Bonsai kelime anlamı olarak “tabakta ağaç” anlamına gelmektedir. “Bon” ve “sai” kelimeleri birleştirilmek suretiyle oluşturulan bu kelime aslında alelade bir kelime değildir. bonsai saygı üzerine kurulu bir sanattır ve ağaçlara, doğaya saygı temelinde ortaya çıkmıştır. Bonsai genel kanının aksine ilk olarak Çin’de ortaya çıkmıştır. Yani genelde bonsainin japonlara özgü olduğu kanısı yanlıştır. Bu sanat ilk olarak Çin’de ortaya çıkmış ve daha sonra Japonya’ya taşınmıştır.Çin’de “Penjing” olarak bilinen bu sanat tam olarak bilinmese de yaklaşık olarak 7. YY. başlarında budist rahipler tarafından Japonya’ya götürülmüş ve orada icra edilmeye başlanmıştır. Herkesin bildiği gibi bu sanat tepe noktasına Japonya’da ulaşan bu sanat burada “bonsai” adını almış ve bütün dünya tarafından tanınır hale gelmiştir.Bonsai ağaçların minyatür hale getirilip saksılarda yetiştirilmesidir. Çok emek ve uğraş isteyen bir sanat olan bonsai ayrıca büyük bir sabır da gerektirmektedir. Bonsai’de küçültülen ağaçların şekil itibarı ile aynı tür ağacın normal boyutlarda olanı ile hiç bir farkı yoktur. Tek fark birinin minyatür, diğerinin normal boyutlarda olmasıdır.Bonsai Japon insanının geleneksel sanatı haline gelmiştir. Bonsai Japonlar için adeta bir yaşam biçimi haline gelmiştir. Öyle ki Bu ülkede bonsailer ile ilgili bir çok dernek ve kuruluş kurulmuş ve bu sanatın gelişimi için bir çok çalışma yapılmıştır. Bu dernek arasında en büyükleri ve en bilineni “Japonya Bonsai Derneği” adlı bir kuruluştur. Bu dernek 1965 senesinde Shigeru Yoshida isimli kişi tarafından kurulmuştur. Yoshida ülkesi için sıradan bir insan değildir. Shigeru Yoshida Japonya başbakanıdır. Bu da Japonya’da bonsaiye verilen değerin en açık göstergesidir. Daha ilginç ve çarpıcı olan olay ise Yoshida öldükten sonra derneğin başına geçen kişinin de yine Japonya’da başbakanlık yapan Nobuseku Kishi olmasıdır. Bu açıdan baktığımızda bonsai sanatına Japonya’da verilen değer apaçık görülmektedir.Aslında işin özü doğaya ve yeşile verilen değer ve duyulan saygıdır. Bu açıdan bakıldığında Japonlar’a gıpta etmemek mümkün değildir. Çünkü doğaya ve ağaca saygı duyan bu insanların sadece bu saygıyı belirtmek için bir sanat ortaya çıkarmaları ve bunu bütün dünyanın benimsemesi gerçekten gıpta edilecek bir olgudur. İnsan istiyor ki kendi yurdunda yaşan insanların da doğaya ve yeşile bu derece saygı duysun ve benimsesin. Ama aslında hiç bir şey için geç değildir. Doğayı bu saatten sonra da koruyabilir ve sahip çıkabiliriz. Çünkü bunu yapmaya mecburuz. İnsanlığın tek çıkar yolu ağaçlar ve yemyeşil doğa. Biz Kartal Çiçekçi olarak doğaya son derece saygılı bir neslin yetiştirilmesini destekliyor ve arzuluyoruz.Bunun için üzerimize düşen her görevi de Kartal Çiçekçi olarak yapmaya kararlıyız. Ayrıca harika bir sanat olan bonsai sanatına ait istediğiniz her çeşit ağaç Kartal Çiçekçi olarak bünyemizde mevcuttur. Arzu etmeniz halinde seve seve yardımınıza hazırLALELatince adı “Tulipa Gerneirana” olan Lale zambakgiller ailesinin bir üyesidir. Çok yıllık otsu ve soğanlı bir bitki olan bu çiçeğin ana vatanı Orta Asya’dır. Ülkemize bu bitki göçler sırasında Orta Asya’dan getirilmiş ve burada çok sevilmiş ve bolca yetiştirilmiştir. Lale bitkisi Türkiye için çok önemli, en azından kültürel anlamda yer etmiş bir çiçektir. Tarih bilgimizi gözden geçirecek olursak bu çiçeğin Osmanlı’da bir döneme adını verdiğini biliriz. İşte bu çiçek tarihimizde bu derece önemli bir yer tutar. Ama maalesef tarihimizde ve kültürümüzde bu derece yer tutan bir çiçek asla bizim ile anılmaz ve bilinmez. Lale Hollanda’nın sembolü olarak bilinir. Dünyada lale üretiminde ve ihracında Hollanda ilk sırada yer alır ve adeta bu konuda bir tekeldir. İşte acı olan da budur ki Lale Hollanda’ya ülkemizden gitmiştir.On altıncı yüzyılda Kanuni Sultan Süleyman Hollanda Kralı’na lale göndermiş ve bu şekilde Hollandalılar lale ile tanışmış ve yaptıkları sistematik çalışmalar ile lale konusunda tekel haline gelmişlerdir. Lale ihracı büyük bir maddi gelir getirmektedir ve Hollanda bu ihracatı ile büyük bir gelir elde etmektedir.Lale Osmanlı ve İslam kültüründe önemli bir yapı taşıdır. Ebced hesabına göre Allah kelimesi ile lale kelimesi aynı rakama denk gelmektedir. Bu açıdan Müslümanlar açısından önemli olarak kabul edilir. Özellikle camilerde kullanılan çinilere ve mezarlıklarda bulunan mezar taşlarına lale motifleri çizilmiş ve lalenin Müslümanlar için kutsal olduğuna atıfta bulunulmuştur. Osmanlılar’da lale çok sevilmiş ve benimsenmiştir. Öyle ki 1718 yılında Pasarofça anlaşması ile başlayıp ta ki 1730 yılındaki Patrona Halil İsyanı sona erene dek geçen döneme Lale devri denmiştir. Aslında bu döneme Osmanlı’nın hiçbir döneminde Lale Devri denmediği, daha sonraları bu ismin verildiği söylense de biz genel-geçer kanıyı ve okullarda öğrendiklerimiz doğru kabul edersek bu dönem Lale Devri’dir diyebiliriz.Türk-İslam tarihi ve kültüründe bu kadar önemli olan Lale evrensel insanlık tarihinde de oldukça faydalı bir işe imza atmıştır. İkinci Dünya Savaşı sırasında Hollanda’da açlık ve baş gösterince alınan bir kararla lale soğanları gıda maddesi olarak tüketilmeye başlanmış ve insanlar lale soğanları sayesinde açlıktan ölmekten kurtulmuşlardır.Türk-İslam kültürü için bu denli önemli olan laleyi Hollanda’ya kaptırmamızın hüznünü yaşıyor ve buna üzülüyorsanız Beykoz Çiçek gibi çiçeğimize sahip çıkalım. Değerlerimizi kaybetmemek adına çalışalım. Ayrıca bu harika çiçeğin her türlü çeşidini Beykoz Çiçek’te bulabilirsiniz. İster balkonunuzda, ister bahçenizde, ister evinizin bir köşesinde. Nerede olursa olsun mutlaka bir laleniz olsun. Unutmayın geçmişimize ve geleceğimize lale gibi değerlerimize sahip çıkalım. Biz Beykoz çiçek olarak daima değerlerimize sahip çıkacağımıza söz veriyoruz. Siz yeter ki çiçekleri sevin, sahip çıkın.MONSTERAMonstera aslında hepimizin çok yakından tanıdığı, hatta bir dönem aynı evde yaşamını sürdürdüğü harika bir çiçektir. Monstera dediğimizde belki aklınıza gelmez, ya da bu isimle bilemeyebilirsiniz ama “deve tabanı” dediğimde bir çoğunuz hatırlarsınız. Bundan yaklaşık yirmi-yirmibeş sene önce ülkemizdeki hemen hemen her evin oturma odasında olan bu çiçekler artık çok fazla ortalarda yok. Benim çocukluğumun çiçeği monstrera idi. Şimdi ne zaman bir monstera görsem misafir odamızdaki o devasa çiçek ve annemin onu sulaması aklıma gelir. Hatta misafirlerimiz geldiğinde çiçeğimize bakar ve onun hakkında konuşulurdur. Monstera... Çocukluğumun çiçeği.Çocukluğumun çiçeği Monstera’nın ana vatanı Amerika kıtasıdır. Latince adı “Monstera Deliciosa”dır. Elliden fazla türü bulunan bu çiçek özellikler tropikal iklimin hüküm sürdüğü alanlarda yetişme imkanı bulabilmektedir. Ama dikkat ederseniz yazımızın başında eskiden ülkemizdeki hemen hemen her evde bu çiçeğe rastlanıldığını söylemiştik. Nasıl oluyor da bir tropik kuşak bitkisi olan monstera evlerimizde yetişiyor? Bu sorunun cevabı evlerimizde gizli. Evlerimizde gerekli ısı ve ışık şartları sağladığından ve bu devasa çiçek bu şartlara uyum sağladığından evlerimizde rahatlıkla yetişebilmektedir.Monsteralar tırmanıcı bitkilerdir. Ve devasa boyutlara ulaşabilirler. Aslında bu özelliği latince isimine de yansımıştır. Daha önce de bahsettiğimiz gibi Monsteranın Latince adı “Monstera Deliciosa”dır. Latince’de Monstera “iri, dev, büyük, kocaman, canavar” gibi anlamlar taşırken, Deliciosa ise “lezzetli, leziz, tatlı” gibi anlamlara çıkar. Monstera Deliciosa, yani “lezzetli canavar”. “Dev, kocaman,canavar gibi yakıştırmaları anladık da lezzetli ne oluyor ki, bu sadece bir çiçek” dediğinizi duyar gibiyiz. Ama işin aslı hiç deöyle değil aslında. Montera bitkisi gerçekten lezzetli ve tatlı bir bitki. Hayır, hiç de şaka yapmıyoruz. Pek bilinmese de monstera bitkisi çok lezzetli meyveler sahip. Bunun bilinmemesi çok da doğal aslında çünkü evlerde yetiştirilen monsteralar meyve vermiyor. Aslında bir iki isitsna dışında böyle. Ama doğal ortamında yetişen monstralar 3 yaşını aştıktan sonra meyve veriyorlar. Önce krem rengi çiçekler açan bu bitki daha sonra meyveler vermeye başlıyor. Bu meyveler muzu andıran ama dış yüzeyi bolca pütür ihtiva eden ilginç meyvelerdir ve kesinlikle tamamen olgunlaşmadan yenilmemelidir. Çünkü bu meyveler olgunlaşmadan önce zehirlidir.Ve yerken kabuğunu iyice soymanız gerekmektedir. Benim daha önce tatma fırsatı mmalesef bulamadığım monstera meyvelerinin muz ve ananas karışımı hoş bir tadının olduğu söylenmektedir. Kim bilir, eğer nasipse bir gün bu devasa çiçeğin lezzetli meyvelerini tatda fırsatı buluruz.Eğer sizler de benim gibi bu çiçeği gördüğünüzde eski günleriniz aklınıza geliyor ve nostalji yapmak istiyorsanız Ataşehir Çiçekçi’yi mutlaka ziyaret edin. Monstera ve daha bir çok saksı çiçeğini Ataşehir Çiçekçi’de bulmanız mümkün. Ataşehir Çiçekçi sayesinde hem evinizi çiçek bahçesine çevirmeniz hem de özlediğiniz değerleri yeniden hatırlamanız mümkündür.
Yaşam
16 Aralık 2016 - 08:20
Güncelleme: 30 Haziran 2018 - 09:35
Bonsai Japon insanının geleneksel sanatı haline geldi
Bonsai ağaçların minyatür hale getirilip saksılarda yetiştirilmesidir.
Yaşam
16 Aralık 2016 - 08:20
Güncelleme: 30 Haziran 2018 - 09:35