Murat Erdin yazdı“Evim kalemdir” nerede ve hangi evde yaşıyor olursa olsun, her insanın kendi evi için söyleyebileceği bir sözdür. Bu deyim, özel hayatın gizliliğini vurgulamakla yetinmez, içinde yaşanılan mülkün dokunulmazlığını vurgular.Evlerimiz başka şeyler de anlatır.İçinde yaşadığımız evler hayat tarzımızı ortaya koyar. Evin eşyaları, dekorasyonu, içindeki objeleri, odaları, mutfağı ve banyosuyla bir ev bize çok şey anlatır. Evlere yüklenen anlam, sosyolojik olarak bir ülkenin antropolojik özelliklerini ve sosyo-kültürel tarihini özetler.Bir süredir Discovery Channel’da yayımlanan “Salvage Hunters-Hurda Avcıları” programını izliyorum. İngiltere’nin Galler bölgesinde bulunan Conwy kentindeki dükkanında antika ticareti yapan Drew Pritchard’ın yaptığı alışverişler üzerine kurulan bu programda, hem İngiltere’nin antika pazarının boyutlarını ve fiyatlarını görebiliyorsunuz hem de ülkenin tarihi kentlerini, kasabalarını görüp, yerleşim yerlerinin yüzlerce yıl nasıl korunduğunu izleyebiliyorsunuz. İngilizlerin kültürlerini –ve eşyalarını- korumada nasıl gerçekten de muhafazakar olabildiklerine tanık oluyor ve kıskanıyorsunuz.Drew Pritchard, eşi ve yanında çalışan ekibiyle birlikte İngiltere’nin farklı kent ve kasabalarına gidip eski eşyalar ve antikalar topluyor. Bunlardan bazıları hasar görmüş olsa bile Pritchard’ın ekibi aslına sadık kalarak güzelce onarıyor ve ardından bir fiyat biçilerek internet sitesine yükleniyor. Ne ararsanız var. 19’uncu yüzyılda kullanılmış bir mutfak merdiveni, bir sinemanın yön gösterme tabelası, tasfiye edilmiş bir ayakkabı fabrikasının artık kullanılmayan masa ayakları, bahçe demirleri, yosun tutmuş heykeller veya bir ayağı kırık koltuklar. Bunların hepsi Drew Pritchard’ın dükkanında onarılıyor, parlatılıyor ve satışa sunuluyor.“Sadece beğendiğim şeyleri satın alırım” diyor Pritchard. Aldığı şeylerin geçmişten günümüze kalmış olması yetmiyor, tarihi şeyler olması da gerekiyor. Çünkü Pritchard bir eskici dükkanı işletmiyor; yaptığı iş antika ticareti. Bu yüzden çok dikkatli davranması gerekiyor. Bazen bir İngiliz şatosunun deposunda Viktoryen tarzda bir koltukla karşılaşırken bazen bir döküm fabrikasının çatı katında George döneminden kalma bir sehpa bulabiliyor. Bazı evlerde Fransız stili mobilyalara yahut barok porselenlere rastlıyor. Drew hepsini alıyor.Drew Pritcahard’ın girdiği ev ve dükkanlarda şunu hemen fark ediyorsunuz: Her evde mutlaka güzel eşyalar, objeler ve eskiden kalma bir şeyler var. Duvarlar mutlaka tablolarla dolu. Hiçbir evde kitap ve kitaplık eksik değil. Tarihin ve kültürün korunmasına verilen değer hemen göze çarpıyor.Aynı değeri evlerde de görüyorsunuz. İngiltere’nin dört bir yanına seyahat eden Pritchard’ın gittiği hemen her kasabanın tarihi kimliği korunmuş. Evlerin bahçe duvarları bile eğer bir tehlike arzetmiyorsa eski haliyle korunuyor. Yatılı okullar, at çiftlikleri, köşkler, kaleler ve hatta fabrikalar bile yapıldığı yılın özelliklerine sadık kalınarak muhafaza ediliyor. Böyle olunca da antika ticareti yapan biri için tüm ülke bir cennete dönüşüyor.İngiltere’de son yıllarda müzayedelere katılan kişi sayısında artış gözleniyor. Bu ilgi, antika eşya satan yerleri çok popüler hale getirdi. Bu yerlerden birisi Londra'ya bir saat uzaklıktaki Battlesbridge Antika Merkezi. İçinde 80'den fazla antika dükkanının bulunduğu merkez, bir masal köyünü andırıyor.Bir başka antika merkezi ise ülkenin güneyindeki Petworth kasabası. Londra’ya 66 kilometre mesafedeki bu yer, 4 bin kişiden oluşan nüfusuyla tamamen antikaya adanmış tipik bir İngiliz kır kasabası. Her yıl Mayıs ayında düzenlenen Petworth Antika ve Güzel Sanatlar Fuarı dünyanın tüm antikacılarını buraya çekiyor.Bu ilgi kaçınılmaz olarak TV programlarına da yansıyor. Türkiye’de de geniş bir izleyici kitlesi olan Salvage Hunters 2011 yılından beri yayınlanıyor. Antika düşkünü İngilizler için çekilen başka programlar da var. BBC’de 1979’dan bu yana gösterilen Antiques Roadshow tıpkı ismi gibi kendisi de antika özelliği kazanmış bir başka program. Uzmanların eşyalara fiyat biçtiği, geçmişiyle ilgili bilgi verdiği programı tarihi bir belgesel izler gibi izliyorsunuz.Tüm bu programları izlerken aklınıza Türkiye geliyor. Türkiye’de yarışmacıların evlerinde çekilen bazı programlara dikkat ederseniz, eve konulan mobilyaların zevksizliğini ve hatta tektipliğini fark edersiniz. Evlerin büyük bölümünde antika veya eski eşya olmadığı gibi duvarlarda tek bir tablo veya kitaplığa rastlamanız olası değildir. Evlerdeki bu zevksizlik, yaşam ve giyim tarzına ve kaçınılmaz olarak kullanılan dile aynen yansıyor. Muhafazakar olduğu iddia edilen Türkiye’deki şehirlerde tarih ve kültür adına ne varsa yıkılırken, yerine hiçbir kimliği olmayan beton ve cam yapılar dikiliyor. İnsanlarımızda eskimiş her şeye karşı gösterilen bilinçsiz tavır, kentsel dönüşüm adı verilen şehir katliamında da kendini gösteriyor. Türkiye, mimari açıdan kimliksiz bir ülke haline getirilirken, insanlarımız çoraklaşıyor. Aynı yıkım zihniyeti maalesef evlerimizin içine kadar girmiş durumda. Her şey birbirine ne kadar bağlı.Evler, eşyalar, kitaplar, kıyafetler ve tüm bunlara hükmeden insanlardan oluşan vatandaşlar gelişmiş bir ülke örneğini getiriyor önümüze. Tüm bunlardan yoksun bırakılmış insanların yaşadığı ülkeler ise hoyrat bir dünyanın parçaları haline geliyor.Biz hangisiyiz ?
Gündem
Yayınlanma: 21 Mayıs 2019 - 15:46
Eşyalar, ülkeler ve insanlar
"Bir süredir Discovery Channel’da yayımlanan “Salvage Hunters-Hurda Avcıları” programını izliyorum. İngiltere’nin Galler bölgesinde bulunan Conwy kentindeki dükkanında antika ticareti yapan Drew Pritchard’ın yaptığı alışverişler üzerine kurulan bu programda, hem İngiltere’nin antika pazarının boyutlarını ve fiyatlarını görebiliyorsunuz hem de ülkenin tarihi kentlerini, kasabalarını görüp, yerleşim yerlerinin yüzlerce yıl nasıl korunduğunu izleyebiliyorsunuz. "
Gündem
21 Mayıs 2019 - 15:46