Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi öğrencileri "adalet" kavramını kendi sanat dallarıyla yorumladı. "1 Kavram 11 Yorum" başlığıyla yürütülen projede Güzel Sanatlar Fakültesinin farklı bölümlerinde okuyan öğrenciler adalet kavramını ele aldı. Projenin koordinatörü Öğr.Gör.Şirin Yaylalı Demirer proje hakkında şu bilgileri verdi:"Yaşanan bir olaya, bir duruma, bir söze, bir işe, oluşa hepimiz farklı farklı tepkiler verip, birbirinden değişik anlamlar yükleyebiliyoruz, yanıtlarımız ve çıkarımlarımız da birbirinden farklı oluyor. Çünkü hepimiz hayatı kendi bakış açımızla yorumluyoruz. Bizim penceremizden görülen ne ise davranışımızı, sözümüzü, tepkimizi de o belirliyor. Yani her şey algılarda başlıyor ve bitiyor aslında. Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi öğrencileri ile ders kapsamında yukarıda kısaca belirttiğimiz ifadeler doğrultusunda bir çalışma yaptık. Farklı sanat dallarında eğitim gören dolayısıyla uzmanlıkları ve bakış açıları birbirinden farklı olan öğrencilerin “Adalet” kavramını kendi sanat dalları ile yorumlamalarını ve kısaca anlatmalarını istedik.""1 Kavram 11 Yorum" projesi kapsamında sunulan 11 eser şöyle;1- Ali GÜNEŞ- Fotoğraf bölümü İzmir’de Kıbrıs Şehitleri Caddesinde arkadaşlarla ödev için fotoğraf çekiyorduk. Kalabalık caddelerde güzel fotoğraflar çıkar yüzlerce insan, yüzlerce düşünce ve yüz ifadeleri vardır. Böyle kalabalık bir caddede çekilen yukarıdaki fotoğrafa baktığınızda aklınıza ilk gelen nedir? Fotoğraftaki çocuğun üşüyor olması ya da dileniyor olması olabilir. Aslında, resimdeki çocuk oyun oynuyor diğer arkadaşları kadrajın dışında kaldığı için durum biraz farklı görünüyor. Yakaladığım bu fotoğraf karesi beni çok düşündürdü. Bu çocuk neden parkta oynamıyor? Bu çocuk neden sokakta bulduğu koliyle oynuyor? Çocuk neden okula gitmiyor ya da gidemiyor? Parkta oynarsa muhtemelen dışlanacak çünkü üstü başı kirli, oradaki çocuklardan farklı. Sokakta bulduğu koliyle oynuyor çünkü oyuncağı yok. Belki okula da gitmiyor, gönderilmiyor ya da gitmek istemiyor kendisini farklı hissettiği için ya da imkânsızlıklar nedeniyle bilmiyorum. Ama tek şey biliyorum nerede olursa olsun dünya üzerindeki tüm çocukların doğuştan sahip olduğu; eğitim, sağlık, yaşama, barınma; fiziksel, psikolojik veya cinsel sömürüye karşı korunma haklarına sahip oldukları. Ve çocuklara bu hakların verilmesi ve uygulanması ise biz yetişkinlerin sorumluluğunda. O zaman dönüp kendimize soralım yeniden bu çocuk niçin burada, bu şekilde?
2- Ayça ÇAĞLAR -Tekstil ve Moda Tasarımı Bölümü Moda Giyim Tasarımı Anasanat Dalı
3- Demet HEKİM - Tekstil ve Moda Tasarımı Bölümü Moda Giyim Tasarımı Anasanat Dalı
4- Ecem GÜLAYLAR- Film Tasarım Bölümü – Görüntü Yönetimi Anasanat DalıSİNEMADA KARAKTERE ADALETLİ OLMAKAna akım Hollywood sinemasının Klasik Anlatı yapısı kurarak hikâye anlattığını görüyoruz. Bu anlatı yapısında önemli olan iki özellik var. İşleniş yapısı ve katharsis (özdeşleşme) oluşturmak. İşleniş yapısından kastımız giriş-gelişme-sonuç olan hepimizin edebiyattan, müzikten aşina olduğu bir inşa. Aristo’nun Poetikasından günümüze deyin devam eden bu anlatı yapısının en önemli özelliği ise Katharsis yani özdeşleşme kurmak. Biz filmi izlerken karakter ile ağlar karakter ile gülersek filmi o kadar başarılı sayarız. Peki, bu tutumumuz ne kadar etik? Olayların bu kadar içinde olmak, onlarla birleşmek ne kadar doğru? Tek bir karakteri ortaya alıp onun çevresinde dönüp durmak. Yörüngeye girmiş bir uydu gibi … Tabii bu anlatı yapısını bozanlar da çıktı. 1927 yılında Bertolt Brecht, epik tiyatroyu geliştirdi. Ve giriş-gelişme-sonuca dayalı anlatı yapısını ve katharsisi ortadan kaldırdı. Artık hem biz karakterlere hem karakterlerin kendilerine yabancılaşabileceğini gördük. İdeolojik açıdan daha doğru bir tavır olduğunu söyleyebiliriz. Hele ki kitleleri bir anda harekete geçiren sinema söz konusu olduğunda birçok şeyin uzağında kalmak daha etik bir tutum oluyor diye düşünebiliriz. Sinema dediğimiz şey başka bir evren yaratımı. Bu evrenin yaratıcısı yönetmen. Ancak Brecht nasıl Aristo’nun dramatik yapısını günümüz şartları için eski bulmuşsa biz de Brecht için aynısını söyleyebiliriz gibi geliyor. Yönetmen kendi yarattığı karakterden ne kadar uzak kalabilir var sayalım ki kaldı o karakter ne kadar o yönetmenin yaratımı olabilir. Karakteri ne iyi ne kötü göstermek seyircinin inisiyatifinde olması ne kadar adaletli? Karaktere adaletli yaklaşırken yönetmen ne kadar kendinden soyutlayabilir ki? Duyularımızla şekillendirdiğimiz bu sinema sanatında ne kadar adaletli olabiliriz? Sinemada adalet diye bir şey mümkün müdür? Sanıyorum bu sorunun yanıtı birden çok. Ve verdiğimiz her bir cevap bakış açımızı, kendi karakterimizi belirliyor. O yüzden bu sorunun yanıtını bu yazıyı okuyanlara bırakıyorum.
5- Emre EVCİMEN-Heykel BölümüElbette %100 adalet diye bir şey yoktur! Doğuştan engelli olan bir insan diğerlerine kıyasla bu durumu ona yapılmış bir adaletsizlik olarak tanımlayabilir. Güzele herkes sahip çıkar! Fakat yalnızca güzel giyimli bir suçlunun daha az ceza alması veya yalnızca güzel bir hayvan diye onu evcilleştirmek, doğasından koparmak ne kadar adaletli olabilir?6- Ferhat TEKEŞ- Tekstil ve Moda Tasarımı Bölümü Moda Giyim Tasarımı Anasanat DalıAdalet Tanrıçası Themis’in bir elinde terazi, diğer elinde ise bir kılıç vardır ve gözleri de bağlıdır. Gözleri bağlıdır çünkü adalet dağıtıcısı tarafsız olmalıdır. Bireyselliğini ve kimliğini saklamalıdır. Kefeleri boş olan terazi ise; kanıtların ve olayların karşıt kefelerini ve adaletin dengeli bir şekilde dağıtıldığını gösterir. Teraziyi sol eliyle tutar, sağ elinde ise aklın ve adaletin gücünü ve bir anlamda kararın keskinliğini gösteren kılıç vardır. Adaletin mitolojik ifadesi ne kadar etkileyici…Oysa yaşam içerisinde görüyoruz ki; her bir insan kendi adına adaleti isterken ve beklerken yine kendi elleriyle, kişisel çıkarları, beklentileri, hırsları ile adalete en büyük darbeyi vuruyor. Tanrıca Themis acı çekiyor…7- İhsan ALAKUŞ- Grafik TasarımAFRİKA; yoksul kıta. Kara kıta...Süregelen sömürge mağduru kıta, en fazla insanın gerek açlıktan gerek hastalıktan hayatını yitirdiği kıta. Afrika' nın da, dünyanın pek çok ülkesinde olduğu gibi yaşamaya ve sağlıklı bir şekilde kalmaya hakkı var tıpkı bizim gibi. Neden Afrikanın birçok yerinde hala açlıktan çocuklar ölüyor? Neden diğer ülkelerin sürekli yardımına muhtaçlar? Afrika’ya yapılan yardımlar acaba onların kendi kaynaklarını kullanmasını ve geliştirmesini de yok ediyor olmasın... Kendi kaynaklarını kullanarak gelişmelerine izin mi verilmiyor yoksa? Dünyayı doğal kaynaklarıyla besler iken kendisi aç ve muhtaç Afrikam...8- Mir Amed ORHAN- Grafik Tasarım BölümüNiçin doğadan sürekli bir beklenti içindeyiz? Biz insanlar doğanın dengesini bozmuşken ve büyük bir hız ve hırs ile bozmaya devam ederken sürekli doğadan bir beklenti içerisindeyiz. Oysa ki, bizim doğaya karşı olan tavrımızın acımasızlığı, vicdansızlığı ve haksızlığı karşısında bize sürekli fedakarlığını, besleyiciliğini, çeşitliliği ile merhametini sunuyor. Peki nereye kadar?‘’Karnın yardım kazmayınan belinenYüzün yırttım tırnagınan elinenYine beni karsıladı gülünenBenim sadık yarim kara topraktır’’Dost Aşık Veysel9- Nuriye Nur Akveren- Tekstil ve Moda Tasarımı Bölümü Moda Giyim Tasarımı Anasanat Dalı 10- Selen ÖRCAN- Dramatik Yazarlık BölümüBİR ADALETSİZLİK SAVUNUSUPlaton, Devlet adlı eserinde, Lidya kralının hizmetindeki Gyges isimli bir çobanın hikayesini anlatır. Gyges, toprağın altında bulduğu bir yüzük sayesinde görünmezlik yeteneği kazanır. İstediği zaman görünmez olabilen Gyges bu sayede Lidya kralının sarayına girer, güzeller güzeli kraliçenin yardımıyla kralı öldürür ve yönetimi ele geçirir. Platon’a göre bu yönde bir seçim bireyi ahlaki açıdan rahatsız edecektir. Bireyin arzuladığı düzendir, devletle uyumlu olmaktır. Bu sebeple birey, yasa koyucuların belirlediği yasaları ihlal etmemeli, payına düşenden fazlasını istememelidir. Peki, Lidya kralı nasıl tahta çıkmıştır? Nasıl bir yasa koyucusu olmuştur? Kendinden önceki hükümdarın koyduğu yasaları yıkmaya cüret ederek. Gyges ‘adil’ bir vatandaş olsaydı eğer ömrü boyu kıt bir gelirle idare etmeye mecbur olacak, kralın hükmüne boyun eğecekti. Bunlar ışığında Gyges’i adaletsizliğin cazibesine kapıldığı için kim suçlayabilir? Bir gece önce zorba sayılacak kişi bir gün sonra kahraman ilan ediliyorsa adalet mekanizmasının işleyişindeki aksaklıklar inkâr edilebilir mi? Bu koşullarda adil olmayı erdem saymak mümkün müdür?11- Şeref ARTAGAN Fotoğraf BölümüTürkiye’nin en büyük 3. Şehri olan İzmir, ülkenin diğer kentlerindeki gibi günden güne değişmektedir. Özellikle 2000’li yıllardan itibaren ülkede başlayan inşaat yapımları günümüze dek gelip, ağaçsız ve doğallığı olmayan yapay bir ortam yaratmıştır. Yapılan modern binaların çevrelerindeki tek katlı binalar ise şehrin yapısına bir karışıklık, çarpık kentleşme ve kaos havası vermektedir. Bu fotoğraf; İzmir şehrinde gelişim adına yapılan bir değişimi - dönüşümü, doğaya karşı işlenen bir suç olan yeni ve yüksek binaların yarattığı karamsar havayı anlatmaktadır.
2- Ayça ÇAĞLAR -Tekstil ve Moda Tasarımı Bölümü Moda Giyim Tasarımı Anasanat Dalı
3- Demet HEKİM - Tekstil ve Moda Tasarımı Bölümü Moda Giyim Tasarımı Anasanat Dalı
4- Ecem GÜLAYLAR- Film Tasarım Bölümü – Görüntü Yönetimi Anasanat DalıSİNEMADA KARAKTERE ADALETLİ OLMAKAna akım Hollywood sinemasının Klasik Anlatı yapısı kurarak hikâye anlattığını görüyoruz. Bu anlatı yapısında önemli olan iki özellik var. İşleniş yapısı ve katharsis (özdeşleşme) oluşturmak. İşleniş yapısından kastımız giriş-gelişme-sonuç olan hepimizin edebiyattan, müzikten aşina olduğu bir inşa. Aristo’nun Poetikasından günümüze deyin devam eden bu anlatı yapısının en önemli özelliği ise Katharsis yani özdeşleşme kurmak. Biz filmi izlerken karakter ile ağlar karakter ile gülersek filmi o kadar başarılı sayarız. Peki, bu tutumumuz ne kadar etik? Olayların bu kadar içinde olmak, onlarla birleşmek ne kadar doğru? Tek bir karakteri ortaya alıp onun çevresinde dönüp durmak. Yörüngeye girmiş bir uydu gibi … Tabii bu anlatı yapısını bozanlar da çıktı. 1927 yılında Bertolt Brecht, epik tiyatroyu geliştirdi. Ve giriş-gelişme-sonuca dayalı anlatı yapısını ve katharsisi ortadan kaldırdı. Artık hem biz karakterlere hem karakterlerin kendilerine yabancılaşabileceğini gördük. İdeolojik açıdan daha doğru bir tavır olduğunu söyleyebiliriz. Hele ki kitleleri bir anda harekete geçiren sinema söz konusu olduğunda birçok şeyin uzağında kalmak daha etik bir tutum oluyor diye düşünebiliriz. Sinema dediğimiz şey başka bir evren yaratımı. Bu evrenin yaratıcısı yönetmen. Ancak Brecht nasıl Aristo’nun dramatik yapısını günümüz şartları için eski bulmuşsa biz de Brecht için aynısını söyleyebiliriz gibi geliyor. Yönetmen kendi yarattığı karakterden ne kadar uzak kalabilir var sayalım ki kaldı o karakter ne kadar o yönetmenin yaratımı olabilir. Karakteri ne iyi ne kötü göstermek seyircinin inisiyatifinde olması ne kadar adaletli? Karaktere adaletli yaklaşırken yönetmen ne kadar kendinden soyutlayabilir ki? Duyularımızla şekillendirdiğimiz bu sinema sanatında ne kadar adaletli olabiliriz? Sinemada adalet diye bir şey mümkün müdür? Sanıyorum bu sorunun yanıtı birden çok. Ve verdiğimiz her bir cevap bakış açımızı, kendi karakterimizi belirliyor. O yüzden bu sorunun yanıtını bu yazıyı okuyanlara bırakıyorum.
5- Emre EVCİMEN-Heykel BölümüElbette %100 adalet diye bir şey yoktur! Doğuştan engelli olan bir insan diğerlerine kıyasla bu durumu ona yapılmış bir adaletsizlik olarak tanımlayabilir. Güzele herkes sahip çıkar! Fakat yalnızca güzel giyimli bir suçlunun daha az ceza alması veya yalnızca güzel bir hayvan diye onu evcilleştirmek, doğasından koparmak ne kadar adaletli olabilir?6- Ferhat TEKEŞ- Tekstil ve Moda Tasarımı Bölümü Moda Giyim Tasarımı Anasanat DalıAdalet Tanrıçası Themis’in bir elinde terazi, diğer elinde ise bir kılıç vardır ve gözleri de bağlıdır. Gözleri bağlıdır çünkü adalet dağıtıcısı tarafsız olmalıdır. Bireyselliğini ve kimliğini saklamalıdır. Kefeleri boş olan terazi ise; kanıtların ve olayların karşıt kefelerini ve adaletin dengeli bir şekilde dağıtıldığını gösterir. Teraziyi sol eliyle tutar, sağ elinde ise aklın ve adaletin gücünü ve bir anlamda kararın keskinliğini gösteren kılıç vardır. Adaletin mitolojik ifadesi ne kadar etkileyici…Oysa yaşam içerisinde görüyoruz ki; her bir insan kendi adına adaleti isterken ve beklerken yine kendi elleriyle, kişisel çıkarları, beklentileri, hırsları ile adalete en büyük darbeyi vuruyor. Tanrıca Themis acı çekiyor…7- İhsan ALAKUŞ- Grafik TasarımAFRİKA; yoksul kıta. Kara kıta...Süregelen sömürge mağduru kıta, en fazla insanın gerek açlıktan gerek hastalıktan hayatını yitirdiği kıta. Afrika' nın da, dünyanın pek çok ülkesinde olduğu gibi yaşamaya ve sağlıklı bir şekilde kalmaya hakkı var tıpkı bizim gibi. Neden Afrikanın birçok yerinde hala açlıktan çocuklar ölüyor? Neden diğer ülkelerin sürekli yardımına muhtaçlar? Afrika’ya yapılan yardımlar acaba onların kendi kaynaklarını kullanmasını ve geliştirmesini de yok ediyor olmasın... Kendi kaynaklarını kullanarak gelişmelerine izin mi verilmiyor yoksa? Dünyayı doğal kaynaklarıyla besler iken kendisi aç ve muhtaç Afrikam...8- Mir Amed ORHAN- Grafik Tasarım BölümüNiçin doğadan sürekli bir beklenti içindeyiz? Biz insanlar doğanın dengesini bozmuşken ve büyük bir hız ve hırs ile bozmaya devam ederken sürekli doğadan bir beklenti içerisindeyiz. Oysa ki, bizim doğaya karşı olan tavrımızın acımasızlığı, vicdansızlığı ve haksızlığı karşısında bize sürekli fedakarlığını, besleyiciliğini, çeşitliliği ile merhametini sunuyor. Peki nereye kadar?‘’Karnın yardım kazmayınan belinenYüzün yırttım tırnagınan elinenYine beni karsıladı gülünenBenim sadık yarim kara topraktır’’Dost Aşık Veysel9- Nuriye Nur Akveren- Tekstil ve Moda Tasarımı Bölümü Moda Giyim Tasarımı Anasanat Dalı 10- Selen ÖRCAN- Dramatik Yazarlık BölümüBİR ADALETSİZLİK SAVUNUSUPlaton, Devlet adlı eserinde, Lidya kralının hizmetindeki Gyges isimli bir çobanın hikayesini anlatır. Gyges, toprağın altında bulduğu bir yüzük sayesinde görünmezlik yeteneği kazanır. İstediği zaman görünmez olabilen Gyges bu sayede Lidya kralının sarayına girer, güzeller güzeli kraliçenin yardımıyla kralı öldürür ve yönetimi ele geçirir. Platon’a göre bu yönde bir seçim bireyi ahlaki açıdan rahatsız edecektir. Bireyin arzuladığı düzendir, devletle uyumlu olmaktır. Bu sebeple birey, yasa koyucuların belirlediği yasaları ihlal etmemeli, payına düşenden fazlasını istememelidir. Peki, Lidya kralı nasıl tahta çıkmıştır? Nasıl bir yasa koyucusu olmuştur? Kendinden önceki hükümdarın koyduğu yasaları yıkmaya cüret ederek. Gyges ‘adil’ bir vatandaş olsaydı eğer ömrü boyu kıt bir gelirle idare etmeye mecbur olacak, kralın hükmüne boyun eğecekti. Bunlar ışığında Gyges’i adaletsizliğin cazibesine kapıldığı için kim suçlayabilir? Bir gece önce zorba sayılacak kişi bir gün sonra kahraman ilan ediliyorsa adalet mekanizmasının işleyişindeki aksaklıklar inkâr edilebilir mi? Bu koşullarda adil olmayı erdem saymak mümkün müdür?11- Şeref ARTAGAN Fotoğraf BölümüTürkiye’nin en büyük 3. Şehri olan İzmir, ülkenin diğer kentlerindeki gibi günden güne değişmektedir. Özellikle 2000’li yıllardan itibaren ülkede başlayan inşaat yapımları günümüze dek gelip, ağaçsız ve doğallığı olmayan yapay bir ortam yaratmıştır. Yapılan modern binaların çevrelerindeki tek katlı binalar ise şehrin yapısına bir karışıklık, çarpık kentleşme ve kaos havası vermektedir. Bu fotoğraf; İzmir şehrinde gelişim adına yapılan bir değişimi - dönüşümü, doğaya karşı işlenen bir suç olan yeni ve yüksek binaların yarattığı karamsar havayı anlatmaktadır.
Başarılı bir çalışma olmuş...