Lars von Trier dünya sinema tarihinin en dikkat çekici yönetmen ve senaristleri arasında yer alıyor. Sınırları zorlayıcı, rahatsız edici, anlaşılması güç filmleri onu sinema dünyasında farklı bir yere oturtmuş durumda. Tabii, aynı zamanda pek çok eleştiri ve tartışmanın da başaktörü kendisi. 2011 yılında Cannes Film Festivali’nde Hitler’i anladığını söylemesi başına epey dert açmış ve Trier de özür dilemek zorunda kalmıştı.
Danimarka doğumlu olan Lars von Trier’i sokakta gördüğümüzde tontiş bir emekli fizik öğretmeni görüntüsü verse de aslında filmleri, Trier’in görüntüsünün çok uzağında. Kaos, şiddet, cinsellik, suç Lars von Trier filmlerinin anahtar kelimeleri arasında yer alıyor. Rüya, hipnoz gibi kavramlara ise ayrıca önem veriyor Trier.
Tam bir ödül avcısı olan Trier, dünya üzerindeki çeşitli festivallerde 100'den fazla ödülün sahibi oldu. Filmleri ayrıca 200’den fazla da adaylık kazandı. Bugüne kadar 16 uzun metraj film çeken Lars von Trier, aynı zamanda televizyon için de çeşitli dizi projeleri yaparak sinema evrenini genişletmiş durumda. Melankoli, Dalgaları Aşmak, Dogville, Nymphomaniac Lars von Trier denilince akla ilk gelen filmler arasında yer alıyor.
Mürekkep Sinema’nın bu bölümünde geçmişten günümüze Lars von Trier filmlerini derledik.
Suç Unsuru (Forbrydelsens Element)
Lars von Trier’in Avrupa üçlemesi olarak bilinen film serisinin ilk filmi olan Suç Unsuru, 1984 yılında vizyonda kendine yer buldu. Lars von Trier’in lise hayatından sonra çektiği ilk profesyonel film olma özelliği gösteren Suç Unsuru, Avrupa üçlemesinin diğer filmlerinde olduğu gibi hipnoz ile başlıyor.
Son vakasını hatırlamakta güçlük çeken Dedektif Fisher, vakayı hatırlamak için hipnoz yöntemine başvurur. Hipnoz sırasında hatırladığı Avrupa oldukça karanlık ve çürümüşlüklerle doludur. Fisher’ın çözmesi gereken vaka ise özellikle piyango bileti satan ve korunmasız kız çocuklarının öldürüldüğü bir seri katil davasıdır. Fisher, vakayı aydınlatmak için eski bir dedektiflik kitabı olan The Element of Crime’dan yararlanır. Kitaba göre katile ulaşmak için katille özdeşleşmek gerekmektedir. Kendisini bu özdeşleştirme işine fazlasıyla kaptıran Fisher, farkında olmadan kendini bir katile dönüşmüş olarak bulur.
Avrupa üçlemesinin diğer filmlerinde de olduğu gibi su detayı bu filmde çokça kullanılmış. Ben filmi bu yönüyle Tarkovski’nin Stalker filmine benzettim.
Pek çok ödül kazanan bu ilk film, gösterime girdiği yıl aynı zamanda Cannes Film Festivali’nde de Altın Palmiye’ye aday gösterildi.
Salgın (Epidemic)
Avrupa üçlemesinin ikinci filmi olan Salgın’da bu kez yönetmenimiz Lars von Trier, bir sürpriz yaparak kamera önüne geçer ve böylece Lars von Trier’i hem oyuncu hem yönetmen hem de senarist olarak izleriz.
1987 yılında vizyona giren Salgın, Lars von Trier ve Niels Vørsel tarafından ortaklaşa olarak kaleme alındı.
Filmde, bir yönetmen ve senarist ortaklaşa salgın temalı film yazmaya karar verirler. Bu yönetmen ve senaristimiz Lars von Trier ve Niels Vørsel’den başkası değildir. Senaryo yazarak günlerini beraber geçiren ikili, senaryo yazım sürecinde filmin geçtiği yerlere seyahatler de yaparlar. İkili kendilerini bu senaryoya o kadar kaptırır ki yanı başlarına gelen salgını göremezler. Üstelik bu bir senaryo değil apaçık gerçektir.
Salgın, her ne kadar 1987 Cannes Film Festivali'nde gösterilse de herhangi bir festivalde dikkate değer bir ödül kazanamaz. Bu film için Lars von Trier sinemasının oluşum sürecinin tuğlası diyebiliriz.
Avrupa (Europa)
Lars von Trier’in Avrupa üçlemesinin son filmi Avrupa (Europa). İkinci Dünya Savaşı’ndan hemen sonraki yılları anlatan film, pek çok politik göndermeyi içerisinde barındırıyor.
Filmde, Leo Kessler Amerika’da doğup büyümüş bir Alman’dır. Tamamen iyi niyetle savaş sonrası Almanya’ya döner ve ülkesine yardım etmek ister. Amcası sayesinde yataklı trende kendisine kondüktör olarak iş bulunur. Kessler, Zentropa tren hattındaki bu çalışma hayatı boyunca hiç istemediği olayların içine sürüklenir.
Bu arada filmde ilginç de isim benzerlikleri bulunuyor. Trier’in kurduğu film şirketi ile filmde yer alan “Zentropa” aynı isme sahip.
Başrolünde Jean-Marc Barr, Barbara Sukowa, Udo Kierve Ernst-Hugo Järegård gibi oyuncuların yer aldığı film, vizyona girdiği yıl Cannes Film Festivali’nde oldukça ilgi görüyor ve bu festivalde üç ödülün sahibi oluyor.
Dalgaları Aşmak
Lars von Tier’in en etkileyci filmleri arasında yer alan Dalgaları Aşmak, Lars von Tirier denilince akla ilk gelen filmler arasında. Avrupa üçlemesine göre oldukça uzun olan film, yine o üçleme kadar içerisinde bir kaos barındırmıyor. Oldukça yalın bir anlatımı olan film, diğer Lars von Trier filmlerine oranla da anlaşılması en kolay filmler arasında yer alıyor.
Filmlerini konu başlıklarına göre üçleme içerisine alan Lars von Trier’in Avrupa’dan sonraki yeni üçlemesi Atın Kalp. Bu üçlemenin ilk filmi de 1996 yapımı Dalgaları Aşmak filmi.
Dalgaları Aşmak’ta Bess McNeill, oldukça muhafazakâr bir kasabada yaşamaktadır. Bu kasabada kilise törenlerinde ve çeşitli faaliyetlerde kadınlar hep arka plandadır. Bir gün Bess McNeill, denizde petrol arayan bir platformda çalışan Jan’a aşık olur ve evlenirler. Jan platforma çalışırken beklenmedik bir kaza yaşanır ve Jan felç kalır. İşte bu noktadan sonra Bess, sevgilisi Jan’ın hayatını kurtarmak için bambaşka bir yöne savrulacak ve bir dizi olumsuzlukla karşılaşacaktır.
Cannes Film Festivali’nde yine olukça dikkat çeken Dalgaları Aşmak, filmin başrol oyuncusu Emily Watson’a da Oscar’da En İyi Kadın Oyuncu adaylığı getirdi. Filmde ayrıca Stellan Skarsgård, Katrin Cartlidge, Jean-Marc Barr ve Udo Kier gibi oyuncular da yer alıyor.
Gerizekalılar
Gerizekalılar, Lars von Trier’in en sıra dışı filmleri arasında yer alıyor. 1998 yılında vizyonda kendine yer bulan Gerizekalılar, bir grup zihinsel olarak sağlıklı bireyin zihinsel özürlü taklidi yapması ve toplumun değerlerini ala aşağı etmelerini konu alıyor. Komün olarak yaşayan bu grup oldukça iyi mesleklere sahiptirler fakat zihinsel özürlü gibi davranmamın onları özgürleştireceğine inanmaktadırlar.
Lars von Trier bu filmde elini bir tık daha artırıp senarist ve yönetmenliğin yanı sıra filmin görüntü yönetmenliğini de üstlenmiştir. Film, Altın Kalp üçlemesinin ikinci halkası.
Karanlıkta Dans
Karanlıkta Dans, Lars von Trier denilince akla ilk gelen filmler arasında yer alıyor. Zaten filmin başarısı da Altın Palmiye ile taçlandı. Altın Kalp üçlemesinin üçüncü filmi olan Karanlıkta Dans, İzlandalı şarkıcı Björk’ün etkili oyunculuğu ile adeta arşa yükseliyor. Zaten yine Cannes Film Festivali’nde Björk’ün harika oyunculuğu karşılıksız kalmadı ve kendisine festivalde En İyi Kadın Oyuncu ödülü verildi.
Filmde Selma Ježková’yı canlandıran Björk’ün gözünde bir takım doğuştan gelen sıkıntılar baş gösterir ve bir süre sonra göremeyecek hale gelir. Hayal kurmayı oldukça seven ve dans etmenin hayattaki en büyük tutkusu olduğu Selma Ježková’nın bir de çocuğu vardır. Maalesef ki kendisindeki görme sorunlarını bir süre sonra oğlu da yaşayacaktır. Bu yüzden var gücüyle gece gündüz demeden fabrikalarda çalışır. Tam parayı biriktirdiğini düşündüğü zaman başına hiç de hayal etmediği şeyler gelir.
Dogville
Dogville, Lars von Trier’in en etkileyici filmleri arasında yer alıyor. 2003 yılında vizyonda kendine yer bulan filmin başrolünde yıldız oyuncu Nicole Kidman yer alırken kendisine Lauren Bacall, Chloë Sevigny, Paul Bettany, Stellan Skarsgård, Udo Kier, Ben Gazzara gibi oyuncular eşlik ediyor.
Bilindiği gibi Lars von Trier, üçleme film konusunu oldukça çok seviyor. Dogville de bir üçlemenin ilk halkası. ABD – Fırsatlar Ülkesi Üçlemesi’nin ilk filmi olan Dogville bir filmden ziyade tiyatro izliyormuş hissi veriyor. Oldukça dar bir alanda çekilen filmde, mekân yok denecek kadar az ve sınırlı.
Ücra bir kasaba olan Dogville’de sakin bir yaşam sürülmektedir. Günlerden bir gün bu sakinliği silah sesleri böler. Silah sesleri sonrası ismi Grace olan sarışın bir kadın kasabaya gelir. Buralardan olmadığı belli olan bu kadının peşinde eşkıyalar vardır ve Dogville halkı bu masum kadını saklayarak ona iyilik yapmak ister. Kasaba halkının bu iyiliğine karşılık Grace de kendisini onlara sevdirmek için elinden gelen her şeyi yapar. Fakat bir süre sonra bu isteklerin sonu gelmez ve içinden çıkılamaz bir kördüğüm Grace’i beklemektedir.