Röportaj: Elif Soykan-Gül ŞengülMürekkep Söyleşiler birbirinden önemli isimlerle yaptığı söyleşilerine devam ediyor. Mürekkep Söyleşiler'de bu hafta hakan gerçek ile Türk tiyatrosu üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik.İsterseniz Üstü Kalsın’la başlayalım. Üstü Kalsın nasıl bir oyun?Üstü Kalsın’da bizim 4. sezonumuz. 4 Sezondur sergiliyoruz. Üstü Kalsın’a oyun demiyorum, çünkü bu bir gösteri. Şiir gösterisi... Ama şiir dinletisi de değil. Bu yüzden oyun demekte tereddüt ediyorum. Cemal Süreya’nın 40 kadar şiiri ve düz yazılarından oluşan bir gösteri. Bildiğiniz gibi Atilla Birkiye’nin metnini hazırladığı ve sahneye koyduğu bir gösteri. Ben Cemal Süreya olmasını özellikle istedim, çünkü portrelerden gidiyorum. Çok sevdiğim bir şair olduğu için de Cemal Süreya’yı yaptık. İyi ki de yapmışız. Gittiğimiz her yerde büyük bir ilgi var. Türkiye ortamında şiiri ve şairi seyirciyle buluşturmak zor iş. Aslında Cemal Süreya şiirini seyirciyle buluşturmak zor. Çünkü Cemal Süreya şiiri Nazım ya da Orhan Veli şiiri gibi sahneye rahat uygulanabilecek bir şiir değil, daha zor. Ama ona rağmen 4 sezondur sahneliyoruz.Üstü Kalsın’ın bir şiir dinletisi olmadığını söylediniz. Günümüze baktığımızda şiirin giderek etkisini yitirdiğini görüyoruz. Özellikle genç kuşak şiire yeteri kadar ilgi göstermiyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?Söylediklerinize katılmıyorum. Çünkü biz İş Sanat’ta 13 senedir bir ekiple beraber her ay bir şair okuyoruz. Geçen ay Nazım Hikmet okuduk. İçeride bin kişi vardı ve izleyicilerin çoğu gençti. Üstü Kalsın da öyle. Bence bütün bunlar gençlerin bir tepkisi. Twitter’da Şiir Sokak’ta diye bir şey çıktı. Herkes kendi yazdığı bir dörtlüğü ya da bir şairden okuduğu iki satırı paylaşıyor. Bu güzel bir şey. Önemli olan bu tip etkinliklerde belediyelerin ya da üniversitelerin özel tiyatrolara destek olabilmesidir. Çünkü özel tiyatrolar kendi çabalarıyla ayakta duruyorlar. Çok zor ayakta duruyoruz hepimiz. Mesela geçtiğimiz günlerde Maltepe Belediyesi Türkan Saylan Kültür Merkezi’nde Üstü Kalsın gösterisini yaptık. Salon tıklım tıklımdı ama bu belediyenin katkılarıyla gerçekleşti. Oradaki seyirciye bilet fiyatı koyarak ulaşamıyorsunuz. Bu takım etkinliklerde özel teşebbüsler desteklenirse bu etkinlikler artacaktır. Yani şiire ilgi hala var.Peki toplumsal olayların sanatla ilişkisini nasıl değerlendiriyorsunuz? Toplumsal olaylara karşı farkındalığın artması beraberinde sanatsal yapıtlara da farkındalığın artmasını sağlıyor mu? Kısaca, daha genel olarak sorarsak: Son iki-üç yılda yaşan gelişmeler sonrası sanatta farkındalık nasıl bir boyuta ulaştı?Türkiye’de son 3 yılda gerçekleşen olaylar tabiki de çok iç açıcı değil. Ama ben 50 yaşına geldim ve hiçbir zaman iç açıcı bir ülkede yaşadığımı hissetmedim. Mesele sadece bu iki-üç seneyle bağlantılı değil. Mesele her zaman birilerinin dışlanmasıyla alakalı. Bu dünyada da böyle ama bizde daha fazla. İlla ki birileri birilerini ötekileştiriyor. Birlikte yaşamayı bir türlü öğrenemiyoruz. Bunu öğrendiğimiz zaman zaten demokrasi ve hak-hukuk yerine oturacak. Bunu öğrenebilir miyiz, bilmiyorum. Ben en azından bu konuda bir farkındalık yaratmaya çalışıyorum seyirci üzerinde. Van Gogh’ta başka bir farkındalık, Savunma’da başka bir farkındalık ama hepsinin bütününde sanatın ne kadar önemli olduğunu ve toplumda ne kadar uzlaştırıcı olabileceği farkındalığını yaratmaya çalışıyorum.Hakan Gerçek oyunculuk adına geldiği noktada kendini nerede görüyor?Ben sadece işimi iyi yapmaya çalışan bir oyuncuyum. Profesyonel anlamda tiyatro yaşamımın üzerinden 32 yıl geçti. Bu süre zarfında kendimi hem oyuncu olarak hem de bilgi-görgü olarak yetiştirmeye çalıştım. Ki ben çok şanslıydım, çünkü Kenter Tiyatrosu gibi bir “mabet”te Müşfik Bey ve Yıldız Hanım hocam oldu. Aynı zamanda da yanlarında da oynadım. O açıdan çok şanslıydım. Ama kendimi bildim bileli çok çalıştım. Ben sadece Türk tiyatrosuna hizmet etmeye çalışan bir oyuncuyum.1980’li yılların başında konservatuvarda öğrenciydiniz? O zamandan günümüze kadar geçen süreyi ele aldığımızda neler değişti? O zamanlar konservatuvar okumak nasıl bir duyguydu? O yıllarda sadece 1 tane televizyon kanalı vardı o da TRT 1. Dolayısıyla konservatuvara dizide oynamak için girmedim, tiyatrocu olmak için girdim. Ama bunu konservatuvara dizi oyuncusu olmak için girenleri küçümsemek için söylemiyorum. Toplumsal şartlar neyi gerektiriyorsa insanlar onu yaşıyor. Bizim okuduğumuz dönemde Mimar Sinan Üniversitesi Tiyatro Bölümü’nü birirenler, Devlet Tiyatroları’na direkt olarak sınavsız girerdi. Konservatuvarın kuruluş amacı; Devlet Tiyatroları’na oyuncu yetiştirmekti. Tıpkı askeri okullar gibi... Nasıl ki askeri okulları bitirip orduya geçersiniz, sistem aynen öyleydi. Tabii şişmeler oldu, çok okul açılmaya başladı. Bu alanda okuyan öğrenci sayısı arttı. Devlet Tiyatroları’nın kadroları şişmeye başlayınca Bölge Tiyatroları açıldı ve arkadaşlarımız buralara gönderilmeye başlandı. Bir süre sonra sınavla almaya başladılar. Şimdi de –herhalde- hiç almamaya başladılar.“Biz toplum olarak gülmeyi unuttuk ne yazık ki!”Bu sebeplerden bizim eğitim alma amacımız biraz daha farklıydı. Daha sıkı ve disiplinli bir eğitim gördüğümüzü düşünüyorum. Ama bizim de şöyle bir handikapımız vardı: 12 Eylül 80 sonrası kuşağıydık biz. Ben 12 Eylül olduğu zaman 16-17 yaşlarındaydım. 1984 yılında konservatuvara girdim. Tabii o yıllar 12 Eylül’ün ertesi yılları olduğu için tatsız yıllardı. Bir sürü haksız yargılamalar ve idamlar vardı. Bugün de hala izlerini taşıdığımız 12 Eylül yasaları geçerliydi. O açıdan dönem olarak yine tatsızdı. Yine tatlı bir Türkiye yoktu. Sürekli olarak başka bir vesayet altına sokuluyoruz. Önemli olan insanların özgürlüğü ve haklarıdır. Ben o insan haklarını rahat rahat, huzurlu bir şekilde yaşadığımı hatırlamıyorum. Ben herkes gibi özgür olmak istiyorum, mutlu bir şekilde işimi yapmak istiyorum. Biz toplum olarak gülmeyi unuttuk ne yazık ki. O kadar acı bir yere geldik.Tabii o yıllarda da bu acılar vardı ama o yıllar seyirci anlamında çok daha farklı bir tiyatro izleyicisi vardı. Ankara, İzmir Hatay nereye gidersek gidelim daha dolu dolu geçen turnelerimiz vardı. Bir sürü şeyle beraber bunlar da bitirildi. Televizyon, insanların hayatı, eğitimdeki kalitesizlik, insanlara sanat eğitiminin verilmemesi ne yazık ki bütün sanat dallarında kayba uğradı. O kayıp da toplumun huzursuzluğuna yol açtı. Yani özgür olmayan, birbirini çekemeyen, olabilirlikleri anlamak istemeyen, 3. sayfa haberlerinin arttığı nefret dolu bir topluma dönüştük.Son zamanlarda insanların tiyatroya gitme nedenlerinden biri olarak televizyonda izledikleri oyuncuları tiyatroda canlı olarak görmek istemeleri neden olarak gösteriliyor. Siz bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Gelsinler de nasıl gelirse gelsinler. Tiyatro yapmasanız bile insanlarla sokakta karşılaştığınızda sizinle fotoğraf çektirmek istiyorlar. Bu onları mutlu ediyor. Sadece onlar değil aynı zamanda siz de mutlu oluyorsunuz. Çünkü siz buradan besleniyorsunuz. Bu güzel bir şey. Televizyonda izledikleri oyuncuları tiyatroya gelip izlemeleri çok güzel. Ama önemli olan bunu bir alışkanlık haline getirebilmek.Sosyal medyanın da izleyiciyi tiyatroya çekme bakımından büyük bir etkisi var. Bu manada sosyal medyayı kullanıyor musunuz?Herhalde Tiyatro Gerçek olarak sosyal medyayı en çok kullanan tiyatrolardan biriyiz. Facebook olsun, Twitter olsun tanıtım olarak çok etkili. İnstagram bile etkili. Ayrıca gazetelerin ilan sayfaları çok pahalı. Tabiki sosyal medya bu bakımdan daha şanslı olduğumuz bir alan.Son dönem sizi en çok etkileyen oyun nedir?, diye sorsak...Son dönem beni en çok etkileyen oyun için Van Gogh diyebilirim.Peki sizi sahnede en çok ne etkiler?Şimdi cep telefonu alışkanlığı çıktı. İnanamıyorum insanlara. Mesela ben tek kişilik oyun oynuyorum ve sahneye çıktığımda yüzü ışıldayan bir sürü insan görüyorum. Çünkü telefonları açık. Bu oyuncunun kontrasyonu açısından olumsuz bir durum. Bazen oyunu kesip kapatın telefonları demek istiyorum. Tabiki herkes böyle değil. Örneğin 300 kişilik salonda 10 izleyici böyle olsa oyuncu bundan etkileniyor.
Röportaj
31 Ocak 2016 - 15:12
Güncelleme: 07 Şubat 2017 - 23:40
Hakan Gerçek: "Toplum olarak gülmeyi unuttuk!"
Mürekkep Söyleşiler'de bu hafta Hakan Gerçek ile Türk tiyatrosu üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik.
Röportaj
31 Ocak 2016 - 15:12
Güncelleme: 07 Şubat 2017 - 23:40
İlginizi Çekebilir