Aykut Ertuğrul'un hazırlayıp sunduğu 100 Yüze İmza ve Söyleşi programına katılan Abdullah Harmancı, Türk öyküsünün gelişimi ve değişimi üzerine önemli değerlendirmelerde bulundu.22 yıldır öykü dünyasının içindeki bir isim olan Abdullah Harmancı, son kitabı Melek Kayıtları ve öykü serüvenini de anlattığı konuşmasında herkes gibi yazmaya şiirle başladığını söyledi. İlk öyküsünün Dergâh dergisinde yayınlandığını hatırlatan Harmancı, bunun nasıl bir yüreklendirme olduğunu şöyle anlattı:“HENÜZ FARK EDİLMEMİŞ ÖYKÜCÜLERİ ÖN PLANA ÇIKARMAK İSTİYORUM”"Anadolu'da, Konya'da yaşayan üniversite öğrencisi Abdullah Harmancı'yı arayıp öykü yaz, devam et, iyi gidiyorsun diyen kişidir Mustafa Kutlu. Hâlâ da arar. Mustafa Kutlu tarafından aranmak ya da Dergâh'ta onore edici bir cümlenin geçmesi bizim için büyük moraldi." Bir kuşaktan ziyade dergiyle tanımlanmak istediğini söyleyen Harmancı, bu anlamda kendisini Dergâh'a ait hissettiğini ifade etti.Kendisi de uzun yıllardır tıpkı Mustafa Kutlu gibi genç öykücüleri takip eden ve gündeme getiren bir isim olan Harmancı,"Elimdeki dergi imkânlarıyla mümkün olduğunca ortaya çıkmış ama kamu tarafından henüz fark edilmemiş öykücüleri ön plana çıkarmak istiyorum. Çünkü genç bir yazarın ortaya çıkması, kitabını yayınlaması, tanınır hale gelmesi çok zordur. " diye konuştu. Harmancı, "Bir dergide etkileyici bir öykü gördüğümde en basitinden çevremdeki arkadaşlarıma mesaj atıyorum. Bu paylaşma isteği her şeyden önce geliyor. İkincisi çok üzgünüm ama edebiyat dünyası çok adil bir dünya değil. ‘Çok güzel metinler yazarsam büyük bir yazar olurum’ öyle değil işte. Bu kadar düz bir mantıkla ilerleyemiyorsunuz. Edebiyat dünyası çok karmaşık bir yer. Onların işlerini biraz kolaylaştırmak istiyorum." dedi.“EDEBİYAT VE DERGİLERE YÜKLENEN ANLAM DEĞİŞTİ”Edebiyat dünyasında karşı karşıya olunan bir dönüşüme dikkat çeken Harmancı, "Biz o kadar çok edebi metinlere yükleniyoruz ki gençler bunu bir retorik, farklı kelimeleri yan yana getirme oyunu gibi algılamak üzereler. Bu çok tehlikeli. Edebiyat böyle bir şey değil. Sen onun arkasında bir çile, bir bakış barındırıyor musun bundan çok kuşkuluyum. Kombinasyon hesapları gibi sanki yan yana getirilmemiş kelimelerden birkaç tanesini getirirsek harikulade bir yazar olacakmışız gibi olayı retoriğe gömmüş bir bakış açısı egemen oldu. Burada büyük bir sakınca var." şeklinde konuştu.Bu durumun temelinde ise dergilere ve edebiyata yüklediğimiz anlam ve misyonun değişmesinin yattığını ifade eden Harmancı,"Dergiciliğe bakış, edebiyat dergilerine yüklediğimiz anlam ve işlev de değişti. Edebiyatın anlam dünyamızda olması gerektiği noktada kalması gerektiğini düşünüyorum. Edebiyat kalbimizin sevdiği her şey gibi bir puta, bir amaca dönüşebilir. Halbuki hayat silsilemiz içerisinde edebiyat da uğraşılarımızdan biridir. Kalbimiz put üretir. Edebiyat da bu putlardan birine dönüşmemeli. Elbette sağlıklı bir yaklaşım gerekir. Yoksa edebiyattan geride duralım demiyorum ve asla mesajlar içeren, okura yüklemeler yapan metinlerden bahsetmiyorum. O metinler zaten edebiyat dışıdır." dedi.“EDEBİYATA BAKIŞ BİREYSELLEŞTİ”Harmancı, sözlerine şöyle devam etti:"Genellemiyorum ama dindar muhafazakar edebiyatçıların edebiyata kendinden ibaret bir anlam yüklemeye başladıklarını düşünüyorum. Bir değişim yaşadık biz. Ben de bu değişimin içindeyim. Edebiyat Dergisi, Diriliş dergisi, Hareket dergisi böyle çıkmıyordu. Orada başka bir kaygı vardı. Pakdil'in unutulmayan bir sözüdür şimdi bütün öğrencileri bunu bana aktardılar; 'Yüzde 51 edebiyat, yüzde 49 ideoloji' dermiş. Bir misyonu, bir anlamı ortaya çıkarmak üzere edebiyat yapıyorlardı. Nitekim Sezai Karakoç'un çok güzel bir dergi tanımı var, 'Herhangi 20 kişinin bir araya gelip şiirler yayınladığı bir seçki değildir dergi, bir ortak dünya ve sanat görüşü gerekir' diyor. Kısacası bütün dünyadaki değişim bizim edebiyat ve edebiyatçı algımızı da etkiledi. Toplumsal, siyasal, dini endişeler yerine edebiyatı daha kariyerist, bireysel, kendimizi gerçekleştirmeye yönelik bir şey olarak algılıyoruz. "Bizim edebiyata yüklediğimiz anlamın da toplumsaldan bireysele kaydığının altını çizen Harmancı, sözlerine şöyle devam etti: "Biz onlar gibi bakmıyoruz edebiyata da, dergilere de. İdeolojik, edebi misyonlar yüklemişler ve dergi onun üzerine çıkmış. Nuri Pakdil'in Edebiyat dergisindeki müstearlarının hiçbiri müstear değildir. Bir kimlik inşa etmek üzere çevresindeki gençlere isimler vermiştir. Kerbela öyküsünü yazdığı için İbrahim abiye Hüseyin Su ismini vermiş mesela. Orayı bir cemaat olarak algılayıp oradan bir nesil yetiştirmek için çabalamış. Bunu çok değerli bir kaygı olarak görüyorum. O kuşağın bize kazandırdıklarını inkar etmeden takdir etmemiz ya da eleştirmemiz gerekiyor. Bizlerin edebiyata bakışında bireyselleşen bir taraf var. Bu sadece edebiyatta olmadı hayatın, toplumun bütün alanlarında yaşadık bunu. Kendimi de dahil ederek bu eleştiriyi söylüyorum. İnsan en zor kendi neslini eleştirir."
Edebiyat
Yayınlanma: 09 Şubat 2017 - 10:14
'Edebiyat ve dergilere yüklenen anlam değişti'
Abdullah Harmancı, "Edebiyat, kalbimizin sevdiği her şey gibi bir puta dönüşebilir. Halbuki hayat silsilemiz içerisinde edebiyat da uğraşılarımızdan biridir." diyerek edebiyatın kutsanmaması gerektiğine dikkat çekti.
Edebiyat
09 Şubat 2017 - 10:14