Ömür Bayramoğlu yazdı“Feyhaman Duran İki Dünya Arasında” ve “Selim Turan Tez-Antitez-Sentez” sergilerinin devamı niteliğindeki Türk sanatının önemli ustalarını tanıtan zincirin üçüncü halkası olan, “Avni Lifij, Çağının Yenisi” sergisi, sanatçının tüm resim ve çizimlerinin yanı sıra çektiği fotoğraflar, cam negatiflerinden küçük anı notlarına, Paris’te öğrencilik yıllarından kalan sergi giriş biletlerine kadar uzanan eşsiz bir özel arşivi de kapsayarak ilk kez bu içerikle gerçekleştirilen sergidir. Sanatçının, ailesinin koruyup günümüze getirdiği cam negatifler ve fotoğraflarda görülen çeşitli Anadolu şehir ve kasabaları ile 1922-1924’te çektiği Ankara manzaralarından, mimari yapılardan ve doğadan hareketle yaptığı birçok desen ve resim çalışmaları ilk kez bu sergide sergileniyor. Lifij’in sergide yer alan eserlerinin önemli bir bölümünü manzara ve pastoral sahneler oluşturuyor.Sanatçının otoportre, poşad, manzara, figür gibi farklı türleri içeren geniş bir yelpazeye yayılmış üretiminin yanı sıra kültür politikaları, sanat eleştirisi, fotoğraf gibi alanlardaki çalışmalarını da müze ortamına taşıyan ve Avni Lifij’in sanatçı kimliğini, 1914 Kuşağı ve Türkiye sanat tarihindeki öncül konumunu aydınlatmayı amaçlayan “Avni Lifij. Çağının Yenisi” Sergisi, 12 Ocak 2020’ye kadar sanatseverler tarafından Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi’nde izlenilebilir.1914 Kuşağı’nın en yenilikçi figürlerinden biri olan, çok yönlülüğü, teknolojiye duyduğu ilgi ve üretkenliği ile zamanın ötesinde bir sanat anlayışını temsil eden, 41 yaşında yaşama veda eden Avni Lifij, kısa yaşamına karşın yapıtlarıyla Türk resminde derin izler bıraktı. Lifij’in kısa sayılabilecek sanat yaşamı Paris öncesi ve sonrası olmak üzere iki dönem halinde değerlendirilebilir. Avni Lifij, Büyük Çerkes sürgünü (1864) sırasında Soçi yöresinden Anadolu’ya gelen Çerkes kökenli bir ailenin oğlu olarak doğdu. Ailesi İstanbul Fatih’e yerleşen Lifij, mahalle okulunda ilköğrenime başladı. Babasının resimle ilgilenmesine karşı çıkmasına rağmen sanatçı öğrenimi boyunca resimle ilgilenmeye devam etti. Bugünkü İstanbul Lisesi’nin temellerini oluşturan Numune-i Terakki’de ortaöğrenime ve babasının verdiği haçlıklarla Fransızca dersleri almaya başlar. Anatomi öğrenmek için Mekteb-i Tıbbiye-i Mülkiye’nin derslerine, boya tekniği öğrenmek için ise Eczacı Mektebi’nin fizik ve kimya derslerine dinleyici olarak katılır. 1901’de Nafia Nezareti’ne bağlı Demiryolları Müdürlüğü’nde çalışmaya başlar. 1904’te ilk yağlıboya çalışmalarından “Balıklar’a imza atar.İkinci Meşrutiyet döneminde Lifij’in resim yeteneği ve Fransızca bilgisini fark eden Osman Hamdi Bey Lifij’i resim öğrenimi için Paris’e gönderilecek aday olarak Şehzade Abdülmecid Efendi’ye önerir. Lifij, aslında 1906’da gerçekleştirdiği Pipolu Adam’a olasılıkla yaşı daha büyük gösterirse daha inandırıcı olacağını düşünerek 1908 tarihini atar ve Abdülmecid Efendi’ye sunar. Tabloyu beğenen Abdülmecid Efendi burs vererek 1909’da Paris’e yollar. 1911’de hamisi Abdülmecid Efendi’nin isteğiyle İstanbul’a geri döner. Ortaöğrenim gördüğü Mekteb-i Sultanisi adını alan okula resim öğretmeni olarak atanır.Portrelerinde, otoportre çalışmalarını hatırlatacak bir biçimde, betimlediği kişinin iç dünyasını yansıtma yoluna giden Lifij’in portleri ağırlıklı olarak akademik anlayışın izlerini taşır ve bu yönleriyle sanatçının desene verdiği önemi yansıtır. Günlüklerindeki notlarından biri de; “Günün birinde, aynadan yaptığım portremi kolumun altına alıp müzenin yolunu tuttum. Hamdi Bey beni çok iyi karşıladı. Resmimi dikkatle inceledikten sonra, onun çok güzel olduğunu, öğrencilerinin okulda beş-altı yıl eğitim gördükten sonra bile böyle bir portre yapamadığını, çok yetenekli olduğumu, renk konusunda usta olduğumu söyledi. Ona okula girmeli miyim diye sordum. Buna gerek olmadığını, hatta okuldan uzak durursam daha iyi edeceğimi söyledi.” dir.Avni Lifij’in de dahil olduğu 1914 Kuşağı ressamlarının sanatın bir konusu olarak çıplak olgusuyla tanışmaları, yurtdışına giderek Paris’te akademik resim eğitimi veren resmi ve özel atölyelerde öğrenim görmeleriyle mümkün olur. 1909’da Paris’e giderek Fernand Cormon’un atölyesinde resmin temel kurallarını öğrenen Avni Lifij’in bu döneme ait birçok çıplak etüdü bulunuyor. Sanatçı, daha sonraki yıllarda gerçekleştirdiği mitolojik ve düşsel bir anlatımı öne çıkaran çıplak figürleri sembol olarak kullanır. Figürlü kompozisyonlar Avni Lifij’in çalışmalarında en zengin eser grubunu oluşturur. Bu kompozisyonlarında savaşçı, dinsel ve tarihsel konuları işler, eserleri fantastik, alegorik ve mitolojik unsurlar içerir.Eşi Harika Lifij’in anlattığına göre, sanatçının açık havada kısa bir sürede tamamladığı poşadları, daha büyük tabloları için hazırlık niteliği taşıyordu. Lifij, bu çalışmalarında, kendi kuşağından Namık İsmail ve İbrahim Çallı gibi, figürü manzaranın içine renk ve küçük fırça darbeleriyle işler. Lifij’in soyutlamaya varan atmosferik manzaralarında rengin simgesel bir anlam kazandığı görülür.Sanat hayatı boyunca resim, sanat eğitimi ve eleştirisi gibi farklı alanlarda çalışan Avni Lifij’in bilinmeyen yönlerinden biri de fotoğrafçılığıdır. Lifij’in fotoğrafları, formların en yalın halini arayan bir görme biçimini ortaya koyar. Lifij’in 1911’de İstanbul’a döndüğünde, o dönemde Paris’te ressamlar arasında da popülerleşen cep kamerasını yanında getirmişti. Yazılarında resim, heykel, sanat eğitimi gibi alanlara değinen Avni Lifij, mimari ve şehir estetiği konularında da makaleler yazdı. Lifij’e göre dekoratif sanat mimariye bağımlıdır, sanatçının eserini içinde bulunduğu ortama göre yaratır. Mimari ile dekorasyonun birbiriyle uyumuna önem veren Lifij, şehirdeki eserlerin korunmasıyla ilgili olarak da estetik kaygı taşır.Abdülmecid Efendi, Osmanlı İmparatorluğu’nun çetin siyasal ve ideolojik sorunlarla çalkalandığı bir dönemde modernleşmeyi ilke edinmiş bir sanatçı, İslam gelenekleri ile Batı bireşiminin mümkün olduğunu öğrenebilmiş bir aydındı. Yaşadığı mekanlarda resim atölyeleri kurmuştu. İstanbul’da yaşadığı dönemde, eserlerinin çoğunu Üsküdar Bağlarbaşı’ndaki kendi adını taşıyan köşkte yapmış burada verdiği davetlerde sanatçı dostlarını ağırlamıştı. Köşkün zemin katındaki geniş merdivenin sağında duvar yüzüne dayalı çeşmenin etrafını 1921 tarihli H. Avni Lifij imzalı bir resim süsler. Aşk Çeşmesi olarak da anılan, Çeşmebaşı adlı bu eseri, Avni Lifij’in kendisini resim öğrenimi için Paris’e gönderen ve bu süreçte dostluğunu kazandığı Abdülmecid Efendi’ye bir şükran ifadesi olarak yaptığı düşünülebilir. Ressamlığının yanı sıra derin bir entelektüel birikim sahibiydi. 1909-1927 arası edindiği birikimini Türkiye’de yayınlanan dergilerde ve gazetelerde sürekli yazılar yazarak değerlendirdi. Yazdıkları genel olarak resim sanatının doğuşu ve gelişimi, sanatsal üretimin teknolojik gelişmelerle buluşturulması ve endüstriyel üretim zincirinin kurulması, ülkemizde sanat eğitiminin önemsenmemesi, bu konudaki eksiklerimiz, heykel meselesi, dekoratif sanatların önemi ve güncel sergi değerlendirmeleri gibi konular üzerine yoğunlaşır.Lifij’in savaş konulu resimleri büyük boyutlu ve çok figürlü kompozisyonlardır. Mareşal Fevzi Çakmak ve Kazım Karabekir Paşa eşliğinde savaş sahalarında incelemeler yapan Lifij, Ankara dönüşünde bu iki komutanın portrelerini çalışır. Fevzi Çakmak’ı Misak-ı Milli haritasının önünde betimlediği tablosunu daha sonra Mustafa Kemal Paşa satın alır.Avni Lifij sanat yaşamına bir ikona dönüşen ünlü Pipolu Adam’la başlamış ve kaynaklara göre yaşama veda etmeden bir gün önce tamamladığı, son günlerini yaşamakta olan bir kişinin içinden çıkılması zor olan duyguları gerçekçi bir üslupla aktardığı 1927 tarihli “Son Otoportre”siyle sona ermiştir. 2 Haziran’da Laleli’deki Tayyare Apartmanı’ndaki dairesinde yaşamını yitirir.*Sergi metinleri kaynak olarak kullanılmıştır.
Sanatçı
09 Aralık 2019 - 22:09
Çağının Yenisi: Avni Lifij
Avni Lifij’in sanatçı kimliğini, 1914 Kuşağı ve Türkiye sanat tarihindeki öncül konumunu aydınlatmayı amaçlayan “Avni Lifij. Çağının Yenisi” Sergisi, 12 Ocak 2020’ye kadar sanatseverler tarafından Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi’nde izlenilebilir.
Sanatçı
09 Aralık 2019 - 22:09