Merve Balcıoğlu yazdıFransız heykeltraş, louise bourgeois gerçek bir öncü kadın sanatçıdır. Zamanların sınırlarını zorlayan sanatçı; dünyada, feminist sanat kendi yerini henüz ararken ‘kadın sanatı’ olarak tanımladığı sanatını yapmaya başlamıştı. Gerçek sanatçı dehası Louise Bourgeois için de geçerlidir. Cesur yöntemleri ile birçok kadın sanatçının önünü açmış olan bir figürdür. Feminist, sansür karşıtı bir grup olan’ Fight Censorship Group’un arkasında Anita Steckel ile önde gelen isimler arasında bulundu. Eserlerinde hafıza, bunaltı, zaman, beden, cinsiyet ve kimlik kavramlarını anlatmaya çalışmıştır. Feminist sanatçıların çoğu beden ve beden işlevleri üzerine çalışmalar yapmıştır. Geç dönem feministlerini öncekilerden ayıran sadece bedenin biyolojik formuna takılı kalmadan dışına çıkıp yeni bir yaklaşım ile eleştirebilmeleridir.Louise, 1911 Fransa’da dünyaya gelmiştir. Ailesinin dokuma duvar halısı onaran galerisi vardır. (Sanatının var olması adına büyük bir öneme sahip olmalı bu yıllar.) Bu galeri ve çalışma ortamında, büyüyen sanatçı çok erken yaşlarda tasarımlara yönelmiş oldu. 1970’lerde sanatçı, dönemin öğrenci, sanatçı ve sanatçı adaylarını evine davet eder ve onların işleri üzerine yorumlar yaparmış. Sadece Pazar günleri kabul edilen bu kişiler için büyük bir fırsat olarak değerlendirilebilir. Bu etkinlikler, ‘Sunday, bloody Sunday’ olarak anılır. 1982 yılında Museum of Modern Arts’ta bir dünden bugüne ile izleyici karşısına çıkan ilk kadın sanatçı olan, Bourgeois eserleri ile cinsiyet ayrımcılığını uzun süre eleştirmiş, bu konunun üzerine çok çalışmıştır. Bu çalışmalarının da sonucunda sergileme alanını kazanmış olması ihtimali büyük görünüyor. Bugün kadın sanatçılar kendi varlıklarının savaşını veriyorsa tüm bu değerlerin ilk öncüleri arasında Louise Bourgeois yer alıyor.Sanatçının en çok kullandığı bir diğer kavram ‘baba’ figürünü rahatsız edici şekilde kullanması olmuş. Tüm bu sarsıntı odaklı, bakışın altında kendi babası ile kurduğu bağdan kaynaklı etkiler kaçınılmazdır. Sanatçının babası, Louise’in bakıcısıyla bir ilişki yaşıyormuş ve Louise’ ye göre annesi bu ilişkiyi bilmesine rağmen susmuştu. Cinsiyetler arasında yaşanan çatışmalara olan ilgisini ve eleştirel yaklaşımı bu dönemde edinmiş olması ihtimali yüksektir. New York’a taşındıktan sonra soyut dışavurumcuların üyesi olduğu ‘American Abstract Artists Grup’un bir üyesi olan Louise burada Jackson Pollock ile uzun süre arkadaşlık etmiştir. Sanatçı, kırılganlık ve kontrol kaybı gibi endişelerinin üzerine gitti.
Sanatçı
22 Kasım 2016 - 21:20
Feminist sanattan önce kadın sanatı vardı
Bugün kadın sanatçılar kendi varlıklarının savaşını veriyorsa tüm bu değerlerin ilk öncüleri arasında Louise Bourgeois yer alıyor.
Sanatçı
22 Kasım 2016 - 21:20