Özgül Arslan’ın 'Maruz' isimli kamusal alan enstalasyonu, 29 Ağustos’tan itibaren Kurbağalıdere’nin Yoğurtçu Parkı ve Kızıltoprak kıyılarından 'maruz kalınanı' görmeye davet ediyor. Kavramsal alt metni 'alanın iğrençliği' olan sergi, 14. İstanbul Bienali paralel etkinlikleri arasında yer almaktadır.Sanatçı Özgül Aslan, enstalasyon çalışmasıyla ilgili şunları söylüyor:“İnsanlığın çöp ve dışkılarından kurtulmanın, onları görünmez kılmanın yolları uygarlığın varoluş biçimini belirlemiştir. Fakat bu kurtulma ya da görünmez kılma gayreti, uygarlığın gelişmesi ve insanların şehirleşmesi ve yaşayacak daha çok alana ihtiyaç duyulmasıyla daha da zorlaşmıştır.Görünmez kılınan şeyler kaybolmamış, tersine 'modern dünya insanı' çöplükler ve dışkılarıyla iç içe yaşamaya maruz kalmıştır. İstenmeyenlerden olan 'dışkı', Ortaçağ Avrupası’nda iç içe yaşanan bir olguyken (yolların ortasında akan lağımlar, pencerelerden dışarı dökülen lazımlıklar, topuklu ayakkabının ilham kaynağı vb.) Modernite, bu 'fazlalığı' görünmez kılmak için elinden
geleni yapmış; tuvaletler, lağım boruları, dışkıyı bir sifonu çekerek bizden uzak bir denize ama aslında bir 'yokluğa' çıkarmak için tasarlamıştır.Kayışdağı eteklerinden başlayıp Kalamış koyunun kuzeyinde Marmara denizine dökülen Kurbağalıdere, ondan fazla küçük dereyle birleşir. 67 kilometre uzunluğundaki Kurbağalıdere, 1700’lü yıllardan sonra çevresi geniş alanlarla kaplı, çoğunlukla şehzadelerin ve paşaların konaklarının bulunduğu bir bölgedir. İlerleyen yıllarda Kadıköy’ün içlerinde yer alan köşklere, sahilden ulaşım için Kurbağalıdere’nin Kızıltoprak tarafına ahırlar yapılmıştır. 1900’lü yıllar Kurbağalıdere’de eğlencelerin yoğun olduğu bir dönemdir. Özellikle Kuşdili Çayırı, zamanının ünlü bir mesire ve eğlence alanıdır. Ancak derenin 1900’lerde başlayan sağlığı tehdit etme sorunu, 1970’lerde Salı Pazarı’nın kurulmaya başlanması, kentteki nüfus artışı ve yapılaşmayla hızlanır .Her çöplük toplumun belleğidir. Kurbağalıdere’ye her atılan, 'düşen' yok olmayarak, istenmeyen herşey gibi gitgide 'kötüleşmekte'. Derenin bir asırdan fazla zamanda biriktirdikleri, tiksinti ve nefret etkisini daha ileri boyuta ulaştırarak; 'iğrençliğiyle' denize sürgün edilse bile,
gidemeyerek meydan okumaya, tehdit etmeye ve bulaşıcılık hissini korumaya devam ediyor.Çalışmaya başlığını veren Arapça kökenli Maruz kelimesi, bir olay ya da durumun etkisinde ya da karşısında bulunan, teşhir ve açığa çıkarmak anlamındadır. Maruz kalmak, etki veya baskı altında olmak, isteğinizin dışında bir durumla karşı karşıya kalmaktır. Bu bağlamda, eve, evin temizliğine, mahremine ait olan ve bunların dışarıdan korunmasına destek veren ve dışarısı ile olan temasını kesen tül perde çalışmanın ana formunu oluşturur. Eteklerinde doğa referanslı dantel motiflerine sahip bu tül perde; temas ettiği, dolayısıyla 'maruz' kaldığı evsel atıklardan oluşan tıkanıklığa seyirci kalan köprüden salınır. Bizden çıkmış olan, tüm iğrençliğiyle perdeyi de tıpkı bizim gibi tiksindirici bir şekilde tehdit eder."
geleni yapmış; tuvaletler, lağım boruları, dışkıyı bir sifonu çekerek bizden uzak bir denize ama aslında bir 'yokluğa' çıkarmak için tasarlamıştır.Kayışdağı eteklerinden başlayıp Kalamış koyunun kuzeyinde Marmara denizine dökülen Kurbağalıdere, ondan fazla küçük dereyle birleşir. 67 kilometre uzunluğundaki Kurbağalıdere, 1700’lü yıllardan sonra çevresi geniş alanlarla kaplı, çoğunlukla şehzadelerin ve paşaların konaklarının bulunduğu bir bölgedir. İlerleyen yıllarda Kadıköy’ün içlerinde yer alan köşklere, sahilden ulaşım için Kurbağalıdere’nin Kızıltoprak tarafına ahırlar yapılmıştır. 1900’lü yıllar Kurbağalıdere’de eğlencelerin yoğun olduğu bir dönemdir. Özellikle Kuşdili Çayırı, zamanının ünlü bir mesire ve eğlence alanıdır. Ancak derenin 1900’lerde başlayan sağlığı tehdit etme sorunu, 1970’lerde Salı Pazarı’nın kurulmaya başlanması, kentteki nüfus artışı ve yapılaşmayla hızlanır .Her çöplük toplumun belleğidir. Kurbağalıdere’ye her atılan, 'düşen' yok olmayarak, istenmeyen herşey gibi gitgide 'kötüleşmekte'. Derenin bir asırdan fazla zamanda biriktirdikleri, tiksinti ve nefret etkisini daha ileri boyuta ulaştırarak; 'iğrençliğiyle' denize sürgün edilse bile,
gidemeyerek meydan okumaya, tehdit etmeye ve bulaşıcılık hissini korumaya devam ediyor.Çalışmaya başlığını veren Arapça kökenli Maruz kelimesi, bir olay ya da durumun etkisinde ya da karşısında bulunan, teşhir ve açığa çıkarmak anlamındadır. Maruz kalmak, etki veya baskı altında olmak, isteğinizin dışında bir durumla karşı karşıya kalmaktır. Bu bağlamda, eve, evin temizliğine, mahremine ait olan ve bunların dışarıdan korunmasına destek veren ve dışarısı ile olan temasını kesen tül perde çalışmanın ana formunu oluşturur. Eteklerinde doğa referanslı dantel motiflerine sahip bu tül perde; temas ettiği, dolayısıyla 'maruz' kaldığı evsel atıklardan oluşan tıkanıklığa seyirci kalan köprüden salınır. Bizden çıkmış olan, tüm iğrençliğiyle perdeyi de tıpkı bizim gibi tiksindirici bir şekilde tehdit eder."