Hakan Günday yazarlığa nasıl başladığını anlattı

“Benim üniversite hayatım Hacettepe Üniversitesi Mütercim-Tercümanlık bölümüne kayıt olmamla başladı. İlk haftalarda o mesleği yapmak istemediğimi anladım. Sonrasında Brüksel’de Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne girdim, bitiremedim. Tekrar Türkiye’ye dönüp Ankara Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümü’ne başladım. Yaklaşık 7 yılın sonunda bu maceram da sona erdi. Okuldan çıktıktan sonra kırtasiyeden bir defter ve kalem aldım. Bu deftere yazdığım ilk cümle ‘Asansör dördüncü katta durdu’ oldu. İşte yazarlık maceram bu cümleyle başladı. Kinyas ve Kayra’nın ilk cümlesi” açıklamasıyla yazarlığa nasıl başladığını aktaran Günday, o zamana kadar düşünme eylemini hep zihninde gerçekleştirdiğini söyledi.

Öyle bir an geliyor ki ‘Bunu ben mi yazdım?’ diyebiliyorsunuz

Yazarken düşünmenin kişiyi farklı cümleler kurmaya yönelttiğini ifade eden Günday, “Her cümlede yeni şeyler anlatmaya, farklı cümleler kurmaya mecbursunuz. Yazı dediğimiz muhteşem teknolojide öyle bir an geliyor ki, ‘Bunu ben mi yazdım?’ diyorsunuz. Bu büyülü bir an. Bu cümleyi kurduğu her anda kendine bir adım daha yaklaşıyor insan. Ömür boyu bitmeyecek bir uğraş” dedi.

Nermin Mollaoğlu’nun ‘Okurların arasında üniversite öğrencileri büyük yer kaplıyor, yazar olmak isteyenlere neler önerirsin?’ sorusu üzerine, “Bu konuyla ilgili verilen tavsiyeleri dinlemeyin derim. Bu yolda herkesin macerası ve yazıyla ilişkisi farklı olacaktır. Yazmayı düşünmenin en iyi yolu olarak benimsemek bu sürecin nefes alıp vermek kadar doğal bir şekilde gelişmesini sağlıyor. Kendi deneyimimden yola çıkarak bunu söyleyebilirim. Bana göre hikaye anlatmak değildir amaç; düşünmekten ibarettir” yanıtını veren Günday, öğrenciyken Charles Bukowski ve Hermann Hesse’in kitaplarını okuduğunu; Yahya Kemal Beyatlı’nın ise kendisi için özel bir yeri olduğunu belirtti. Günday bugünlerde ise Şule Gürbüz ve Emrah Serbes’i okuduğunu söyledi.