İlk olarak İLE albümü ile dinledik onu. Ardından Kavis ve Kara Kutu'da gitarının telleri alıp götürdü bizi uzaklara. Issız Adam'da, Sis ve Gece'de, Karanlıktakiler'de, Dedemin İnsanların'da duyduk o gitarın sesini. Çoğu zaman Ceylan Ertem'in Jehan Barbur'un, Şenay Lambaoğlu'nun, Jülide Özçelik'in, Muammer Ketencioğlu'nun albümlerinde rastladık ona. Bugüne kadar çıkardığı üç albüm, yaptığı onlarca dizi-film müziği ve perdesiz gitardaki ünü... Mürekkep Söyleşiler'de bu hafta cenk erdoğan ile 'müzik' konuştuk.Her müzisyenin müzikle tanışma hikayesi vardır. Sizin hikayeniz nasıl başladı?Babamın çaldığını rivayet ettiği bir gitar vardı evde -O gitar hala burada duruyor.- o gitar benim hep dikkatimi çekerdi. Daha sonra mahallede gitar çalan bir arkadaşımız vardı. Bana bir şeyler öğretti ve ben de öğrettiklerini hemen yapabilmiştim. Babamdan o gitarı bana göndermesini istedim. Babam da bir gazete kağıdına sararak gitarı bana gönderdi. Tabii, gitar geldiğinde akort burguları kırılmıştı pense ile akort yapmaya çalışıyordum. Bu şekilde başladı benim hikayem. Zaten çocukluğumdan beridir evde gördüğüm bir figürdü gitar, hep oralarda bir yerlerdeymiş.Ülkemizde ailelerin "müzisyenlik" mesleğine alışma süreçleri zor olabiliyor. Küçümsemeyle karışık "müzisyen mi olacaksın?" gibi ifadelerle sıklıkla karşılaşıldığını biliyoruz. Sizde durum nasıldı? Ailenizin kabul etme süreci zor oldu mu?Babamla küstüm. Babamın gitarıyla müziğe başladım, fakat müzik okuduğum için babamla küstüm. 1.5 yıl hiç konuşmadım babamla. Daha sonra okulda notlarım çok iyi gidiyordu. Çok yakın bir arkadaşım olan Mehmet Esemen ile bir duo'muz vardı. Dediler ki; "sizin dersleriniz çok iyi, sizi Antalya'ya konsere göndereceğiz." Babam da Antalya'da yaşıyordu. Babama haber gönderttim, konsere geleceğimizi söyledim. Babam konsere geldiğinde, baktı ki ben bu işi severek ve iyi yapıyorum, o da artık yelkenleri suya indirdi.Her şeye rağmen kimse sanmasın ki babam, beni çok destekledi, bana stüdyolar açtı. Böyle bir şey olmadı, ama çok da uzun yaşamadı bu tarihten sonra. Eminim yaşasa daha çok destek verebilirdi.Annem ise, "iyi polis, kötü polis" hikayesinde iyi polisi oynadı. Beni yönlendirmeye çalıştı.Sen ne yaparsan yap su yolunu bulur. Anne-babalar ne yaparsa yapsın, çocuklar bunun rüyasını görüyorsa yaparlar.
Üniversiteden sonra 3 albüm çıkardınız. Nasıl gelişti albüm süreci?Aslında uzun bir zaman diliminde yaptım bu albümleri. 2001 yılında üniversiteyi bitirdim ve 2014'e kadar da üç albüm yaptım. Tabii, albüm yapma süreci kolay değil. Üniversitede çok "tıfıl"sın, enstrümanına yeni yeni alışıyorsun. Onunla müzik üretmek, onunla kendini ifade etmek üst seviye noktalar. Mantalite olarak bir müzisyenin enstrümantal albüm yapma sürecei ileri bir seviye.Albüm sürecinde bir sürü şey oldu. Askere gittim, burada pop çalmaya devam ettim. Teklif aldım, Amerikaya gittim. Her şey 2005'te Amerika'ya gitmemle başladı. Sonrasında döndüm. 2007'de ilk albümümü kaydettim. Bakanlık süreçleriyle birlikte de ilk albüm 2008 yılında çıktı.'ANLATACAK DERDİN VARSA ANLATMAYA ÇALIŞIYORSUN'Pop kültürünün yoğun olduğu bir ülkede enstrümantal bir albüm yapmak cesaret işi olmalı?Evet, ama bu cesarete sahip olan sadece ben değilim. Yapımcı Sinan Sakız da, Baykuş Müzik de o cesarete sahip. Sinan Sakız beni desteklemesiydi ben hala bunu yapamazdım. Çok yakın arkadaşlarımının şahane albümleri var, ama yapımcılar yanaşmıyorlar satmayacağı için.Sinan Sakız Don Kişot'luk yaptı. Ben zaten dünden hazırdım böyle bir şeye. Bu biraz da derdinin olmasıyla alakalı bir şey. Anlatacak derdin varsa bunu anlatmaya çalışıyorsun.İLE, Kavis, Kara Kutu... Bugüne kadar 3 albüm çıkardınız. İLE'den Kara Kutu'ya kadarki süreci ele alırsak; müzikalite olarak sizde ne gibi bir değişim oldu?Aslında şöyle bir şey; İLE daha özel bir albüm benim için. Perdesiz gitar albümü, Erkan Oğur'un "Bir Ömürlük Misafir" albümünden sonra hiç yapılmamıştı. "Tam manasıyla perdesiz gitar albümü mü?" diye düşünürsek, aslında üç parça hariç 7 parça, perdesiz gitarla çalıntığı için buna perdesiz gitar albümü diyebiliriz. Dolayısıyla Erkan Oğur'dan sonra böyle bir şey yapıyor olmak, bir nevi küstahlık, bir nevi cesaret, bir nevi de "usta"ya saygı. "Sen bir şey yaptın, ben de bunu yaptım. Başka bir yerden algıladım bu albümü ve ortaya böyle bir şey çıktı." gibiydi.Orada tabiki ilk albüm olmasından dolayı parçalar yetmemişti. Ben Sabah Bozlağı ve Sonbahar'ı çaldım. Kara Kutu'nun tiyosunu bu iki parçada vermiş oldum. Yapmak istediğim şey Kara Kutu'ya benzer bir albümdü. İlk albümde bunu yapmak beni farklı bir platforma oturtacaktı. Açık konuşmak gerekirse o zamanlar bu kadar iyi çalmıyordum perdesiz gitarı.İLE'yi dinleyen herkes birkaç parçaya çok takıldı. Bunlar; Sabah Bozlağı, Kına ve Sonbahar'dı. Kına'da neye takıldılar, neyi sevdiler anlamaya çalıştım uzun bir süre. Sonbahar ve Sabah Bozlağı'nı ise neden sevdiklerini anladım. İnsanların yanlarında çalar gibi bir gitar müziği duymaya ihtiyaçları var, fakat bu klasik müzik eğitimi ve klasik gitar dinleme deneyimi gerektirecek bir şey olmamalı.Sonrasında 6-7 yıl kadar gitar çalıştım ve ortaya Kara Kutu çıktı. Bundan sonra da nasıl devam eder, bilmiyorum."ENSTRÜMANDA 'OLDUK' DEDİĞİN AN, BİTTİĞİN ANDIR"İLE'de perdesiz gitar konusunda eksikliklerim vardı, dediniz. Peki Kara Kutu'da "ben perdesiz gitarda oldum, artık tamamım" diyebiliyor musunuz?Yok, hiçbir zaman bunu diyemem. Aslında eksiklerim var derken, teknik bazda benim perdesiz gitarı getirmek istediğim yer başkaydı. Kara Kutu'da bu hava geldi. Şimdi bu pekişmeye devam ediyor. Olduk, dediğin an bittiğin andır enstrümanda."ÇAĞAN IRMAK: BANA BUGÜNE KADARKİ EN KÖTÜ BESTEYİ YAPTIN!"Birçok ve dizi ve filmin müziklerini yaptınız. En çok keyif aldığınız, içinize sinen hangisi oldu?Dizi ve filmi ayırt etmek lazım. Dizi ticari bir sektör. Çok zevk alarak, içime sinerek yaptığım dizi müzikleri de oldu tabii. Mesela Bıçak Sırtı, Kalp Ağrısı, Keşanlı Ali gibi dizi müziklerini yaparken çok keyif aldım. Birçoğunda da "Allah'ım neden ben bununla uğraşıyorum!" dediğim anlar oldu.Film işi ise bambaşka. Bugüne kadar çalıştığım bütün filmleri severek yaptım. Issız Adam, Dedemin İnsanları, Sis ve Gece... bunlar çok keyifliydi. Yakın bir zamanda Beyaz Balina filminin müziklerini yaptım. Çok güzel bir film. Festival filmi... Umarım festivallerden bol ödülle döner. O kadar zevkle yaptım ki... Aslında yeni bir Cenk Erdoğan albümü gibi oldu bu film müzikleri, çünkü sadece gitar düzenlemeleri istediler benden.Uzun metraj yapmak bana daha sanatsal ve yaratici bi süreçmis gibi geliyor. Nasıl ki, dizi oyuncuları dizi ekran, tiyatro için sanat diyorlarsa benim için de uzun metraj aynı şey. Dizi çabuk tüketilen bir şey ama uzun metraj başka…Issız Adam için gişe filmi denildi ve eleştiriler de aldı. Popüler film müziği yapmaya nasıl bakıyorsunuz? Önyargınız var mı bu konuda?Issız Adam'la ilgili çok şey söylendi. Ünlü eleştirmenlerin hiçbiri filmi sevmiyor. Bu film merak yarattı mı, bu film iş yaptı mı, bu film bir olgu yarattı mı? Buna bakmak lazım. Issız Adam iyi bir film midir? Bence çok iyi bir filmdir, çünkü bir olgu yaratmıştır. Bu film plak olgusunu yeniden ortaya çıkardı.Ülkeyi etkilemiş, en zengininden en fakirine kadar giden herkesi mutlu etmiştir. Böyle bir filmin müziklerini yapmak da bana nasip oldu. Ben de keyifli bir şekilde yaptım.Çağan Irmak bu film için yaptığım besteye beni arayıp: "Bana bugüne kadarki en kötü besteyi yaptın, bunu nerede yaptın?" dedi. Önce şaka yapıyor zannettim, ama ciddiydi. Altüst oldum. Stüdyoya geldim ve yeniden yazdım. Ertesi gün çekim için Harem'e geldi. Arabada sıcaktan kan ter icinde başka bir düzenleme ile yeniden dinlettim. Evet, bu dedi."BAZEN YAĞMURA YAZARSIN, BAZEN DE KEDİYE""Yağmurla Gelen" parçanız için "benden değil de yağmurdan geldiği için bu ismi verdim" diyorsunuz. Nedir bunun hikayesi?Evimin önü denize bakıyor. Bir gün camın önünde çalarken karşıdan acayip bir bulut geldi. Gitar çalıyorum, ama öyle de bir kontrasyonum yoktu. Evde çocuğum var, gürültü var. Bir anda bulut ürküttü beni. O kadar güzel geldi ki... Bir anda karardı ortalık. Güneş bulutların arasında sızmaya başladı. Ben direkt melodiyi çalmaya başladım. Ben başka bir şey yapıyordum, bunu yazmak için oturmamıştım. O ise tam karşıdan, yağmurdan geldi.Bazen yağmura yazarsın bazen de kediye yazarsın. Belli olmuyor neye ya da kime yazdığın."35 PROJEDE YER ALDIM, HEPSİ DE ÇOK KEYİFLİYDİ"Pek çok isimle çalışıyorsunuz. Pek çok önemli ismin albümünde varsınız. Bu isimler arasında en çok dikkat çeken, en çok vakit geçirdiğiniz iki isim Ceylan Ertem ve Jehan Barbur. Şüphesiz bu iki isme kattığınız da çok şey var.Böyle bir durum varsa ne mutlu bana, fakat bu bahsettiğimiz iki isim de kendi başlarına çok olmuş figürler.Jehan'dan başlayalım; şiir yazıyor, müzik yazıyor, söz yazıyor, yazı yazıyor. Aranje fikirleri üretiyor. Motivasyonu yüksek. Hayatı programlı. Ne bileyim, sabah kalktığı zaman mailleri kontrol ediyor. Jehan'ın bir müzik hayatı var.Ceylan'ı konuşacak olursak; Ceylan, Jehan kadar sistemli değil. İçindeki patlamalara anlık cevap veren, gülerken bir anda ağlayabilen, daha buhranlı birisi. Fakat onun da buraya geldiğinde "ya ben bu parçayı ne yapacağımızı hiç düşünmedim Cenk" dediğini hatırlamıyorum.Bir albüme başlamadan önce ikisi de albüme çalışıyor. Önceki albümlerini dinleyip neyin eksik olduğunu görüyorlar. Dolayısıyla onlar sana geldikleri zaman akıllarındaki şeyi net olarak ifade ediyorlar. Sen de bir terzi gibi ölçüsünü alıp ona göre bir şeyler dikiyorusn. Dikme yeteneği bende, ama malzemeyi onlar getiyor. Bu iki şarkıcı da ciddi çalışkan insanlar. İkisinden de çok şey öğrendim, öğrenmeye de devam ediyorum.Ceylan'la ayrı bir uyumumuz oldu. Kişisel olarak da iyi anlaşıyoruz. Dertleşiyoruz da. Ceylan'la daha çok vakit geçirdik, daha çok çalıyoruz. Mesela Açık Radyo'da 'Bu Bardak Dolsun'u çalmıştık. Normalde Ceylan şarkının sonunda nakaratı 4 defa söylüyor. Ben radyoda çalarken, bence bunu iki kez söyler, diye düşündüm. Çünkü çok bağırıyor ve ısınmış da değildi. Tam, o bölüme geldiğimizde birbirimize baktık ve şarkıyı durdurduk. Bu artık telapatik bir şey ve ancak çok çok çalinca oluşuyor.Diğerleri?..Bu stüdyo 8 yıldır iş üretiyor. Bu stüdyoya benim uyumsuz olduğum hiçbir insan girmedi. Röportajı okuyup da alınmasınlar, diye söylemiyorum. Bu stüdyoya içinde insanlık, pozitif düşünce olmayan kimse girmedi. Ben bugüne kadar yaptığım hiçbir işte "lanet olsun" demedim. Tabiki kalbimi kıran insanlar oldu, ama hep bir kez kırdılar. İkinciyi kıramadılarAdile Yadırgıyla harika bir albüm yaptık. İnanılmaz bir şarkıcı. Beni bıraktı, ne yapıyorsan yap, dedi. Ortaya mükemmel bir albüm çıktı.Şenay Lambaoğlu'nun albümleri oldu. Ne bileyim, Jülide Özçelik... Canım kanım benim. Onunla Gönül Dağı'nı çaldık. 12 dakikada çaldık, bitti. Hayat boyu çalacak bir şarkı.35 albümde yer aldım, hepsi de çok keyifliydi."ERKAN OĞUR DÜNYAYA ÖZEL OLARAK GÖNDERİLMİŞ BİR İNSAN"Perdesiz gitarda Erkan Oğur'un veliahtı olarak gösteriliyorsunuz....Ben Erkan ağabeyin bir veliaht aradığını sanmıyorum. Böyle bir kaygısının da olduğunu düşünmüyorum. Düşünenler varsa sağolsunlar.Çok önemli bir şey yaptı Erkan Oğur. Çok acayip bir enstrümanı dünyaya getirdi. Kendisi de bunu söylüyor: "Bu benim insanlığa armağanımdır." diye.Şimdi insanların yapması gereken şey ne? Bunu geliştirmek, daha öteye götürmek. Mümkünse Erkan Oğur'dan daha iyi çalacak birisinin çıkması. O zaman Erkan Oğur bulunduğu yerde diyecek ki; "Ben hediye ettim, herkes de hediyemi zevkle kullanıyor."Benim perdesiz gitara yaklaştığım nokta şu oldu: Erkan Oğur bu entrümanı ortaya çıkardı. Benim, kalıcı bir iş yapmam için Erkan Oğur gibi çalmamam lazım. Bunu nasıl yaparım? Bunu değişik teknikleri, değişik müzikleri bu entrüman üzerinde deneyerek yapmam lazım. Kara Kutu'da bunu aştığımı düşünüyorum.Ben perdesiz gitarla başka bir şey çalmaya çalışıyorum. Eğer bu veliahtlık mertebesi sağlıyorsa çok şükür, fakat Erkan Oğur'un böyle bir derdinin olduğunu sanmıyorum. O usta, ben her daim onun çırağıyım. O dünyaya özel olarak gönderilmiş bir insan."İNSANLAR ÖLDÜ DİYE MÜZİK YAPMIYORUZ"Sanatçının ülke gündeminden bağımsız davranması mümkün değil. Son günlerdeki şehit haberlerini, MÜYAP ve MÜYORBİR'in “Müziği durdurmak hayatı durdurmaktır” açıklamasını da baz alarak düşünürsek, müzik susmalı mı, yoksa müzik zaten hayatın bir parçası olduğu için devam mı etmeli?Marketler nasıl açılıyorsa, fırınlar ekmek satıyorsa, müzik de susmamalı. Herkesin bir işi var şu hayatta. Kimisi gazeteci, kimisi bakkal, kimisi manken. Gazetecilere "yazma" diyebiliyor musun? Mankenlere "podyuma çıkma!" diyebiliyor musun?Sen burada 10 konser iptal ettiğin zaman ortalama 50 kişilik bir ekip parasını kazanamamış oluyor. Oradan geçinen insanlar var: ışıkçısı, roadisi, tesisat kuranı, aşçısı.... Sen bir konser iptal ederek müzik harici başka insanların da hayatını iptal etmiş oluyorsun. İnsanların borçları olabilir, başlarına işler gelebilir. Küçük küçük dibe doğru baktığın zaman müzik susmamalı. Biz orada insanlar öldü diye çalmıyoruz. Biz o insanlara ağıt yakmak için çalıyoruz çoğu zaman.Röportaj: Yusuf Çifci- Gül Şengül
Üniversiteden sonra 3 albüm çıkardınız. Nasıl gelişti albüm süreci?Aslında uzun bir zaman diliminde yaptım bu albümleri. 2001 yılında üniversiteyi bitirdim ve 2014'e kadar da üç albüm yaptım. Tabii, albüm yapma süreci kolay değil. Üniversitede çok "tıfıl"sın, enstrümanına yeni yeni alışıyorsun. Onunla müzik üretmek, onunla kendini ifade etmek üst seviye noktalar. Mantalite olarak bir müzisyenin enstrümantal albüm yapma sürecei ileri bir seviye.Albüm sürecinde bir sürü şey oldu. Askere gittim, burada pop çalmaya devam ettim. Teklif aldım, Amerikaya gittim. Her şey 2005'te Amerika'ya gitmemle başladı. Sonrasında döndüm. 2007'de ilk albümümü kaydettim. Bakanlık süreçleriyle birlikte de ilk albüm 2008 yılında çıktı.'ANLATACAK DERDİN VARSA ANLATMAYA ÇALIŞIYORSUN'Pop kültürünün yoğun olduğu bir ülkede enstrümantal bir albüm yapmak cesaret işi olmalı?Evet, ama bu cesarete sahip olan sadece ben değilim. Yapımcı Sinan Sakız da, Baykuş Müzik de o cesarete sahip. Sinan Sakız beni desteklemesiydi ben hala bunu yapamazdım. Çok yakın arkadaşlarımının şahane albümleri var, ama yapımcılar yanaşmıyorlar satmayacağı için.Sinan Sakız Don Kişot'luk yaptı. Ben zaten dünden hazırdım böyle bir şeye. Bu biraz da derdinin olmasıyla alakalı bir şey. Anlatacak derdin varsa bunu anlatmaya çalışıyorsun.İLE, Kavis, Kara Kutu... Bugüne kadar 3 albüm çıkardınız. İLE'den Kara Kutu'ya kadarki süreci ele alırsak; müzikalite olarak sizde ne gibi bir değişim oldu?Aslında şöyle bir şey; İLE daha özel bir albüm benim için. Perdesiz gitar albümü, Erkan Oğur'un "Bir Ömürlük Misafir" albümünden sonra hiç yapılmamıştı. "Tam manasıyla perdesiz gitar albümü mü?" diye düşünürsek, aslında üç parça hariç 7 parça, perdesiz gitarla çalıntığı için buna perdesiz gitar albümü diyebiliriz. Dolayısıyla Erkan Oğur'dan sonra böyle bir şey yapıyor olmak, bir nevi küstahlık, bir nevi cesaret, bir nevi de "usta"ya saygı. "Sen bir şey yaptın, ben de bunu yaptım. Başka bir yerden algıladım bu albümü ve ortaya böyle bir şey çıktı." gibiydi.Orada tabiki ilk albüm olmasından dolayı parçalar yetmemişti. Ben Sabah Bozlağı ve Sonbahar'ı çaldım. Kara Kutu'nun tiyosunu bu iki parçada vermiş oldum. Yapmak istediğim şey Kara Kutu'ya benzer bir albümdü. İlk albümde bunu yapmak beni farklı bir platforma oturtacaktı. Açık konuşmak gerekirse o zamanlar bu kadar iyi çalmıyordum perdesiz gitarı.İLE'yi dinleyen herkes birkaç parçaya çok takıldı. Bunlar; Sabah Bozlağı, Kına ve Sonbahar'dı. Kına'da neye takıldılar, neyi sevdiler anlamaya çalıştım uzun bir süre. Sonbahar ve Sabah Bozlağı'nı ise neden sevdiklerini anladım. İnsanların yanlarında çalar gibi bir gitar müziği duymaya ihtiyaçları var, fakat bu klasik müzik eğitimi ve klasik gitar dinleme deneyimi gerektirecek bir şey olmamalı.Sonrasında 6-7 yıl kadar gitar çalıştım ve ortaya Kara Kutu çıktı. Bundan sonra da nasıl devam eder, bilmiyorum."ENSTRÜMANDA 'OLDUK' DEDİĞİN AN, BİTTİĞİN ANDIR"İLE'de perdesiz gitar konusunda eksikliklerim vardı, dediniz. Peki Kara Kutu'da "ben perdesiz gitarda oldum, artık tamamım" diyebiliyor musunuz?Yok, hiçbir zaman bunu diyemem. Aslında eksiklerim var derken, teknik bazda benim perdesiz gitarı getirmek istediğim yer başkaydı. Kara Kutu'da bu hava geldi. Şimdi bu pekişmeye devam ediyor. Olduk, dediğin an bittiğin andır enstrümanda."ÇAĞAN IRMAK: BANA BUGÜNE KADARKİ EN KÖTÜ BESTEYİ YAPTIN!"Birçok ve dizi ve filmin müziklerini yaptınız. En çok keyif aldığınız, içinize sinen hangisi oldu?Dizi ve filmi ayırt etmek lazım. Dizi ticari bir sektör. Çok zevk alarak, içime sinerek yaptığım dizi müzikleri de oldu tabii. Mesela Bıçak Sırtı, Kalp Ağrısı, Keşanlı Ali gibi dizi müziklerini yaparken çok keyif aldım. Birçoğunda da "Allah'ım neden ben bununla uğraşıyorum!" dediğim anlar oldu.Film işi ise bambaşka. Bugüne kadar çalıştığım bütün filmleri severek yaptım. Issız Adam, Dedemin İnsanları, Sis ve Gece... bunlar çok keyifliydi. Yakın bir zamanda Beyaz Balina filminin müziklerini yaptım. Çok güzel bir film. Festival filmi... Umarım festivallerden bol ödülle döner. O kadar zevkle yaptım ki... Aslında yeni bir Cenk Erdoğan albümü gibi oldu bu film müzikleri, çünkü sadece gitar düzenlemeleri istediler benden.Uzun metraj yapmak bana daha sanatsal ve yaratici bi süreçmis gibi geliyor. Nasıl ki, dizi oyuncuları dizi ekran, tiyatro için sanat diyorlarsa benim için de uzun metraj aynı şey. Dizi çabuk tüketilen bir şey ama uzun metraj başka…Issız Adam için gişe filmi denildi ve eleştiriler de aldı. Popüler film müziği yapmaya nasıl bakıyorsunuz? Önyargınız var mı bu konuda?Issız Adam'la ilgili çok şey söylendi. Ünlü eleştirmenlerin hiçbiri filmi sevmiyor. Bu film merak yarattı mı, bu film iş yaptı mı, bu film bir olgu yarattı mı? Buna bakmak lazım. Issız Adam iyi bir film midir? Bence çok iyi bir filmdir, çünkü bir olgu yaratmıştır. Bu film plak olgusunu yeniden ortaya çıkardı.Ülkeyi etkilemiş, en zengininden en fakirine kadar giden herkesi mutlu etmiştir. Böyle bir filmin müziklerini yapmak da bana nasip oldu. Ben de keyifli bir şekilde yaptım.Çağan Irmak bu film için yaptığım besteye beni arayıp: "Bana bugüne kadarki en kötü besteyi yaptın, bunu nerede yaptın?" dedi. Önce şaka yapıyor zannettim, ama ciddiydi. Altüst oldum. Stüdyoya geldim ve yeniden yazdım. Ertesi gün çekim için Harem'e geldi. Arabada sıcaktan kan ter icinde başka bir düzenleme ile yeniden dinlettim. Evet, bu dedi."BAZEN YAĞMURA YAZARSIN, BAZEN DE KEDİYE""Yağmurla Gelen" parçanız için "benden değil de yağmurdan geldiği için bu ismi verdim" diyorsunuz. Nedir bunun hikayesi?Evimin önü denize bakıyor. Bir gün camın önünde çalarken karşıdan acayip bir bulut geldi. Gitar çalıyorum, ama öyle de bir kontrasyonum yoktu. Evde çocuğum var, gürültü var. Bir anda bulut ürküttü beni. O kadar güzel geldi ki... Bir anda karardı ortalık. Güneş bulutların arasında sızmaya başladı. Ben direkt melodiyi çalmaya başladım. Ben başka bir şey yapıyordum, bunu yazmak için oturmamıştım. O ise tam karşıdan, yağmurdan geldi.Bazen yağmura yazarsın bazen de kediye yazarsın. Belli olmuyor neye ya da kime yazdığın."35 PROJEDE YER ALDIM, HEPSİ DE ÇOK KEYİFLİYDİ"Pek çok isimle çalışıyorsunuz. Pek çok önemli ismin albümünde varsınız. Bu isimler arasında en çok dikkat çeken, en çok vakit geçirdiğiniz iki isim Ceylan Ertem ve Jehan Barbur. Şüphesiz bu iki isme kattığınız da çok şey var.Böyle bir durum varsa ne mutlu bana, fakat bu bahsettiğimiz iki isim de kendi başlarına çok olmuş figürler.Jehan'dan başlayalım; şiir yazıyor, müzik yazıyor, söz yazıyor, yazı yazıyor. Aranje fikirleri üretiyor. Motivasyonu yüksek. Hayatı programlı. Ne bileyim, sabah kalktığı zaman mailleri kontrol ediyor. Jehan'ın bir müzik hayatı var.Ceylan'ı konuşacak olursak; Ceylan, Jehan kadar sistemli değil. İçindeki patlamalara anlık cevap veren, gülerken bir anda ağlayabilen, daha buhranlı birisi. Fakat onun da buraya geldiğinde "ya ben bu parçayı ne yapacağımızı hiç düşünmedim Cenk" dediğini hatırlamıyorum.Bir albüme başlamadan önce ikisi de albüme çalışıyor. Önceki albümlerini dinleyip neyin eksik olduğunu görüyorlar. Dolayısıyla onlar sana geldikleri zaman akıllarındaki şeyi net olarak ifade ediyorlar. Sen de bir terzi gibi ölçüsünü alıp ona göre bir şeyler dikiyorusn. Dikme yeteneği bende, ama malzemeyi onlar getiyor. Bu iki şarkıcı da ciddi çalışkan insanlar. İkisinden de çok şey öğrendim, öğrenmeye de devam ediyorum.Ceylan'la ayrı bir uyumumuz oldu. Kişisel olarak da iyi anlaşıyoruz. Dertleşiyoruz da. Ceylan'la daha çok vakit geçirdik, daha çok çalıyoruz. Mesela Açık Radyo'da 'Bu Bardak Dolsun'u çalmıştık. Normalde Ceylan şarkının sonunda nakaratı 4 defa söylüyor. Ben radyoda çalarken, bence bunu iki kez söyler, diye düşündüm. Çünkü çok bağırıyor ve ısınmış da değildi. Tam, o bölüme geldiğimizde birbirimize baktık ve şarkıyı durdurduk. Bu artık telapatik bir şey ve ancak çok çok çalinca oluşuyor.Diğerleri?..Bu stüdyo 8 yıldır iş üretiyor. Bu stüdyoya benim uyumsuz olduğum hiçbir insan girmedi. Röportajı okuyup da alınmasınlar, diye söylemiyorum. Bu stüdyoya içinde insanlık, pozitif düşünce olmayan kimse girmedi. Ben bugüne kadar yaptığım hiçbir işte "lanet olsun" demedim. Tabiki kalbimi kıran insanlar oldu, ama hep bir kez kırdılar. İkinciyi kıramadılarAdile Yadırgıyla harika bir albüm yaptık. İnanılmaz bir şarkıcı. Beni bıraktı, ne yapıyorsan yap, dedi. Ortaya mükemmel bir albüm çıktı.Şenay Lambaoğlu'nun albümleri oldu. Ne bileyim, Jülide Özçelik... Canım kanım benim. Onunla Gönül Dağı'nı çaldık. 12 dakikada çaldık, bitti. Hayat boyu çalacak bir şarkı.35 albümde yer aldım, hepsi de çok keyifliydi."ERKAN OĞUR DÜNYAYA ÖZEL OLARAK GÖNDERİLMİŞ BİR İNSAN"Perdesiz gitarda Erkan Oğur'un veliahtı olarak gösteriliyorsunuz....Ben Erkan ağabeyin bir veliaht aradığını sanmıyorum. Böyle bir kaygısının da olduğunu düşünmüyorum. Düşünenler varsa sağolsunlar.Çok önemli bir şey yaptı Erkan Oğur. Çok acayip bir enstrümanı dünyaya getirdi. Kendisi de bunu söylüyor: "Bu benim insanlığa armağanımdır." diye.Şimdi insanların yapması gereken şey ne? Bunu geliştirmek, daha öteye götürmek. Mümkünse Erkan Oğur'dan daha iyi çalacak birisinin çıkması. O zaman Erkan Oğur bulunduğu yerde diyecek ki; "Ben hediye ettim, herkes de hediyemi zevkle kullanıyor."Benim perdesiz gitara yaklaştığım nokta şu oldu: Erkan Oğur bu entrümanı ortaya çıkardı. Benim, kalıcı bir iş yapmam için Erkan Oğur gibi çalmamam lazım. Bunu nasıl yaparım? Bunu değişik teknikleri, değişik müzikleri bu entrüman üzerinde deneyerek yapmam lazım. Kara Kutu'da bunu aştığımı düşünüyorum.Ben perdesiz gitarla başka bir şey çalmaya çalışıyorum. Eğer bu veliahtlık mertebesi sağlıyorsa çok şükür, fakat Erkan Oğur'un böyle bir derdinin olduğunu sanmıyorum. O usta, ben her daim onun çırağıyım. O dünyaya özel olarak gönderilmiş bir insan."İNSANLAR ÖLDÜ DİYE MÜZİK YAPMIYORUZ"Sanatçının ülke gündeminden bağımsız davranması mümkün değil. Son günlerdeki şehit haberlerini, MÜYAP ve MÜYORBİR'in “Müziği durdurmak hayatı durdurmaktır” açıklamasını da baz alarak düşünürsek, müzik susmalı mı, yoksa müzik zaten hayatın bir parçası olduğu için devam mı etmeli?Marketler nasıl açılıyorsa, fırınlar ekmek satıyorsa, müzik de susmamalı. Herkesin bir işi var şu hayatta. Kimisi gazeteci, kimisi bakkal, kimisi manken. Gazetecilere "yazma" diyebiliyor musun? Mankenlere "podyuma çıkma!" diyebiliyor musun?Sen burada 10 konser iptal ettiğin zaman ortalama 50 kişilik bir ekip parasını kazanamamış oluyor. Oradan geçinen insanlar var: ışıkçısı, roadisi, tesisat kuranı, aşçısı.... Sen bir konser iptal ederek müzik harici başka insanların da hayatını iptal etmiş oluyorsun. İnsanların borçları olabilir, başlarına işler gelebilir. Küçük küçük dibe doğru baktığın zaman müzik susmamalı. Biz orada insanlar öldü diye çalmıyoruz. Biz o insanlara ağıt yakmak için çalıyoruz çoğu zaman.Röportaj: Yusuf Çifci- Gül Şengül
Cenk Erdoğan yine farkını ortaya koymuş. Keyifle okuduk...