniz. Güneşte fazla kalmış bir fotoğrafın sararmış haline benziyorlar. Yaptığı resme imza atmayı hadsizlik sayan bir nakkaşlar gibi o da doğanın muhteşem yaratıcılığıyla yarışmak istemiyormuş gibi yapıyor. Ama bu tavır onu farklı kılıyor ve yaptığı resimler rugül serbest resmi haline geliyor. Kendi iç dünyasında açtığı pencereden çıkıp düşlediği evren içerisinde su, toprak, ağaçlar, çiçekler, böceklerle bezenmiş görüntüler kimi zaman yeniden doğan kimi zaman da kendi ölümlü gerçekliği ile beraber yaşayan apaçık ve yalın bir üslupta otoportrelere dönüşüyor. Kök salıyor, o köklerle toprağın derinliklerine iniyor ve toprağa karışıyor. Yıllar sonra hepimizin karışacağı gibi.
Rugül Serbest’in resimlerini görmek isterseniz Karaköy’deki Mixer Sanat Galerisi’ni ziyaret edebilirsiniz. Sergi 8 Ocak 2022’ye kadar açık.