“Yarıda kesilen öyküsünü kendimizinkinden birer cümleyle tamamlayabilir, onu kurtarabilirdik.”
Taş Bina ve Diğerleri
Oğuzcan Çağan yazdıEdebiyat okuru olmayana tuhaf gelebilecek, gerçek edebiyatı sözcük sözcük takip edenlerin anlayışla karşılayacağı bir takıntım var. Bir yazarın kitabını sevdiysem, yürekten sevdiysem, diğer kitaplarından da aynı tadı alıp alamayacağımın bir denemesine girişiyor ve hemen başka kitabı yayımlanmış mı diye araştırmalara girişiyorum. Bu kancaya Aslı Erdoğan kitapları ne zaman takıldı, tam olarak bilemiyorum. Belki, ancak, garip biçimlerde tahmin yürütebilirim.Aslı Erdoğan ismini ilk kez ne zaman işittim, hangi kitabıyla, hangi cümlesinden büyük bir sele kapılarak? Sanıyorum bunun yanıtı Taş Bina ve Diğerleri’nin yayımlanma tarihiyle benim üniversiteye başlama tarihim arasında bir yerlere sıkışıyor.Bir bekleme anında, uzun bir koridorda neyi, niçin ve nasıl bir ruh haliyle beklediğimi bilmediğim bir günde tam karşımda oturan orta yaşlarda bir adamın bir elinde Taş Bina ve Diğerleri’ni tutup diğer elinde kurşun kalemle cümlelerin altını çizdiğini sanki hâlâ karşımda görebiliyormuşum gibi net canlandırabiliyorum zihnimde. Arka kapaktaki Aslı Erdoğan’ı da muhtemeldir ki orada gördüm ilkin.Ne düşündüm, usumdan neler akıp gitti hiçbiri yok şimdi hatırımda. Yalnızca hüzün, hayatın kılcallarında dolaşmanın mümkün olduğu bir zaman parçasını saniye saniye ayırıp görmenin dayanılmaz ağırlığı belki.İkinci karşılaşma ise ilkinden çok sonra, artık kitaplarını okumaya başladığım, tutkuyla takip ettiğim, hatta hem her bir cümlesini hem de yazarın fotoğrafını harf harf, renk renk belleğimin her noktasına işlemeye çalıştığım bir dönemde gerçekleşti.Galata’nın ara sokaklarından birinde ağır aksak, herkesten hem bir birkaç adım uzakta hem de herkese çok yakın bir biçimde yürüyerek yanımdan geçerken fark ettim onu. Geçip gitmekte olanın Aslı Erdoğan ve aynı zamanda zaman olduğunu. Bir anda yolun orta yerinde, öylece durdum. Ne bir adım atabildim, ne de durduğum yerde kalmaya ikna edebildim kendimi.Aslı Erdoğan uzaklaşırken yanına gitsem ve bir sözcük olsun ağzımdan dökülse sanki onu bin parçaya ayrılmaya itecekmişim gibi hissettim. Bazı insanlar böyledir. Hayatlarına dokunmamayı tercih edersin. Çünkü karşında gördüğün kırılgan ruha ne dokunmak, ne o ruhta bir çizgi bırakmak ne de ona en önemlisi zarar vermek istersin. Bilirsin ki o uzaktaki yakınlığıyla güzeldir, biriciktir ve eşsizdir.O gün Aslı Erdoğan’ı gördüm.Sadece uzaktan izledim. Romanlarından, öykülerinden, yazılarından fırlamış biri gibiydi ve eminim ki en eşsiz acıları en derine gömmek yerine günden güne yeniden yaşamaya devam eden biriydi. Ve bunları, hatta daha nicelerini sözcük sözcük hayata teyelleyen biri.Şimdi, bir haftayı geçkince bir süredir, bunları düşünüyorum.Acaba başka hangi duraklarda keşiştik onunla, birbirimizi tanımadan, sadece unutulacak bir görüşün birer nesnesi olarak? Belki de unutulmayacak, benim için.Zaman bütün yüküyle geçip giderken, Aslı Erdoğan’a orada hücre hücre zarar veriliyor şimdi.Hayatla arasında kurduğu, ilmek ilmek ördüğü bağlar kesilmeye çalışılıyor bütün hızıyla. Ve bize, okurlarına, onu ilk günkünden daha büyük bir tutkuyla kitaplarından okumak kalıyor. Her yerde ve her an. Herkesin onu tanımalarına, bir mucizenin şahitliği gibi keşfederek hayatlarına katmalarına ya bir aracı ya da bir haberci gibi ön ayak olmak gerekiyor.Bugüne kadar Aslı Erdoğan’ın cümleleri bizi kaç intiharın eşiğinden çekip aldıysa bizim de şimdi ona bu borçların tümünü gözü kapalı ödememiz gerekiyor.Ve belki de benim en çok şunu düşünmem gerekiyor: Acaba o adamın, yıllar önce belleğimin kıvrımlarından birine kancayla takılan bir görüntüye dönüşen o adamın, Taş Bina ve Diğerleri’nde benimle aynı cümleye, benim işaretlediğim o tek cümleye gitti mi eli kurşun kalemle işaretlemek için? Beni biteviye hayattan düşmekten kurtaran, bütünüyle yazarın kendisinden olan ve benim hikâyeme eklemlenen o cümleye?Çünkü Aslı Erdoğan gibi yazarlar, neredeyse bütün okurlarını aynı duygu istasyonlarından geçirir ve okurlarını o istasyonlarda birbirine yakınlaştırır. Yakın birer tanıdığa dönüştürür onları. Kardeş gibi, yıllardır birbirini en yakından tanıyor gibi.
Ne kadar hassas ve şefkatli, güzel bir sevgiyle yazıp tariflemişsiniz bu derin, zarif hem güçlü hem kırılgan değerli insanı ve onun yaşama kattıklarını...